Bugün küreselleşme süreciyle daha da derinleşen sömürüsüyle beraber "boyalı yüzü"'nü de büyüten kapitalizmin, bir tarafıyla dev bir uyku tulumu futbol. Aynı zamanda da futbol, gerçekliğin dışındaki parçalanmaların meşrulaştırma kanallarından biri konumunda.
Maç günleri dışında da, hafta boyunca tüketimin yapıldığı birer mekân olarak -özellikle ileri kapitalistleşmiş ülkelerin başa oynayan kulüplerinin statlarını- ele alırsak bu bize, kapitalizmin zaman ve mekân üzerindeki tahakkümünün bir parçası olarak futbolu görmemizi sağlayacaktır.
Artık rahatça şunu söyleyebiliriz: futbol çim saha, tribünler ve oyunculardan oluşan basit bir oyun değildir ve kapitalizmin kendini yeniden ürettiği bir alandır.
Yani futbolda her şey pazarlanabilir durumdadır ve özellikle de küreselleşmeyle beraber tüm ilişkilerini kapsayan bir saldırı pozisyonu daha da belirginleşmiştir. Stadyumların organize edilmesinden, taraftarın hareketlerinin denetimine kadar kapitalizmin iktidar ilişkileri, futbolseverin uykusunu gün geçtikçe daha da derinleştirmekte.
Örneğin futbolda, burjuvazinin kulüpleri satın almasının sermayenin küresel saldırısından bağımsız olmadığını ve başka bir tarafıyla da, satın aldıkları kulüplerle yarattıkları "vaha"larla örttükleri kirli yüzlerini görmemiz ve bu örtüyü kaldırmamız gerekiyor.
Dolar milyarderlerinden satın aldıkları kulüplerin taraftarı oldukları ve tek hayallerinin bir Şampiyonlar Ligi kupasını kazanmak olduğu tarzındaki açıklamalarla sıkça karşılaşıyoruz. En kıdemlilerden biri olan Chelsea'nın sahibi Roman Abramovic'in, takımının mağlup olduğu maçlarda o "üzüntülü" yüzü ekranlara sıkça geliyor.
Bu notada kritik sorulardan biri de, Abramovic'in Chelsea'ya nasıl para aktardığı ve bunu nereden geldiği... Rusya'nın kapitalizme geçiş sürecinde, "kapitalizmin kurumlara ihtiyaç duymadan "piyasanın sihirli eli'yle inşa edilebilirliğini" öne sürüyordu liberaller.
Tabi "inşa edecekleri şey" sömürünün nasıl olacağıydı. Durum pek de bekledikleri gibi olmadı ama ortaya çıkan sonuç da zaten yine burjuvazinin bir parçasıydı. Piyasanın sihirli eli'nin kapitalizmi işleten kurumlardan ibaret olduğu tekrar görüldü.
Eski Halk Demokrasileri'nde bu kurumlar yoktu. Bu durum da, mafyatik ilişkileri daha ön planda olan (diğer ülkelerde burjuvazinin gizleme konusunda epeyce yol aldığını da unutmadan!) yeni palazlanmış bir burjuvazinin ortaya çıkışını resmediyordu.
Bu sınıfın önde gelenleri arasında yer alan Roman Abramovic, kısa diyebileceğimiz bir sürede sömürdüğü kara parasını aklayabileceğini düşündüğü çok iyi bir oyuncak bulmuştu kendine: Chelsea. Burjuvazinin oyuncaklarıyla beraber bugün futbol, kapitalist sömürünün bir parçası olarak sömürmeye ve uyutmaya devam ediyor. (OB/EÖ)