“Bir öfke usul usul büyürken kuytuda,
Yemyeşil bir çayır görünümündedir...
Ben şimdi diyorum ki bir bak şu alanlara
Sokaklara, köprülere, kiremitsiz damlara...
Ne kadar yalnız olduğumuzu hep hatırla,
Açlıkları, yoklukları, kırımları
Örneğin; sensiz olmak ömrümün bir akşamında
Ve direnmek hep direnmek devam etmek adına…”
Turgur Uyar
"İnsan olan yerlerim çok ağrıyor" diyor Birhan Keskin… İnsan olan yerlerim ağrıyor…
Yazmak rahatlatır insanı, hep yaptığım gibi yazmak istedim. İçimde binlerce dehliz çığlıklar atıyor. Bambaşka bir kıtada bambaşka bir güne uyanıp yapmam gerekenleri yapmam bekleniyor. Algoritmalar paylaşım erişimlerimi düşürdükçe öfkeleniyorum, öfkeleniyor…
Birilerinin buna ihtiyacı var, bunu yapma sorumluluğumuz var… Neden.?
İngiltere saatiyle 6 Şubat sabah 5’de telefonum çalıyor, vücudum biyolojik saate alışkın bir gariplik var farkındayım. Gözlerimi açamıyorum “Ne oldu ki” beni bu saatte kim arıyor? Neden?
Bir bakıyorum yakın bir arkadaşım meşgule atıyorum.
Sonra uyanmaya çalışıyorum.
Beni o bu saatte aramaz ki… Ne oldu ki acaba diyorum. Arıyorum.
“Yakınların iyi mi?”
Sonra bakıyorum ki o 3 saatlik saat farkında neler olmuş!
Memleketten uzaklaşmakla zihnen uzak kalınmıyor; çünkü kalbin bir şekilde orada tüm alt metinlerin orada… Hikayen olan, birlikte hikayeler yazdığın bir sürü insan orada… Beni ben yapan değerlerim orada… Uzaklaştıkça fark ettiğim her şey orada…
Büyük bir karanlık büyük bir acı…
Herkes bir umut düşünde yardım istiyor, bir umut düşüyle yardım etmek istiyorum… Bir umut düşüyle ne yapabilirim, diyorum...
Şaşkınım olanlara, kalkamıyorum, kafamı toplayamıyorum. Fiziken orada olamasam da elimden gelen sorumluluklarımı yapmaya çalışıyorum.
10 şehri düşünüyorum, o 10 şehri, tarihini, güzelliklerini, insanlarının misafirperviklerini, yemekleri... Aklıma düşüyor… Nefes alıyorum, nefes veriyorum…
Dışarıya bakıyorum, Londra’da başka bir hayat var… İnsanlar için “Türkiye’de ve Suriye’de deprem olmuş” sadece bir haberden ibaret. Nasılsın diye soruyorlar. Haberleri izlerken dış dünyada nasıl bir yansımamız olduğunu bir kez daha üzülerek anlıyorum.
Twitter’da Aksel Ceylan’nın paylaşımındaki şu cümlesi gibi; “Benzerlerinden uzak olmayı seçmenin sonuçlarından biri bu.” Gitmek sadece bir bavulun içerisine koydukların değil. Bir de koyamadıkların, onun dışında taşıdıkların var. Ayrı kıtalarda kanadı kırık kuşlar misali, çemberin dışında da hafiflemeyen bir acı, şu anda yaşananları anlamak.
Ne gelir elden insan olmaktan başka diyerek öfkemi yeniliyorum; çünkü “Herkes biliyor, zarların hileli olduğunu, herkes biliyor, dövüşün hileli olduğunu…”
İzmir depreminde yaşadıklarımı hatırlıyorum… Hiç tanımadığım bir kadının çaresizce elimi tutuşunu hatırlıyorum o mahşer kalabalığını, insanların çaresizliğini, çaresizliğimizi hatırlıyorum…
İnsanlar bu acıyla nasıl başa çıkacak diye öfkelenirken gözlerimi kapatıyorum, onca tarihi, ölümleri, kalımları, hayat mücadelelerini düşünüyorum.
Galatasaray Lisesinin önünde her hafta toplanan Cumartesi Annelerinin haberini yaptığım o güne gidiyorum, o çaresiz gözleri hatırlıyorum, o çaresiz gözlere binlercesi daha eklendi diyorum.
O çaresiz gözlerde en sevdiklerini kaybetme acısı vardı, diyorum… Hakikatin hafızasını, yurt hafızasını düşünüyorum. Geride kalanlara ne diyeceğiz? İnsanlar neden öldüler?
Uyuyamıyorum…
Orta Doğu’da büyümenin yazgısı, trajedisi bu mu diyorum.
Acıyı kanıksamamalıyım, bu normal değil. "Hayat bu" diyorlar... Hayır, hayat bu değil. Başka türlü bir hayat, başka türlü bir yaşam var.
Gözlerimi açıyorum. Gözlerimi daha çok açmak istiyorum… Leonard Cohen’nin Everybody Knows şarkısı çalmaya devam ederken şunu soruyorum…
Bu coğrafyada insan canı kaç kuruş ediyor?
(HA)