Geçen hafta, Perşembe günü. Kars’ta Newroz, Kars Valiliği’nin izniyle, merkezi bir alanda kutlanıyor. Başka bir iş için kentteyim ama merak ediyorum, alana bakmak istiyorum. 20 Mart’ta, Kars’ta bir Newroz alanında kendi başıma yaşadıklarım, aslında birkaç gün boyunca ülkenin dört bir yanında yaşanacakların habercisi gibi...
Birlikte seyahat ettiğim iki kadın arkadaşımla birlikte, bizi alana götüren arabadan tam da polis kontrol noktasının önünde iniyoruz. Saat henüz 12:00 olmamış, alan yükünü almamış.
Arabadan indiğimiz anda, etraftaki sivil, resmi bütün polislerin yüzleri bize dönüyor. O kadar "oralı" durmuyoruz ki, şaşkınlar… Biraz ilerideki sivil polisler, bir kadın ve iki erkek, merakla bize bakıyorlar, ben de onlara… Bir anda kadın polisin söylediklerini anlıyorum, yanındakilere soruyor; "Bu bayanları tanıyor muyuz?"
"Bayan arama noktası"
Hayır, elbette bu "bayanları" tanımıyorlar. Kontrol noktasından geçmek için hamle ediyoruz. Bu kez resmi kıyafetli bir başka polis bizi durduruyor, perdelerle kapanmış "bayan arama noktasına" girmemizi birkaç saniye engelliyor, belli ki arkamızdan bir yerlerden bir komut bekliyor. Sonuçta içeri giriyoruz.
Çantamı açıyorum, oldukça sakinim, hatta espri bile yapıyorum kalem kutumdaki rujlarla ilgili "kadınsal meseleler" diye. Ama kadın polis gülmüyor. Çantamı didik didik ediyor. Tam dışarı çıkacakken o kutucuktan bu kez başka bir kadın polis geliyor, "Çantanızı açın" diyor, "Ama arkadaşınız şimdi baktı" dememe kalmadan sesini yükseltiyor, "Ben de bakacağım" diyor. Kibarlığımı o anda kaybediyorum, "Arkadaşınıza güvenmiyor musunuz" diye soruyorum, sinirleniyor…
Çantamı araması yetmiyormuş gibi, bir de cüzdanımı açıyor, "Nerede çalışıyorsunuz" diye soruyor o arada, sinirlendim ya, "Bir şirkette" diyorum. Ses tonu gittikçe yükseliyor, "Ne şirketi?" diyor, aynı tonda yanıt veriyorum; "Şirket şirketi".
Yüksek tonda atışmamız devam ederken, cüzdanımda önce bir yıldır orada olan Hrant’ın fotoğrafını görüyor, ardından hoyratça (malum kelime bu aralar moda) nüfus kağıdımı çıkartıyor. "Abarttınız ama" diyorum yine o yüksek tonda, cevap vermiyor, onun yerine "Ne işiniz var burada" diye soruyor.
Bilgisayardaki e-postalara kadar aranmak
Artık bir sonraki adım bağırarak kavga etmek ve muhtemelen gözaltına alınmak. Sükûnetimi korumaya özen göstererek "Bayram kutlamaya geldim" diyorum ve kendimi "kutucuktan" dışarı atıyorum.
Çıktığım anda, içeri girerken yanındaki arkadaşlarına "Bayanları tanıyor muyuz diye soran kadın polisin gözünün üstümde olduğunu fark ediyorum, dönüp kötü kötü sırıtıyorum.
Benden sonra "Kutucuğa" giren arkadaşımın çantasını aramakla kalmıyorlar, çantadaki bilgisayar çıktısı e-postaları okumaya başlıyorlar. Ama e-postalardaki konu o kadar absürd ki anlamaları mümkün değil…
Sonuçta kazasız, belasız, gözaltısız Newroz alanına girmeyi beceriyoruz. Ama bir anda fark ediyoruz ki, polisler için olduğu kadar, Kars’ta Newroz’u kutlamaya gelenler için de çok ama çok yabancıyız. Herkesin gözü üzerimizde, oralı olmadığımız çok belli, arkadaşlarımdan birinin deyimiyle "gözlem yapmaya gelmiş sosyal bilimci" gibi kalakalıyoruz alanın ortasında.
Sabahtan itibaren aklımızda olan Newroz halayı da aklımızda kaldığıyla kalıyor… Kendimizi dahil edebileceğimiz bir halay bulamıyoruz, hem polislere hem de Newroz kutlamaya gelenlere yabancılığımızla kalakalıyoruz, beş dakika sonra mecburen ayrılıyoruz alandan, girişte bizi dert edinen polisler anlaşılan o ki rahatlıyorlar, arkamızdan gülerek baktıklarını görüyoruz… (ÇM/GG)