Devletin zirvesiyle de gayet uyumlu bir tavır.
İsrail'in saldırılarını örnek gösterip Kandil'e ve aslında daha başka yerlere de yapılacak bir saldırıyı kayıtsız şartsız destekleyenler, acaba İsrail'in yaptıklarını doğru buluyorlar mı? Bunu doğru bulmadıklarını yazmaya bile gerek yok herhalde. Hepsi de, bu devlet terörünü en hafif değimle "ölçüsüz güç kullanımı" olarak değerlendiriyor.
Bu durumda neden Türkiye'nin olası bir saldırısını doğru bulmakla kalmayıp, bunu teşvik ediyorlar?
Ve acaba İsrail'in durumuyla, Türkiye'nin durumu, pozisyonu aynı mı?
Bir kere İsrail, Filistinlilerin devlet kurma hakkını reddetmiyor. Aksine Hamas, İsrail'in varlığını kabul etmeye yanaşmıyor. İsrail, Filistinlilerle görüşmekten de kaçınmıyor. Sadece varlık hakkını reddedenlerle görüşmüyor. Kaldı ki, İsrail varlık hakkını reddeden Hamas'la bile ateşkes yapıyor. Çok adil olmasa bile, barıştan da kaçmıyor. Arafat'la ilk barış görüşmelerine başladıklarında, o zamanın dışişleri bakanı Şimon Perez, bir Türk televizyonuna verdiği mülakatta "Savaş kazanmak bizim için zor değil, bunu öğrendik, artık barışı kazanmak istiyoruz" diyordu.
Derdimiz İsrail'in devlet terörünü haklı göstermek, meşrulaştırmak değil elbet.
Şimdi Türkiye'ye bakalım...
Acaba Türkiye'de Kürt sorununu çözmek için, şiddet yöntemi dışında bir yol denendi mi hiç?
Yirmi yıldır süren ve bazı generallerin bile düşük yoğunluklu savaş diye tanımladığı, on binlerce cana mal olan ve aslında yetmiş yıldır süren bu kangrenleşen soruna daha bir ad bile kondu mu "Bizim sadece terör sorunumuz var"ın ötesine geçildi mi?
PKK şiddet uyguluyor diye, kıyamet koparılıyor ama sahiden de PKK'nin şiddeti terk etmesi isteniyor mu? Bu samimi bir istek mi acaba? Dağdakileri silahsızlandırmak gerçekten de zor mu? İsteniyor mu bu?
Dört yıl hiç şiddet uygulamadılar. Bu süre içinde ve daha sonra da, hep bir af beklediklerini, silahlarını kalıcı olarak bırakmak istediklerini tekrarladılar. Üstelik aynı dönemde onlara dönük operasyonlar biraz gevşetilmiş olsa da, hiç durdurulmadı. Silahlı adamlarını sınırın ötesine çekmeye çalıştıkları sırada bile hem onlara dönük yapılan operasyonlarda hem de kış şartlarından ötürü soğuktan birçok adamları öldü, öldürüldü.
Acaba neden onların silah bırakmaları istenmedi, istenmiyor?
Bunun nedeni, "Bir fırsat doğar da, onları bahane ederek, Kerkük'e dalabilir miyiz acaba" olmasın mı? Hani Irak'ın "toprak bütünlüğü"nü korumak, milli bir dava ya...
PKK şiddetinden yakınılıyor ya, Şemdinli olayında da ortaya çıktı ki, onlara mal edilen birçok eylem aslında onlara ait değil. PKK de garip bir biçimde, yapılan eylem çok da sırıtmıyorsa, kimin yaptığına bakmadan, üstleniyor. Bu "yemeği" pişirip önüne koyana hiç bakmıyor, hemen sofraya buyuruyor. Bu "yemek" zehirli mi, değil mi, diye hiç kontrol etmiyor.
1994 yılında İstanbul'da iki İran Kürdü kaçırıldı, işkence yapılarak öldürüldü. Bunlardan biri yakın Kürt tarihinin önemli kişilerinden biri olan Simko Ağa'nın torunuydu.
PKK bu eylemi, çeteler tarafından kaçırılıp öldürülen Savaş Buldan ve iki arkadaşı için misilleme olarak yaptığını açıklamakla kalmadı, onları öldürmeden önce sorguladıklarını açıklayarak, bu sorgu kasetlerini de Politika gazetesine gönderdi.
O sırada bile bu hiç aklıma yatmamıştı, çünkü onların bu tür profesyonel eylemleri hiç yoktu. Şehir gerillacılığında hiç başarılı olamadılar. Yüksekovalı bir "işadamı" ile yaptığım bir sohbette, bu kuşkumu dile getirdiğim anda, adam bu olayı kendilerinin yaptığını itiraf etmişti. Onun tabiriyle "yurtsever işadamları" bunu ortak bir bütçeyle sağlamıştı.
Bu açıklamayı adını vermemem şartıyla kaydetmeme de izin verdi. Bazı polislerin para karşılığı, onları Ataköy'de yol kontrolünü yapma bahanesiyle durdurup, zırhlı mersedesten indirdiklerini ve getirip kendilerine teslim ettiklerini söylemişti. Çok sonra Susurluk patlak verdiğinde, bu olayı da onların yaptığı ortaya çıktı.
Yani PKK'ye karşı kurulan özel bir birim, birilerini kaçırıp PKK'ye teslim ediyordu ve iki taraf da "Bu yaptığımızda bir gariplik yok mu?" diye sormuyordu... Onlar sormuyordu da, o sorgu kasetlerini yayınlayan Kürt gazetesi de "Ne oluyor, biz o adamların sorgu kasetlerini başka bir adresten almamış mıydık?" diye sormamış ve genel medyada da "Durun bakalım, bunların kaçırdığı adamların sorgu kasetlerini PKK dağıttı, neler oluyor?" diye soran olmamıştı. Hadi herkesi iyi niyetli kabul edelim:
Bu garip durum, gözden kaçtı...
Ve Bitlis'teki son bombalama olayı da fena halde korucu kokmaya başladı bile...
Yine de hiçbir şeyin önemi yok, önemli olan Kandil'e saldırmak...
Oraya saldırınca, PKK'nin işi de bitecek, Kürt sorunu da çözülmüş olacak...
Olacak, olacak... (RD/TK)