Dünya-düşünme-dil ilişkisinde irade ne anlama gelmektedir? Yani içinde nefes aldığımız hangi olgu durumlarında irade kavramını kullanmaktayız; bu, düşünme dünyamızda nasıl temsil edilir; bu temsilin dildeki izdüşümü nedir? Anlam, dünya-düşünme-dil adını verdiğimiz üçlü ilişkinin türevi olarak düşünülebilir. Yaşama Felsefeyle Bakmak adlı dosyamızın konusu bu kez irade. Bu dosya dizisi ile muradımız üç ana başlık altında toplanabilir: İlki, zaman zaman takvim günleri zaman zaman da gündem dolayımıyla kimi kavramları felsefece ele almak. İkincisi, felsefenin kadim zamanlardan sürülüp gelen birikimini yaşama tercüme etmek. Üçüncüsü gündemdeki sıcak ya da soğuk gündeme dair yapılan tartışmalara kavram temizliği yaparak anlam sağlığımızı iyileştirici nitelikte katkıda bulunmak.
İrade ya da Türkçe felsefe sözlüklerinde yer aldığı şekliyle istenç nedir? Henüz reşit olmayan yaştaki bir çocuğun “rızası”ndan söz eden bir kişinin bakışını dayandırdığı varsayımlar nedir? Bir çocuğun kültürel temsillerdeki gibi elinde asa, üzerinde “Maşallah” yazısıyla sünnet olmak istemesi irade bakımından ne anlama gelir? “Ben istiyorum.” dediğimizde bu isteğin faili kimdir, nitelik bakımından nedir? “Bunu ya da şunu değil de onu tercih ediyorum.” dediğimizde bu tercihi olanaklı kılan nedir? Me too hareketiyle güçlenen, sesini daha çok çıkarmaya başlayan feminist bakışın kavram dağarcığımıza dahil ettiği rıza inşası kavramı, iradenin manipülasyonunu imlerken aynı zamanda rızanın kaynağı ya da temeli olan iradenin bir başka öznenin etkisiyle hareket edebileceği iddiası, irade kavramına bakışımız açısından bize ne söyler?
TDK sözlüğünde “istenç” olarak karşılanan irade, bir şeyi yapıp yapmamaya karar verme gücü, buyruk, dilek ya da istek anlamlarında yer alır. İrade, Arapça rwd kökünden gelen irāda(t) إرادة “isteme, istek” sözcüğünden gelir. Bu sözcük Arapça rāda رَادَ “peşinden gitti, aradı, istedi” fiilinin türer.
İslam Ansiklopedisi’nde “istemek, dilemek” anlamına gelen irâde, “nefsin yapılması gerektiğine hükmettiği bir işi, bir amacı gerçekleştirmeyi istemesi, ona yönelmesi” veya “canlıyı, kendisinden değişik mahiyetteki fiillerin doğmasını sağlayacak bir duruma getiren nitelik” yahut “bir fayda elde etme inancının ardından doğan eğilim” olarak tanımlanır. İradenin seçme gücü anlamı, kelâmî literatürde ihtiyar olarak yer alır. İhtiyat, “hayır”dan türer. Hayır, χyr kökünden gelir. Birden çok seçenek arasından en iyisini, hayırlısını, faydalısını seçme ya da ayırt etme gücü ya da kararı anlamına gelir. Tanrının bu açıdan iradesinden söz edilemeyeceğini çünkü Tanrı, arzudan münezzehtir yani arzudan arınmıştır. O, yalnızca hükmeder. Oysa insan canlıdır, canlılığından doğal sonucu olarak arzular. Bu nedenle irade, biyolojik anlamdaki yönelmeyi aşar. Bu bakımdan iradenin tür olarak insana özgü olduğu ileri sürülebilir.
İrade, bilinçli bir seçme yeteneğini hayata geçiren güçtür. Öyleyse irade gösteren kişinin eylemlerinden sorumlu olduğu iddiasında bulunmak hiç de yersiz olmaz. Bu da bizi, iradenin kaçınılmaz olarak etik, toplumsal, hukuksal boyutlarına götürür.
Rıza, irade, yetişkin, reşit, akıl baliğ, aklı başında, iradesiz, iradesi zayıf, irade göstermek, millet iradesi gibi ifadeleri sıkça duyar, bunlarla anlatırız herhangi bir konuyu ya da sorunu.
“İslami” olarak nitelendirilen bir vakfın kurucusunun henüz 6 yaşındaki çocuğu kendi eliyle evlendirmesi üzerine bir dizi tartışma yapıldı, yapılmakta. Bu olay dolayımıyla da sıkça irade, seçim, rıza, reşit, seçim, özgürlük, sorumluluk kavramları kullanılarak çeşitli düşünceler, gerekçeler, bakışlar paylaşıldı. İyi de bunlar gerçekte ne anlama gelir. Birbirleriyle nasıl bir anlam örgüsü içindedirler?
Dilimiz bilincimiz. Dilimiz, kavrayışımızın temel aracı. Dilimizin, belleğimizin muhafaza edildiği yer, hiç şüphesiz içinde nefes aldığımız, ilişkilerimizle, yapıp ettiklerimizle can verdiğimiz Hayat yanında sözlüklerimizdir. Bu kavramların anlamlarına ne ölçüde vakıfız? İrademiz özgür müdür ya da özgür bir iradeden bahsedebilmek için hangi koşullar gereklidir?
Kavramlarımıza daha doğrusu kavramlara yüklediğimiz içerikler üzerine bir hayat inşa ediyoruz. Bu içeriklere görüyor, yargılıyor, seviyor, ölüyor ve öldürüyoruz. Bunların üzerine bir hukuk yani Hayat inşa ediyoruz. İçinde de yaşıyoruz.
Peki neler konuşuluyor, yani, bugün rıza dediğimizde dinsizin, hiçbir şekilde din hizmeti almayan bir kişinin, iradesi dışında alınan vergilerle din insanlarının istihdamı neye karşılık geliyor? Ya da bir radikal pasifistin, bir barış aktivistinin rızası dışında alınan vergilerle bir yerlere bomba atılması rıza bakımından nereye karşılık geliyor? Evet, türümüz topluluklar halinde yaşıyor ve bir arada yaşamanın insanlara yüklemiş olduğu kimi sorumluluklar var. Yani kendinden feragat etmek değil, kendini gözeterek yaşayabilirimin bilincidir bir anlamda bir topluluk içinde bir özne olarak var olabilmek, ki o topluluklar da bir araya gelerek toplum adını verdiğimiz örgüyü oluşturmakta. Bu da bitimsiz bir akışkanlıkta tıpkı Hayat gibi zaman gibi...
İrade, öznenin belli bir özelliğine indirgenebilir. Özne de rasyonel bir varlık olarak düşünülür. İnsanın akıl varlığı olması İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin birinci maddesinde şu şekilde dile gelir: Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Sahi irade dediğimiz şey etik bir fenomen midir? Biyolojik bir fenomen olarak iradeden söz edemez miyiz? O halde canlılık iradesi, yaşama arzusu neye karşılık düşer. İşte, bu dosyada biz irade kavramının düşünce tarihinde, filozofların izini sürerek bir biçimde felsefedeki temsilini görünür kılmayı murad ediyoruz. Antroposentrik bir kavrayışı sorunsallaştırarak bakmak niyetimiz. İrade ya da istenç dediğimiz kavramın altkırılımlarını görünür kılmak, kimi boyutlarını açığa çıkarmak, tartışma evrenimize dahil ederek dil dağarımıza felsefece bir bakış açısı dahil ederek kavrayışımızı güçlendirmek. Böylece anlam dünyamızı zenginleştirmek. Güncel tartışmaları kavramsal, bilgisel bir zemine taşıyarak anlamlandırmakta güçlük çektiğimiz ya da sorunlu biçimde anlamlandırdığımız olguların içinde atıldığı sis bulutunu dağıtmak, billurlaştırarak anlamın ya da Hakikatin belirmesine katkıda bulunmak. Kavramların keyfi kullanımını sorunsallaştırmak, sorunsallaştırmakla kalmayıp somut bir anlama aracı, açısı da sunmak. Çünkü kavramlarla düşünüyoruz, kelimelerle değil. Ve şüphesiz kavramların içeriklerine göre yargılıyoruz, inanıyoruz, yaşıyoruz, ölüyoruz ve öldürüyoruz. İşte “İradeye Felsefeyle Bakmak” adını verdiğimiz bu dosya dolayımıyla anlam sağlığımızı iyileştirelim çünkü “Hayat, mana üzerine kuruludur.” Mananın olguyla örtüşmesinden doğan Hakikat içinde yaşıyoruz.
(MVB/AS)