Yıllardan sonra, onca zulüm, onca cefa, onca ölüm, onca göz nurundan sonra Özgür Gündem bir kez daha ellerimizde.
Özgür Gündem... İmtiyaz sahibinden yerel muhabirine, sokak müvezziinden duayen yazarına, yayın yönetmeninden şoförüne kadar her düzeyde ölümü göze alarak çalışan ve onunla tanışanların çıkardığı gazete...
Kurulu düzen gazeteciliğinin yok saydığı her şeyi asıl davası kılan, Kürt halkının özgürlüğünü Türkiye emekçilerinin kurtuluşundan, 1915 Ermeni Soykırımını Dersim Katliamı'ndan ayrı tutmayan, kadınları yönetimine taşımayı görev bilen, sosyalist aydın ve habercileri baş tacı eden gazetemiz. 12 Eylül karanlığından çıkmak için çırpınan Türkiye'ye Kürtlerin tuttuğu ışık... İlk göz ağrımız.
Özgür Gündem olmasa, Türkiyeli devrimciler, entelektüeller ve muhalifler, sendikacılar, kanaat önderleri, sosyal ve politik araştırmacılar Fırat'ın doğusunda bir savaşın sürmekte olduğunu, bu savaşta "dokunulamaz" özel harp generallerinin komutasında sistematik olarak ve biteviye insanlık suçu işlendiğini, laik Türk müesses nizamının "Hizbu Kontra" şeriatçılığıyla omuz omuza Kürt muhalifleri her gün satırla doğradıklarını; yoksul köylülerin, uzak mezraların halkının binbir zulüm ve eziyetle köylerinden kovulduklarını, onların oğulları ve kızlarının her gün onlarcasının, yüzlercesinin bu zulme karşı isyan edenlerin saflarına katıldıklarını öğrenemeyeceklerdi. Ya da çok geç öğreneceklerdi.
Henüz internet yokken, her gün hayatını yeniden ortaya koymaksızın gerçeği halka ulaştırmak mümkün değilken Özgür Gündem'i yayınlamak, orada çalışmak, orada gazeteci olmak akıntıya karşı yüzmek demekti gerçekten.
Buna cüret ederek bizleri kendileriyle birlikte çalışmaya davet edenlerin ne kadar büyük bir başlangıcın kapısını açtıklarını görmek için kan ter içinde 19 yıl geçirmek gerekiyormuş.
Bu 19 yılın sonunda militan Kürt gazeteciliği diye bir şey var artık ve kendi işini kendisi gören, hiç kimseye muhtaç olmayan, Türkçe, Kürtçe günlük gazeteleri, haber ajanslarını, yerel radyoları, uydu televizyonları, internet kanallarını çalıştıran onları güvenilir ve birincil birer haber kaynağı kılan bir gazeteci, haberci ve yayıncı stoku.
Özgür Gündem, bu muazzam patlamanın habercisi, ilk uç verdiği yerdi. Bu başlangıca tanık olmak, onun faillerinden biri olmaya davet edilmiş olmak ne büyük onur. Her saldırıdan sonra küllerinden yeniden doğan, her kapanıştan sonra başka bir adla yeniden açılan ama ilk adını hiçbir zaman unutmadığımız Özgür Gündem sadece haberleriyle ve yorumlarıyla değil, işleyişiyle de devrimci bir başlangıçtı. Hiç kimsenin ebedi bir kariyere sahip olmadığı, haber merkezindeki sıradan bir gazetecinin yayın yönetmenliğini devralabildiği ve onu "yılların gazetecisi"nden hiç de geri kalmayan bir dirayetle sürdürebilmesine fırsat tanındığı bir yerden söz ediyoruz.
Steril ve düzen içi gazeteciliğin en büyük kusuru saydıkları şey Özgür Gündem'in en büyük meziyetiydi: "Çaycı bile habere karışıyor"du... O "çaycı"nın bir zaman sonra bir sıcak mücadelede havaya uçtuğunu öğreniyordunuz. Yanık tenli genç kadın ve erkeklerin, ayrılanların yerini alıp sesiz sedasız çalıştıklarını, adım adım en aşağıdan başlayarak servisleri devraldıklarını, tirajın yüksek olduğu günlerde hergün on binlerce basılan bir gazetenin mali ve idari işlerini su sızmadan hallettiklerini, görüyordunuz. Tansu Çiller'in, Mehmet Ağar'ın katilleri gazeteyi havaya uçurur uçurmaz, onu sektirmeden yeniden yayınlamanın yolunu bulanlar onlardı.
Gazetedeki görevlerini politik görevlerinden ayırmayan, orada çalışırken tanıdığımız bildiğimiz meslektaşlarımızın cesaret ve tevazu ile süregiden hayatları kadar ölümleri de gözlerimizin önünde... Çalışkan bir gazeteci olarak gece gündüz didinen Gültan Kışanak'ın güven veren Eş Başkanlığını gururla izliyor, ilk kadın yayın yönetmenimiz Gurbetelli Ersöz'ü sevgiyle anıyoruz. Kaybettiklerimizin tümünü içimiz sızlayarak yad ediyoruz...
Özgür Gündem bir kez daha Özgür Gündem olarak elimizde, bir kez daha bayilerde. İkinci hayatında hiç kapanmasın, bütün çalışanlarıyla, uzun ve özgür bir hayatı birlikte paylaşalım. Umarım... (EK)