Fotoğraf: Sezen Aksu ve Melek Ulagay Taylan
Yarım yamalak uyuduğum bir gecenin sabahında karla kaplı ağaçlar ve arabalar arasından denizi gördüm. Su görmek beni her zaman rahatlatır.
Boğaz’da denize bakan bir yalıda doğup büyüdüğüm ve İstanbul gibi kıtaları su yolları ile birleştiren bir kentte yaşadığım için olsa gerek her zaman deniz kenarında olan veya içinden su geçen kentlerde yaşadım.
Böyle olması her zaman kendi seçimlerimle olmadı, kader dediğimiz o gizemli güç beni aldı ve götürdü, “Senin yolun bu,” dedi bana.
Bana sunulan yol uzun ve çetrefildi. Tuzaklarla doluydu, acılar ve gözyaşları eksik olmadı, ama bir o kadar da değerli ve öğreticiydi.
İki dalda üniversite eğitimi aldım, edebiyat ve siyaset bilimi. Bu konuda da çok şanslıydım, her iki dalda olağanüstü hocalarım oldu, bana sadece bilgi değil, bilgeliği de öğrettiler.
Onlara çok şey borçluyum, benim tuzaklarla dolu yolumda yaşadıklarımın bende oluşturduğu ucu sivri köşeleri törpülediler, sivri uçların sonunda kendi yüreğimi de kanatabileceğini anladım.
Üniversite eğitiminin bana verdiklerini hiç küçümsemeden yaşamın bana öğrettiklerinden söz etmek istiyorum.
Bugün yetmişbeş yaşındayım. Bu kadar uzun yaşayacağımı hiç düşünmemiştim. Ölümle içiçe geçen bir yaşamım oldu, benim kuşağımda olan pek çok diğer arkadaşlarım gibi. Yirmili yaşlarımdan başlayarak kitaplarda yazanlar ile yaşamın bana yaşattıkları arasında nasıl bir denge ve bağlantı kurabileceğim üzerine çok düşündüm.
Yaşamın, hayal edilenler ile gerçekte yaşananlar arasındaki nazik denge üzerine kurulduğunu, birinin diğerinin yerini almasına izin vermemek gerektiğini bu yolu yürürken kavradım.
Bu Pazar sabahında tüm bunları niye yazıyorum sizlere? Dünyada ve ülkemizde çok çalkantılı bir dönemden geçiyoruz. Bugün yaşadıklarımız bana 1979 yılını anımsattığı için, 1979 yılı üzerine bir yazı dizisi üzerine çalışıyorum bir süredir.
Bir yandan o yıllara geri dönerken, diğer yandan gündelik gelişmeler sanki beni doğrulatmak istercesine bana “Yol daha bitmedi,” hatırlatmasını yapıyor.
Kozmik enerjilerin nerelere uzandığı, nasıl işlediği üzerine çok az şey biliyoruz. Herkes kendi iç sesini duyabilse ve dinlese başka bir dünyada yaşıyor olacaktık. İç ses deyince de Sezen Aksu geliyor gözümün önüne.
Sezen Aksu ve benim aramda bir üçüncü kişi var, Meral Okay. Bizi o buluşturdu, “Hadi bakalım yengeçler*, buldunuz birbirinizi, artık ayrılmazsınız” deyip bizi birbirimize emanet edip çekip gitti.
Sezen ile ben kaldık geride, sıkıca sarıldık birbirimize, ve onun yokluğu üzerine kurduk kendi yakınlığımızı. Zor yolların dostluğu çok güçlüdür, ağlamakla gülmek arasında gidip gelir insan. Sezen ile ben de böyle yaptık, ağladık ve güldük.
Meral hep aramızda oldu, onu her an hissettik. Sihirli bir sözcük “hissetmek” fiziki olarak yanınızda olmayan birisini duyabilmek, görebilmek.
Sezen Aksu bunu yapabildiği için, hiç görmediği, tanımadığı insanlara ulaşabildi, onların dünyalarına girdi, onların sesi oldu.
Sözcükler ona geliyor, sesler notalarla birleşiyor, onlarla günlerce yaşıyor, bütünleşiyor ve sonunda ortaya bir “şarkı” çıkıyor. Bu bir süreç, yaratmak yaşamı bir başka düzeyde yeniden kurmak, eğer gerçek bir sanatçı iseniz.
İçinden geçtiğimiz ve benim “hoyratlık düzeni” olarak tanımladığım bu günlerde, insani dengeler bozulmuş, yaşamı değerli ve yaşanası kılan duygular, incelikler, güzellikler, küçük ama değerli mutluluklar üzerinden bir silindir geçmiş gibi ezilmiş durumda.
Hepimiz eziliyoruz. Ezilmek maddi ve manevi bir olgu.
Açlık, yokluk elbette ki çok korkunç, ama duygudan ve sevgiden yoksun bir dünyada yaşamak da aynı derecede korkunç. Gençlerimiz, iyi yetişmiş meslek sahibi insanlarımız yurdumuzu terk edip gidiyorlar.
Kurak topraklarda, susuz yerlerde yaşam olmaz! Nitekim de olmuyor. Dünyamız büyük bir ekolojik tehlikeyle karşı karşıya. Doğa’nın bozulan dengesiyle ruhlarımız da çoraklaşıyor.
Yapacağımız şey çok açık! Suyumuza, toprağımıza, havamıza, ağaçlara, hayvanlara sahip çıkmamız, onları korumamız, sevgiyle sarıp sarmalamamız!
Tıpkı Sezen Aksu’ya yapacağımız gibi! (MUT/APK/RT)
* Melek Ulagay Taylan ve Sezen Aksu'nun Yengeç Burcu'ndan olmasına dair.
Fotoğraf: Melek Ulagay Taylan arşivi