Yaşama Felsefeyle Bakmak adlı dizimizin üçüncü dosyasını irade kavramına ayırdık. 40 yılı aşkın zamandır, etik, insan hakları alanında çalışan Hacettepe Üniversitesi İnsan Hakları ve Felsefesi Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürü ve Felsefe Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Harun Tepe ile irade üzerine, iradeye felsefeyle bakarak söyleştik.
İrade ve akıl
Sizin için iradenin ne olduğuyla başlayabilir miyiz?
İlk olarak irade, insanı, diğer canlılardan ayıran, deyim yerindeyse insanı insan yapan özelliklerden biri. Peki, bu özelliğin altında yatan nedir? Akıl sahibi olması. Arzulama, isteme bütün canlılarda gördüğümüz ortak özelliklerden. Çocuk da arzular, ister ama isteyebilmesi karar verebilmesi anlamına gelmez. Bu nedenle arzulama ile iradeyi ayırmak gerekir. 'Akıl' dediğimiz yetiyi, düşünüp taşınarak yapılan şeylerin arkasındaki güç gibi düşünüyorum. İnsan, irade sahibidir. İradesini kullanabilen bir varlıktır. İrade, insanda bir olanak olarak vardır. Peki, insan bu yetisini kullanır mı, yani akla göre davranır mı? Çoğunlukla davranmaz. Bu nedenle Max Scheler, insanın davranışlarını büyük ölçüde alışkanlıkların belirlediğini savlar. Ama bu, insanın, istemesini kendisinin belirleyemediği anlamına gelmez. İnsan, değerlerden, değer yargılarından dolayı da "hayır" diyebilir.
İnsanı ıralayan yani karakterize eden özelliklerinden biri olarak niteledik irade ya da Türkçesiyle istenci. İkincisi; bağlantı kurma, sorgulama, ölçüp biçme yeteneği anlamlarında kullandığım akıl.
Platon, insan ruhunun yeme, içme, cinsellik gibi arzulayan yanı ile birlikte bilen, anlayan yanından söz eder. Bu iki yan arasında bir gerilim olduğundan da. Arzulayan yan güçlüdür; genellikle insanı çeker. Arzuların yönlendirmesine karşı bilen, anlayan yanı insanı yönlendirebilir, tutabilir. İrade, bir bakıma bu iki yan arasındaki dengeyi sağlayan güçtür.
Örneğin kimi dinlerde perhiz, oruç gibi pratiklere; politik eylemler arasında açlık grevleri ya da ölüm oruçları gibi pratiklere rastlanır. İrade, arzulara karşı gerektiğinde "hayır" diyebilmektir. Kant'a göre insan, etik bulmadığı bir şeye "hayır" diyebilir; bu, insanın etik yanının varlığına işarettir. İnsan, böyle bir olanağa sahiptir. İnsan açlıktan ölse de yemeyebilir. Kendine sunulan parlak tekliflere "hayır" diyebilir. Bunun irade, arkasında yatanın da akıl olduğunu düşünüyorum.
Dilsel dönüşüm
İrade kavramının tarihsel izdüşümlerinde, dönemlerde değişiklik var mı?
Her çağın bir ruhu var. Bu ruhun, en azından dinsel olarak dönemin entelektüelleri üzerinde daha somut görülebilen bir etkisi var. İlk çağlardan bu yana halklar için bir değişiklik olmadığı söylenebilir. Antikitenin halklarıyla şimdinin hakları arasında radikal anlamda farklılıklar yoktur.
Fakat her dönemin bir kavrayışı var; bundan hiç şüphesiz irade kavramı da nasiplenir. Antik Yunan döneminde ontolojik temelli bakışın egemen olduğu söylenebilir. Platon, Aristoteles hattında örneğin Platon, insan ruhunun üçlü yapısından söz eder. Ama 17. yüzyılda bu bakış terk edilir: Ontolojik bakışın yerini zihin ya da özne merkezli bir bakış alır. Bir taraftan zihin, diğer yandan isteme; bunun bir yanından epistemoloji diğerinden etik; kısacası bir yanından teori diğerinden pratik çıkar.
Kronik olarak bakışımızı sürdürürsek 20. yüzyılda dilsel dönüşüm gerekleşir. Felsefe sorunlarının dil, anlam üzerinden tartışıldığını görürüz. Bakışlar değişiyor. Şu anda post-modern dediğimiz şey, dil, anlam çözümlemesi üzerinden yürüyor. İnsan zihni değişim göstermiyor. Mesela Platon "ruh" derken Yeniçağ filozofları "zihin" der. Değişen bir şey yok. Şu anda beyin, zeka, yapay zeka konusunda daha çok şey biliyoruz. Robotlar, kendi kendilerini programlayabiliyorlar. Hatta şimdi yazılım mühendislerinin yarısından fazlası yazılım yani robot. Dışarıdan programlanma dışında kendi kendini programlayacak robotlar olacak mı?
"Anlaşılmak, sorumluluktan kurtarmaz"
Bunların karar verme mekanizmaları nasıl işleyecek? Peki sorumluluk? Mesela İHA ya da SİHA kendi karar verebiliyor, kimi zaman da alıcılar, algoritmalar hata yapmasına neden olabiliyor. Bu ve benzeri durumlarda sorumluluk kime ait olacak? Robotları mı cezalandıracağız? Nasıl?
2018'de Toronto'da araştırmacı olarak bulunurken etik alanındaki tartışmaların yapay zeka üzerinden yapıldığına tanık olmuştum. Robotlara kimlik kartı verilecek mi diye bir doktorant sunum yapmıştı etik toplantısında. Bu, tam da sorunuzla ilgili.
Evet. Çokça sorun var. Üzerine düşünüp kelimenin birinci anlamıyla felsefe yapmaya ihtiyaç olduğu açık. Bunları anlam dünyamıza dahil etmeden hukuksal anlamda nasıl düzenlemeler yapabiliriz? Bunları işletecek kültür nasıl oluşacak?
Şimdi yeniden irade kavramına klasik etik kuramları içinde Kant'ın diliyle açıklık getirmeye çalışayım. Kant'a göre benim istemelerimi arzu ve/ya eğilimler mi belirler? İslami literatürde nefs denen şey mesela. "Nefsimi durduramadım yani kendime hakim olamadım" diyebilir biri, onu anlarız ama haklı görmeyiz. Anlaşılmak, sorumluluktan kurtarmaz. Bize Kant'ın göstermek istediği şey bu idi: İnsan, akıl sahibi olduğu için doğa yasasından gelen belirlemeyi kırabilir, bunun dışına çıkabilir. Kant, İkinci Kritiğinde (Pratik Aklın Eleştirisi) bunun olanağını gösterir. Ben, çayı seviyorum. Bir doktor, çay sağlığına zarar verir derse keserim. Kesme imkanı var. İrade, özetle bu imkanı hayata geçiren güçtür.
Antik çağdan bu yana aynı insan. Arzular, korkar, saygınlığa ihtiyaç duyar. Görecelik yaygın ama insan her yerde aynı. Ortak bir doğamız var ama farklılıklarımız da var. Son zamanlarda farklılıkları daha çok görmek eğilimindeyiz ama ortaklıklarımız da var. Felsefe, aynı zamanda benzerlikleri görmek yanında farklılıkları görmek demek.
Çocuğun zorla evlendirilmesi
Etik, insan hakları konusunda araştırmalar yapan bir akademisyen, bir insan olarak bugün gündemdeki konuların, olayların tartışılmasını nasıl görüyorsunuz? Bu tartışmalarda etik bakımdan gördüğünüz sorunlar varsa, neler?
Gündeme gelen 6 yaşındaki bir çocuğun evlendirilmesi mesela. Arap geleneğinin İslam'a sızmasıdır diyen ilahiyatçı (Mustafa Öztürk) var. Bir tarafta "dinsel" diğer tarafta "seküler" bakış var. İnsan hakları söz konusu ise ne dinsel ne de seküler bakıştan söz edebiliriz. İkisi de olmaz.
Neden olmaz?
Dinsel bakışı kim temsil ediyor? Aynı konuda farklı düşünen, farklı yorumlayan ilahiyatçılar var? Bu her ideoloji, her şey için de... Bu konuda iki bakış olmaz. Çocuk, çocuktur. 6 yaşındaki bir çocuğun karar verme yetisine sahip olmadığı kabul edilir dünyada. Uluslararası sözleşmelere göre bunun limiti 18 yaştır.
"Yaş saptamak gerekiyor"
Peki bu ve benzeri uluslararası normlar kaynağını nereden alıyor?
Bu norm, yani 18 yaşı ileri süren norm, kaynağını bilimsel kimi saptamalardan alıyor. Hukukun etikten farkı, çerçevesi belli kesin düzenlemeler yapar. Kişiler, kendilerine zarar verecek kararlar verebilir. Bu nedenle 18 yaş sınırı konur. 16 yaşına kadar inen ülkeler var. Bunun bilimin sağladığı verilerle belirlendiğini düşünüyorum. Tek tek verilerde ya da örmeklerde değişebilir. Genetik mirasa göre, içinde bulunulan kültüre göre değişen örnekler olabilir. Ama bunlar tekil örneklerdir. Ama yaş saptamak gerekiyor. Mesela Türkiye'de 67 yaşında emekli olur diyor, yasa. Şu anda yaş açısından hiçbir sorunum yok, enerji sorunum yok. 10 yıl önceye göre daha iyi bir hoca olduğum söylenebilir ama yasaya göre 67 yaş zorunlu bir limit. Böyle sınırlar gerekiyor. Bu sınırlar bilimsel bilgilerle çizililiyor. Her tek duruma bakarak kararın verilmesi gerekiyor. 6 yaşındaki bir çocuğu evlendirmek suçtur. Bu ve benzeri örneklerde yapılması gereken önleme yanında cezalandırma pratiğidir.
"Milyonlarca hayvanı öldürmeye devam ediyoruz"
Mesela gelenek, hukuk, din, kültür açısından bu kavramsal çerçeve ile baktığınızda kız ve oğlan çocuklarının sünnetine bir olgu olarak nasıl bakıyorsunuz?
Kimi örnekler var, deride bakteri üreyen tekil örnekler var. Sağlık açısından. Bunları referans alamayız düzenleme için. Bir çocuğun, ki henüz reşit değildir, rızası dışında bedeninde geri getirilemeyen bir eksiltme yapmak bir çocuk hakkı ihlalidir. Ekolojiden mülteci sorunlarına etik ihlaller bakımından nefes alamadığımız bir dönemdeyiz. Mesela şu anda hayvan hakları gündemde. Ama bir yandan hâlâ et yemeye, milyonlarca hayvanı öldürmeye devam ediyoruz.
"Etik ile ahlak karışıyor"
İrade kavramına, bu kavramın kullanıldığı tekil durumlara baktığınızda gördüğünüz sorunlar nedir?
Bilgiyle ilgili sorunlar görüyorum. İrade, özgürlük, hak, ödev, sorumluluk gibi kavramlar açık değil. Özgür bir isteme mümkün müdür? Evrensellik ile kültürel görecelilik işin içine giriyor. Evrensel, her yerde genel geçer kimi normlar var mıdır? Bunların içi boş. İçlerini belirlemeye de çalışmıyor söz üretenlerin çoğu. İnsan bir kavramı kullanıyor ise bundan ne anladığını açıklamaz mı? Ama ne yazık ki pek az rastlanıyor.
Etik ile uğraşan biri olarak değer - değer yargısı ayrımı ya da normlar söz konusu olduğunda Kuçuradi'nin yaptığı ayrım: kültür kaynaklı yani belli bir yerde ve zamanda kültürün ürünü olan normlar ile değer ya da erdem referanslı normlar. Örneğin "Erkek çocukların sünnet edilmesi gerekir" ile "Verdiğin sözde durmak gerekir" normları nitelik bakımından birbirinden farklıdır. "İnsanlara saygılı olmak gerekir" dediğimizde saygı değerine atıfta bulunuyoruz. Kısacası etik ile ahlak karışıyor. En büyük sorun bu. Bu nedenle dinsel ve seküler bakış olmaz. Felsefi bakış, teoriadır. Yukarıdan, bütünü görerek seyredersin. Seyretmekle kalmaz, yerlerini saptar, aralarındaki ilişkiyi görürsün. Olanı bütüncül şekilde anlayıp yapılması gerekeni belirlersin. Bütüne, tümele, kavrama bakmayı kast ediyorum bununla. Hangi soruna bakarsak bakalım kuşatıcı biçimde tümeli görmek, yapılması gereki de görmek anlamına gelir.
Kavram kargaşası, kavramların içinin boşalması gibi sorunlara yalnızca Türkiye'de değil, dünyanın her yerinde rastlanabilir. Her şeyin birbirine girdiği bir dönemdeyiz. Bilgi olan ile olmayanın birbirine girdiği, değer ile değer yargılarının karıştığı, etik ile ahlakın birbirinin yerine kullanılmasından söz ediyorum.
"İnsan olmaya cesaret edelim"
Bitirirken neler söylemek istersiniz?
İradenin insanın ıralayıcı niteliği, insanı özgür kıldığını, insanın böyle bir olanağa sahip olduğunu söyleyebiliriz. Her insandan -eğer insan olmak gibi bir amacı varsa- bunu gerçekleştirmesini beklerim. Bir konuşmamda "İnsan olmaya cesaret edin" demişim. Bir öğrencinin dikkatini çekmiş. Gelip benimle konuştu. Burada da tekrarlayayım. İnsan olmaya cesaret edelim. Her şeye "evet" demeyelim. İnsan, her şeye "evet" demeyebilir. Kant, bunun imkanını bize gösterdi. Bunu özgürlüğün temeline koydu üstelik. Özgürüz. Bu nedenle insan, iradi bir varlıktır; iradesini kullanarak sınır çizebilir. Sınır çizen ise özgürdür. Özgür insan cesurdur. İnsan olmaya cesaret edelim. Yeni yılımızda insan olmaya daha çok cesaret edelim.
Logosunuza sağlık...
(MVB/AÖ)