Sevgili Dostlar,
Anlatacaklarım, Türkiye'de devlet-vatandaş ilişkisinin vahametini ortaya koyan küçük ve önemsiz ama bence anlamlı bir olaydır. Tecavüz iftirasını anımsarsınız. Hani gazetelerde çarşaf çarşaf çıkmış, televizyonlarda "Nesin Vakfı'nda tecavüz!" diye bangır bangır bağırmışlardı... Tam neler dediklerini yazamıyorum, elim varmıyor; anımsayan anımsar, anımsamayan da anımsamasın, daha iyi.
Adlı tıp raporu açık ve netti: Tecavüz bulgusuna rastlanmamıştı. Psikolog raporları da aynı netlikteydi. Gazeteler işe, tam tersine, raporlarda tecavüz bulgusuna rastlanıldığını yazmışlardı; hem de -bire değil- sıfıra bin katarak... Ruhlarının derinliklerine gömmeye çalıştıkları pislikleri gün ışığına çıkmıştı. Açık açık yalandı yazdıkları. Malum gazeteler elbette, ama malum olmayan gazeteler de...
Korkunç zamanlardı. Kimse doğruyu dinlemek, duymak, bilmek istemiyordu. Kimi bizi karalamak için kimi satışını artırmak için kimi de alçaklığından. Çok çaresiz kalmıştık. Tecavüz şikayeti şikayetçi tarafından mahkemede geri çekildi. Meğer tecavüz filan olmamış! Ama gazetelerde bu konuda tek bir satır yazılmadı, tek bir söz söylenmedi!
Alnımıza çalınan karayla kaldık! Bu arada suçlanan iki çocuğumuz iki gün boyunca tutuklandı. Biri Bayrampaşa'ya diğeri Metris'e atıldı. Çocuklarımız cezaevinin kapısından girer girmez jandarmalar tarafından dövüldüler. Daha sonra içerde önce gardiyanlar, ardından mahkumlar sıra dayağına çektiler. Gün boyunca çalıştırılıp hakarete uğradılar, dayak yediler, küçük düşürüldüler, tehdit edildiler. Ve aleyhlerine delil olmadığı anlaşıldığında, bir gece yarışı, sabaha karşı saat 1'de beş kuruş parasız sokağa bırakıldılar!..
Bu çocuklar daha 18 yaşında değillerdi o zaman. Biri cezaevinden çıktığında korkudan konuşamaz, yemek yiyemez haldeydi, dişleri kilitlenmişti. Çocuklarımız kendilerine yapılan işkenceyi kaleme aldılar. Yaşadıklarını - eğer yüreğiniz elverirse okuyabilirsiniz.
İşkenceyi savcılığa bildirdik, soruşturma açılmasını istedik. Aylar sonra yanıt geldi. İsteklerimizin biri reddedildi, diğeri kabul edildi. Kabul edilenin sonucu söyle (sıkı durun!):
Çocuğumuzu döven jandarmaya karşı dava açılmasına gerek görülmedi. Çocuğumuzu falakaya çeken, iki gün boyunca döven, hakaret eden, tehdit eden gardiyanlara da dava açılmasına gerek görülmedi. Kime dava açıldı dersiniz?
Çocuğumuzla aynı zamanda cezaevinde bulunan üç zavallı "tinerci" çocuğa! Çocukları koruması gereken devlet önce iki çocuğumuza işkence yapıyor, daha sonra şikayet edince de üç çocuğa dava açıyor!
Yeter ki kendisi suçlu çıkmasın! Ama çocuklar... Onlar ne ki! Üstelik "tinerci"lerse... Evet, o üç "tinerci" de hırpalamış çocuğumuzu ama çocuğumuzun dediğine göre onların attığı dayak diğerlerinkinin yanında fiske kalırmış. Bu zavallı çocuklar ya tehdit ya da dayak altında ya da bilmiyorum belki de kendiliklerinden çocuğumuzu dövdüklerini itiraf etmişler...(AN/EÜ)