Huzurlu bir tren yolculuğundan sonra öğlene doğru Tayland'ın kuzeyindeki Chiang Mai garına indim. Garda pazarlık yapıp anlaştığım bir tuktukçuyla daha önceden internetten araştırıp bulduğum sevimli "a little bird gesthouse" uma yerleştim.
Kaldığım, 4 kişilik ranzalı bir odaydı ve şu ana kadar karşılaştığım en ucuz 'guesthouse'du. (günlüğü 3 dolar). Ucuz olmasına rağmen beklediğimden daha temiz, üstelik de merkeziydi.
Hemen yerleşip kendimi Chiang Mai sokaklarına attım...
İlk izlenimim buranın Bangkok'a göre kesinlikle daha güzel ve yeşillik oluşuydu. Şehre sakinlik veren nehri ve nehrin her iki tarafına dizilmiş kafelerden gelen güzel müzikleriyle benim onu keşfetmemi bekliyordu..Ara sokakları ise, sırtçantalı birçok gezgin ile dolu, 'pancake' yapan sokak satıcıları ve renkli meyve sebze pazarının içiçe geçtiği cümbüşe çağırıyordu..Yine uzun taramalarım sonrası lezzetli bir Thai yemeği yedim..Menüye baktığımda artık bazı yemek isimleri tanıdıktı..
İlk gece şansıma odamda kalan kimse olmadığımdan, tek kişilik bir ihtişam sürdürdüm.
Orkide bahçeleri, kelebekler ve fil safari
Sabah guesthouse aracılığıyla, ayarladığım bir turla yola çıktım. İlk durağımız 'orkide bahçeleri ve kelebekler alanı' ydı. Gerçekten renkler ve kokular beni cezbetti!..
İkinci durağım ise bir "fil safari"ydi! Evet evet yanlış okumadınız!..
Kuzey Tayland'da tam bir "jungle" ortasında fillerle 45 dakika gezinti yaptım.
Duygularım garip, tuhaf, "nerdeyim ben?", " bu ayağımla dokunduğum gerçekten fil mi? " şeklinde sorularla geçti. Dönüş yolunda yağmura yakalansak da keyifliydi.
Yola çıktığımız grupta, 4 Malezyalı, 2 Amerikalı, 3 İspanyol vardı. İki kız bir anne şeklinde dolaşan İspanyollardan anne olanı, benim tek başıma seyahat eden bir Türk kadın olduğumu öğrenince her anne gibi korumacı bir tavırla benimle bir sıcaklık kurdu.
Görüyorum ki anne olmak, dünyanın her yerinde benzer "hissiyat"ı barındırıyor kadınlarda... Her ne kadar İngilizce bilmese de kendisiyle anlaştım ve korumacı tavrına da yolculuk boyunca diyecek bir şeyim yoktu.
Boşluk ve Adrenalin...
Fillerle gezinti sonra programdaki bir sonraki aktivite "jungle flight" denilen nehrin üstünde iple geçişti (zip flight) . Bu geçişlerden bir tanesini geçen yaz Rize'de Fırtına Vadisi'nde yapmıştım ve gerçekten çok eğlenmiştim. Her ne kadar kontrolü elden bırakmaktan çoğu kişi hoşlanmasa da, tam da bilerek ve isteyerek kontrolü bırakmış olmak ve boşlukta akmak, harika bir duygu ! O sırada, hiçbir şey düşünmüyorsunuz, beyniniz tamamen boşalıyor.
Sanki bir bilgisayarın belleğini yeniden "formatlamak" gibi...
Bu hissi herkese öneriyorum, en azından damarlara ve tabii ki kalbe inanılmaz bir "jimnastik" yaptırıyor.
Benim turdaki geçiş ise, 'Chiang Mai'deki 3 farklı geçişten oluşan en uzun geçiş' diye reklamını yapıyordu. Ben de bu anı daha fazla bekletmek istemedim ve kendimi olanca hızla boşluğa bıraktım.
Gruptaki herkes bunu büyük bir zevkle yaptıktan sonra... Tabi bu noktada yaşına rağmen, genç ve fit gözüken İspanyol anneyi de tebrik etmek lazım; geçişin gayet başarılı üstesinden geldi...
Programın bu bölümü de bitti ve nehir manzaralı yemeğimizden sonra dönüş yoluna geçtik...
Fotoğraf makinenize dikkât!
Yolculuğumun bu bölümünde başıma gelen gerçekten sinir bozucu bir şey de yaşadım; tüm gezimi gölgeleyen tek olay buydu! Filin üstünde yolu tamamlamış, kampa döndüğümüzde bu keyifli anın fotoğrafını çektirmek istedim; yol arkadaşım İspanyol kadın o sırada yanımda değildi ve fotoğraf makinemi ben de filin bakıcısına verdim. İşte olan, o sırada oldu!..
Adam makinemi tam tutamadı ve toprağın üstüne düşürdü! Yağmur sonrası nemli ve yumuşak toprağa düştüğü için ilk başta endişelenmedim. Ama düştüğü yerden elime aldığımda artık çalışmıyordu. Bir çok yol denedim ama çalıştıramadım. Makineden gelen değişik takılma sesi de, maalesef lensin kırıldığına işaretti... (5)
Benim o anda dışa vuramadığım öfkem, giderek vücut ısımı yükseltmeye yetti !
İçimdeki ateşle, sanırım 39'a vuran vücut ısımla guesthouse'ma geri döndüm...
Durumu hosteldeki görevlilere anlattım. Makinemin Bangkok'ta bir servisi vardı, ama tamiri zaman alacaktı, üstelik benim rotamda Bangkok çoktan geride kalmıştı...
Bu işin Türkiye'de olacağını zor da olsa kabullendikten sonra, eyleme geçmeye karar verdim. Hosteldeki çocuklardan öğrendiğim 'Computer Plaza'yı aramaya gittim. Uzun bir yürüyüş ve incelemelerden sonra 230TL verip daha basit bir fotoğraf makinesi alıp hostele geri döndüm. Kaybım büyüktü, bundan sonraki yolculuğumda geçtiğim gördüğüm yerleri önceki makinemin fonksiyonlarını taşımayan basit makinemle görüntülemek zorundaydım...
Şans, Talih, Kader!
Hostele geri döndüğümde odaya yerleşmiş yeni bir oda arkadaşı buldum. Hollandalı bir kızdı! Muhabbete başlayınca onunla Bangkok'ta da karşılaştığımı anımsadım...
İlkin kendi kendime "ne şans!" dedim...
Bangkok'taki ilk günlerimde ,gezginlerin uğrak mekanı Khosan Road' da bir sokak kafesinde huşu içinde tek başıma yemeğin keyfini çıkarırken, çapraz masamdan diğer masaya salça olup yüksek sesle Avustralya'dan geldiğini, tek başına dolaştığını, güneyde Phuket'in süper bir yer olduğunu, birasından yudumlayıp sigarasından üfleyerek anlatırken, birden tüm huzurumu kaçırmıştı... ben oradan kalktığım sırada da o, yan masaya çoktan eklemlenmişti.
O sırada içimden " Tanrım sen beni, bu gibilerden uzak tut." dediğimi anımsıyorum.
Ve derken.. Şimdi aynı odaya düşmüş, O' na bakıyordum!
İçimden geçen ikinci cümle " Kötü şans, peşimi bırak bugün !" oldu.
Bu durumu da, zor da olsa kabullenip, onunla muhabbete başladım.
Ordudan istifa edip gelmişti. O'nu gözlemledikçe bağırarak konuşmasının, yüksek desibel kahkaha atarak gülmesinin, zorlanınca da küfretmesinin onun doğal yapısı olduğunu fark ettim.
Böyle olduğunu anlayıp, onu olduğu gibi kabullenince her şey çözümlendi ve aramızdaki buzdağı hızla eridi... Zaman, biz laflarken akıp geçti!
Sonra biraz paraya bayılıp (800 Baht, yaklaşık 50TL) ertesi gün için aktivitelerine bayıldığım süper bir tur satın aldım.
İçinde neredeyse yok yoktu... Long Neck Hill Tribe ( Karen kabilesi ) beni bekliyordu... (AK/MS/YY)
Editörün notu: Bu yazı Bangkok'u da etkileyen Tayland'da yaşanan sel felaketinden önce yazılmıştır.