Onun için Güney Afrika’nın vicdanı deniyordu. 20 Kasım 1923 günü Johannesburg yakınlarındaki Spring adlı maden kasabasında doğmuştu.
Hayatı o madenlerde öldüresiye çalıştırılan insanların haklarını savunmakla geçti; sadece emek sömürüsüyle, ırkçılıkla değil AIDS/HIV’e karşı verdiği mücadeleyle de tarihi kara ülkesinin “beyaz tenli” vicdanı oldu. İnsanları tenlerinin rengine göre ayrılmasına karşı durduğu için beyazı tırnak içinde yazmak gerekiyor. Kendisi Yahudi bir ailede doğmuştu. Babası Yahudi bir saat ustasıydı ve bugün Litvanya topraklarında kalan eski Rusya İmparatorluğu’ndaki Zagare kentinden göç etmişti. Annesi İngiltere’den Londra’dan göçmüştü; o da aslen Yahudi’ydi, ama ailesi asimileydi. Nadine, Yahudi geleneklerine göre yaşamayan bir ailede büyüdü. Babası Çarlık karşıtı hareket içinde olduğu için ülkesinden ayrılmak zorunda kalan bir aktivistti. Kızını kendi dünya görüşü doğrultusunda yetiştirdi. Nadine ırk ayrımcılığı ve ekonomik eşitsizliğin yanlışlığını küçük yaşta kavradı. Ama yaşadığı ortamdaki yanlışlığın farkında olan politik görüşlerine rağmen babası değil annesiydi. Nadine’in idolü annesiydi.
Annesi onu Katolik okuluna yazdırdı ama kızının kalbinde bir rahatsızlık olduğuna inanıyordu ve onu çok fazla dışarıya çıkartmıyordu. Eğitiminin çoğunu evde gören Nadine, dışarıya çıkamayan, evde çok zamanı olan, çok okuyan ve yazan bir çocuktu. İlk hikayesini 15 yaşında yazdı. Yıl 1937’ydi öyküsü bir gençlik dergisinde yayınlandı.
Üniversiteye girdi ama tamamlamadı. Johannesburg’a taşındı ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin bir çok yerel dergisine öyküler yazdı. 1949’da bu öyküleri derledi ve “Face to Face” (Yüzyüze) adıyla yayınlandı. Asıl başarısı 1951’de New Yorker’ın yayınlamayı kabul ettiği "A Watcher of the Dead” (Ölümün Bekçisi) adlı öyküyle oldu. İki yıl sonra ilk rmanı “The Lying Days” yayınlandı.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin 1948-1994 yılları arasındaki dönemi “Apartheid” olarak adlandırılır. 1948 seçimlerinde iktidara gelen National Party (NP) ırkçı ayrımcılık sistemine bu isim verildi.
Nadine Gordimer’in gittikçe şiddetlenen Apartheid’le olan mücadelesi 1960’da gerçekleşen Sharpeville Katliamı sonrası oldu. 20 Mart günü ırkçı politikaları protesto eden 5-6 bin kişi Sharpville polis karakoluna yürümek istedi. Polis kalabalığa rastgele ateş açtı ve 69 siyah Güney Afrikalıyı öldürdü. Aralarında 10 çocuk vardı, sekizi kadındı. 180 kişi yaralandı. Birçoğu sırtından vurulmuştu.
Nadine kendisini siyahların mücadelesine adadı. Nelson Mandela ile tanıştı ve yakın arkadaşı oldu. Birçok konuşmasına katkıda bulundu; bunların arasında 1962’de Mandela’nın yargılandığı davada okuduğu “I Am Prepared To Die” (Ölmeye Hazırım) başlıklı savunma konuşması da var.
1970’lere kadar aktif mücadele içindeydi, mitinglere katılıyor düzenliyor, yazılar yazıyordu. Çok kısa bir süre ABD’de birkaç üniversitede misafir öğretim üyesi olarak çalıştı. Bu süreç içinde birçok yazısı sansürlendi, çalışması yasaklandı.
1991’de kendisine Nobel Ödülü kazandıracak “Burger's Daughter” 1979’da yayınlandı. Bir ay sonra toplatıldı. July's People da zaten yasaklıydı. Nobel’e layık görülen yedinci kadın, Afrika kıtasından ise ilk kadındı. The Conservationist adlı kitabıyla Booker Ödülü'nü kazanmıştı.
Hayatı boyunca muhalif olarak kaldı. Sadece ırkçılığa karşı değil, sansüre, bilginin devletin kontrolünde olmasına karşı da mücadele etti. 1990’larda AIDS/HIV aktivismi içinde yer aldı Apartheid rejimi yıkıldıktan sonra olumsuz bulduğu gelişmelere karşı çıktı. 2006 yılında evine giren bir hırsızın saldırısına uğradı. Ülkede ırkçılık yoktu ama siyahlar yine toplumun ekonomik anlamda en alt kesimini oluşturuyordu. Çevresindekiler artan şiddet olayları nedenimle etrafı duvarlarla çevrili, yüksek güvenlik önlemleri alınmış sitelerde yaşıyordu ve onun da böyle bir yerde güvende yaşamasını istiyorlardı. Nadine Gordimer sağlığı izin verdiği sürece bu teklife ve “güvenlikle site yaşamına” karşı çıktı.
Edebiyat dünyasında kendisine Nobel getiren eserinin yanı sıra "A World of Strangers" (1958) ve "The House Gun" (1998) ile tanındı. Hemen tüm eserlerinde Apartheid rejiminin toplumsal sonuçlarını işledi.
Türkçeye bugüne kadar altı kitabı çevrildi. July'ın İnsanları (Kırmızı Kedi 2010), Yaşamaya Bak (Can Yayınları 2010), Oğlumun Öyküsü (Can Yayınları 2010 ), Ayartma (Can Yayınları 2010), Evdeki Silah (Can Yayınları 2001), Kimi Güzelliklere Doğar (Doğan Kitap 1999), Yanımda Kimse Yok (Can Yayınları 1998), Başka Dünyalar (Can Yayınları, 1989 2. Baskı 2004).
14 Temmuz 2014 günü evinde uyurken hayata gözünü kapatan Nadine Gordimer, ardında 10 roman, yedi öykü kitabı bıraktı.