Bizler, İstanbul Tıp Fakültesi Tiyatro Topluluğu (İTFTT) , yani; tıp fakültesinde okuyup tiyatro yapmaya çalışan, birkaç yıl sonrasının doktorları olacak kişiler olarak kaleme alıyoruz bu yazıyı. Aslında sözümüzü sahnede söyleyecekken şizofren dostlarımız gibi kalemlerimize sarılıyoruz, sarılmak zorunda kalıyoruz.
Mayıs 2008'de İTFTT olarak bir toplumsal sorumluluk projesine katılmaya çağrıldık: "Ateşin Düştüğü Yerden Öyküler". Planlanan çalışmaya göre, katılımcılarını şizofreni hastalarının oluşturduğu bir öykü yarışması düzenlenecek, yarışma sonunda seçilen öykülerden oluşturulan bir tiyatro oyunu ortaya çıkarılacak ve sahnelenecekti.
Proje ile hedeflenen toplumun şizofreni hastalarına karşı oluşturduğu önyargıları kırmak, onların farklılıklarından dolayı "ötekileştirilmesi"ndense, farklılıklarımızla bir arada yaşayabileceğimizi kanıtlamak ve onların toplumda kendilerini var edebilecek alanları olduğunu göstermekti.
Tıp fakültesi öğrencileri ve geleceğin doktorları olarak bizler için bu proje, şizofreni hastalarını toplumsal yaşama katılmalarına yardımcı olmak açısından değerliydi. Toplumun bireyleri olarak da farklı olanın, daha doğrusu farklı diye nitelendirilenin kendine yer bulamadığı çağımızda ötekileştirmenin bu kadar normal karşılanmasına karşı bir ses çıkarma fikri bizi heyecanlandırmıştı. Aslında bu; birçok şeye göz yumduğumuz, göz yummak zorunda kaldığımızı hissettiğimiz bir çağda belki tekrar gözlerimizi kırpıştırmamızı sağlayacak bir fikirdi.
Bilim İlaç şirketi sahneye çıkıyor
Projeyi ortaya atan kurum Türkiye Şizofreni Dernekleri Federasyonu, projenin sponsoru Bilim İlaç şirketiydi. "Sosyal sorumluluk taşıyan her türlü üretimin, hiçbir şekilde ticari kaygılarla gölgelenmemesi" gerektiğini düşünen grubumuz için projenin sponsorlu olması bir soru işareti yaratıyordu. Kaygımız şuydu: Bu değerli projede Bilim İlaç'ın kendi çıkarlarını projenin anlamından önde tutma ihtimali vardı. Bu soru işaretine rağmen, gösterim sürecinde Bilim İlaç tanıtımlarının bizim sınırlandıracağımız çerçevede gerçekleşmesi durumunda firmanın bir sorun teşkil etmeyeceğini düşünerek, gelen teklifi kabul ettik.
Aradan 1,5 yıl geçti. Öykü yarışması sonuçlandı. Eylül 2009'da oyun üzerine çalışmalara başladık. Oyunun senelik sürecini de göz önüne alarak Ekim sonu oynayabileceğimizi söyledik. Fakat oyunun sergilenmesine bir hafta kala, Bilim İlaç tarafından bize projenin Ekim sonu sergilenmesinin pek uygun olmayacağı, çünkü bu oyunu izlemesi gereken kitleye yani hastalara, hasta yakınlarına ve "özellikle doktorlara" oyunun duyurusunun yeterince yapılamayacağı söylenerek oyunu başka bir tarihe ertelememiz istendi.
Açıkçası böyle bir durumda, akademik takvimin ve İTFTT'nin yıllık çalışma programının bizi zorlayacağını bilmemize rağmen, projenin tamamlanmasını önemsediğimiz için 14-15 Kasım tarihlerini oynayabileceğimiz son tarihler olarak önerdik ve kabul edildi.
Fakat yine oyunun oynanmasına 10 gün kala Bilim İlaç firması yeterli sayıda doktora davetiye gönderilemeyeceğini söyleyerek oyunun Aralık-Ocak ertelenmesini istedi. Bu tarihlerin eğitim sürecimiz ve sınav takvimi açısından imkansız olduğunu, oyunu ancak 14-15 Kasım'da oynayabileceğimizi tekrarladığımızda yeterli sayıda doktora "tanıtım" yapamayacaklarından oyunun o tarihlerde sergilenemeyeceğini net bir biçimde ifade ettiler.
Bunun gerekçesi Sağlık Bakanlığı'nın çıkardığı "Hekimlerin mesai saatleri içinde, ilaç şirketinde çalışanlar hekimlerle görüşemez" şeklindeki yönetmelikmiş. Tek amacın oyuna davet olduğu ve başka bir tarihte oynanamayacağı bilindiği halde "Bilim İlaç" logolu "davetiyelerin" yeterli sayıda doktora ulaşamayacağı gerekçesiyle oyunun iptal edilmesini İTFTT olarak anlamlı bulmadık.
Oyunun, gelebilecek hekimler, hastalar, hasta yakınları ve öykü yazarları tarafından izlenmesinin çok değerli olduğunu, hekimlerin özel davetiye alamayacak olmasının projenin tamamlanmaması için bir neden olmadığını düşünerek oynanmasında direttik.
Çözümsüzlüğü Şizofreni Dernekleri Federasyonu Başkanı Doç. Dr. Haldun Soygür' e aktardık ve Bilim İlaç onun araya girmesiyle 14 Kasım tarihini kabul etti ama projeye başlarken kafamızda uyanan soru işaretini haklı çıkaran bir şart koyarak!
Dramadan, reklam videosuna
Şartları şuydu: Üzerinde Bilim İlaç logosuyla, içinde Bilim İlaç firmasının tanıtımı yapılan ve oyundan da "üç dört dakikalık görüntüler" içeren bir CD hazırlanacak ve oyunu izleyemeyen doktorlara gönderilecekti. Tiyatro oyununun videoya çekilmesi ve sadece "3-4 dakikalık görüntüler" şeklinde tanımlanması, açıkça dramaya hiçbir önem verilmediğinin kanıtıydı. Ayrıca "şizofrenlerin yazdığı öyküleri tiyatroya aktarma" düşüncesiyle yola çıkıldığı göz önüne alınırsa bu öneri, projenin amacı açısından da hiçbir anlam ifade etmiyordu. Bu fikir açık açık sadece firmanın reklamını yapmaktan, daha doğrusu şizofreni hastalarının ötekileştirilmesine karşı çıkan projeyi sömürmekten başka bir şey değildi. Projeye destek vermek amacıyla girdiğini iddia eden Bilim İlaç'ın, ötekileştirilen şizofrenler üzerine bir söz söylemek bir yana kalsın, onlar üzerinden rant sağlamayı amaçlayan bu şartı üzerine, hazırlanmış olan oyunumuzu iptal edip projeden ayrılmaya karar verdik.
Bu yazı Bilim İlacı kararlamak veya suçlu onlardır demek için yazılmış bir yazı değildir.
Parasal ilişki dışındaki bütün "ilişki biçimlerinin" koskoca bir yalan halini aldığı dünyamızda Bilim İlaç'ın yaptığı "oyunu kuralına göre oynamak" olmuştur. Kar etmeden var olamayacağımız, kendi çıkarımızı güvence altına almadan yaşayamayacağımız bir düzende onlar da doğal olarak kendi kurallarını, kendi çıkarlarını düşünmüşlerdir. Yaşadığımız tecrübeden de gördüğümüz üzere Bilim İlaç bu projeye şizofrenlerin ötekileştiriliyor oluşunu sorun ettiği için girmemiştir. Amacı, tam da şirket oluşunun doğasına uygun bir biçimde kâr etmek olmuştur. Tıpkı televizyonda her gün karşılaştığımız yardım kampanyaları gibi... TV kanalına izlenme oranı sayesinde para kazandıracağı bilinmese düzenlenir miydi? Ya da "Coca Cola" gibi doğal havzalara kurulmuş fabrikalarıyla, akarsu kenarlarındaki zehirli atıklarıyla v.s. "ekolojik denge"nin bozulmasında merkezi noktada duran şirketlerin "doğal hayatı koruma" projelerine destek vermesi başlı başına bir saçmalık değil midir?
"Sosyal sorumluluk taşıyan her türlü üretimin, hiçbir şekilde ticari kaygılarla gölgelenmemesi gerekir" demiştik.
Coca Cola'nın sponsor olmadığı bir ekoloji projesi, Koç Holdingin finanse etmediği bir sanat etkinliği, ilaç şirketlerinin sponsor olmadığı tıp kongreleri, A veya B bankasının desteğiyle yapılmayan öğrenci şenlikleri, vs. hayata geçirilemez mi? Geçirildi diyelim... O zaman göllerimiz kurtarılamaz mı? Sanat etkinliğimize, astronomik düzeydeki ücretlerini karşılayamayacağımız sanatçıları getiremeyince sanat mı kaybeder? Tıp kongresine gittiğimizde 5 yıldızlı otellerde jakuzili odalarda kalamazsak tıbbi görüşlerimizi meslektaşlarımızla paylaşamaz mıyız? Biz kendi gücümüze güvenmek yerine; göllerin kurtarılmasını, sanatın gelişmesini, tıbbın ilerlemesini tamamen şirketlerin inisiyatifine mi bırakmalıyız?
Aslında hepimiz kurallarını kabul ettiğimiz bir oyunun içindeyiz. Bu "kurallara göre oynanan oyun"da gösterdiğimiz çabanın karşılığında hak ettiğimiz konforu elde etmek ve bu konforu güvenilir bir yere saklamak istiyoruz. Toplumsal projelere destek verdiklerini iddia eden sponsorlar da bu "oyun"daki sabit ve değişmez gözüyle bakılan yerlerini alıyorlar. Onlar değişmez gözüyle bakılan yerlerini aldıkça böyle projeler kullanılıyor, tüketiliyor, tüketildikçe göz ardı ediliyor ve normalleşiyor. Velhasıl oyunda yer alamayan kişiler "öteki" yerlerinde kalıyorlar. Ateşin düştüğü yerde, ateşin tam ortasında.
Bizler, yani İTFTT, sözümüzü sahnede söyleyecekken kalemlerimize sarıldık ve bir ses olduk; ateşin düştüğü yerden bir ses... Peki siz ne dersiniz ?