Varşova'da yapılan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 19. Taraflar Konferansı'nda ikinci haftaya başladık. Müzakerelerin ilk haftasında teknik konular konuşularak, yapılan çalışmalar belirli bir noktaya geldi. Bu hafta ise, ülkelerin üst düzey temsilcileri, finansman, 2015’te imzaya açılacak yeni anlaşma gibi çok kritik noktaları tartışacaklar.
Türkiye, düne kadar, müzakerelere üst düzey katılım göstermeyecek gibi görünüyordu. Dün yayınlanan listelerde katılmaya karar verdiğini görmüş olduk. Ülkelerin üst düzey görüşmelere hangi düzeyde katıldıkları, uluslararası alanda konuya verdikleri önemi gösteriyor. Yeşil Gazete’den Ümit Şahin’in analizlerine göre;
Türkiye en alt düzeyde temsil ediliyor
“Yüksek düzeydeki oturuma 150 ülke katılıyor (ki bu da beklenenden düşük bir sayı). En yüksek düzeyde katılım sağlayan ülkeler devlet başkanları tarafından temsil edilen Tanzanya ve Nauru, başbakanları tarafından temsil edilen Etiyopya ve Tuvalu ile devlet başkan yardımcısı tarafından temsil edilen İran. 86 ülke çevre (veya benzeri) bakanları tarafından temsil edilirken, 5 ülke bakan yardımcısı, 8 ülke de bakan vekili düzeyinde zirveye katılıyor.
"Ayrıca 4 ülkenin (ABD, Rusya, Marshall adaları ve Guyana) başkanın özel iklim değişikliği temsilcisi (Special Envoy) düzeyinde katıldıklarını eklemek gerek. Bu da oldukça üst düzey bir katılım sayılabilir. Alt düzeyde katılan birkaç ülkeyi de konuyla ilgili kurumların (Çevre Koruma Ajansı, İklim Değişikliği Departmanı vb.) başkanları, ya da örneğin 10 ülkeyi büyükelçiler temsil ediyor. Türkiye ise bu zirvede en alt diplomatik seviyede temsil edilen ülkelerden biri. Müsteşar yardımcısı gibi yardımcı bürokratlar tarafından temsil edilen başka bazı ülkeler arasında Afganistan, Liberya, Mauritus, Libya vb. sayılabilir.”
Türkiye performansta sondan sekizinci
Hazır Türkiye’nin konuya verdiği önemden bahsetmişken, bu hafta yayınlanan bir rapora da değinmemek olmaz. Her yıl ülkelerin iklim değişikliği politikalarını değerlendiren “İklim Değişikliği Performans Endeksi” bağımsız Alman sivil toplum kuruluşu olan Germanwatch tarafından yayınlandı. Bu raporda, ülkelerin sera gazı artışları, yenilenebilir enerji politikaları gibi iklim değişikliği ile ilişkili farklı konulardaki performansları değerlendiriliyor.
BM İklim Değişikliği Sözleşmesi'ne taraf olan ve bu çerçevede sorumluluk alması gereken ülkelerin performansını değerlendiren bu rapora göre, Türkiye listede “en kötü ülkeler” kısmına girerek sondan 8. oldu. İlk üçe girmeyi hak edecek politikaları olan ülke olmadığı için ilk üçün boş bırakıldığı sıralamada, Türkiye geçen yıl bulunduğu 57’incilikten yükselerek, 54. olsa da, en kötü ülkeler arasındaki yerini korumaya devam etti. Konuyla ilgili 350 Ankara’nın basın metnini bulabilirsiniz.
Fon için yeterli destek yok
Türkiye’nin performansından sonra buradaki son duruma geçersek ve en önemli üç başlığı kısaca değinmek isterim:
Finansman: İklim değişikliği konusunda gelişmekte olan ve en az gelişmiş ülkelere finansal destek sağlayacak iki fon mekanizmasına dair tartışma burada önemli boyutta. İlki iklim değişikliğine uyum için oluşturulan adaptasyon fonu. Adaptasyon fonununda şu anda para bulunmuyor. Bu fonu yeniden işler hale getirmek için 100 milyon dolar konulması gerekiyor. Ancak bunun nasıl yapılacağı ile ilgili bir fikrimiz yok. Zira gelişmiş ülkeler, "biz şimdiye kadar bizden isteneni yaptık, sonrasına karışmayız" diyorlar.
Bir diğer fon da Yeşil İklim Fonu. 2010 yılında Cancun’da yapılan müzakerelerde, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği ile mücadele etmek için üretecekleri projeleri, programları ve diğer etkinlikleri uzun dönemde desteklemek amacıyla bu fon oluşturulmuştu. Geçtiğimiz yıl, fonun yönetici kadrosu belirlenmiş; bu yıl da fonun kuruluş amacı olan 2020 yılına kadar 100 milyar doları toplamaya başlaması gerekiyordu. Bu fonların bir kısmı kamusal yardımlardan, diğer bir kısmı da özel sektör yardımlarından gerçekleşebilecek. Ama gelin görün ki, henüz twitter hesabı üzerinden biz bu kadar para vereceğiz diye duyuran baş müzakereciler dışında resmi bir açıklama yok. (Bugün Avrupa Birliği 2014 – 2015 süresince 1,7 milyar avroluk yardım yapabileceklerini belirtti. Ama 100 milyar dolarla karşılaştırınca devede kulak kalıyor)
Yarın Ekonomi Bakanlarının veya ilgili Bakanların katıldığı üst düzey toplantı gerçekleşecek. Esas orada finans konusu netleşecek. Dolayısıyla şu an heyecanlı bir bekleme halindeyiz.
Yeni anlaşma için çalışmalar sürüyor
2015’ten sonra yürürlüğe girecek yeni anlaşma: Uzun uzun ismini yazdım ancak 2015’te imzaya açılması planlanan bu anlaşma Paris’te imzalanacağı için kısaca Paris Anlaşması olarak geçiyor. Paris Anlaşmasının temel çerçevesi ve ilkelerinin burada belirlenmesi ve bunların sözleşmeye taraf ülkeler tarafından onaylanması ile metnin içinin doldurulmasına başlanacak. Geçtiğimiz hafta boyunca ülkeler yeni anlaşma ile ilgili kendi görüşlerini belirttiler. Pazar günü, bu süreci yürüten iki eş başkan tüm bildirilen görüşleri temel alarak ortak bir taslak metin hazırladı. Şu an ise, o taslak metin üzerine hem tarafların, hem de sivil toplum, iş dünyası, akademi gibi devlet dışı paydaşların görüşleri alınıyor. Tabii ki burada görüşleri alınıyor diye özetlediğimiz süreç, akşam 6’da başlayan toplantıların gece yarılarına kadar sürmesi diye düşünülebilir. Zira gezegenin tüm koşulları değişecek ve insanlar olarak uyum sağlayamayacak olsak da yine de her ülkenin kendi özel ve önemli koşulları hep, her şeyin önünde!
Önümüzdeki 1-2 gün içerisinde de yine sabahlara kadar sürecek toplantılarla beraber bu süreçten iyi ya da kötü bir metin çıkması ve yeni anlaşmanın en azından çerçeve ilkelerinin belirlenmesi öngörülüyor. Bütün bu tartışmaların sevindirici olan tarafı, eş başkanlar tarafından sunulan metinden hiçbir taraf memnun değil. Dolayısıyla bu metin üzerinde anlaşabilecekleri bir zemin sunuyor. Zira Birleşmiş Milletler müzakerelerinde tarafların hepsinin hemfikir olacağı bir metin bulmak mümkün değil. Genelde eleştiriler törpülenerek veya değiştirilerek bir ortak metne varılıyor.
Bu arada bu anlaşmanın iki ayağı olduğunu da belirtelim. Anlaşmanın 2015’te imzaya açılması ve 2020’de yürürlüğe girmesi üzerine taraflar anlaşmışlardı. Anlaşmanın ilk ayağı 2015 – 2020 arasında ülkelerin iklim değişikliği ile mücadele ve sera gazı azaltım çalışmalarının güçlendirilmesini amaçlıyor. İkinci ayağı ise 2020’den itibaren bağlayıcı ve uzun dönemli bir anlaşmayı içeriyor. Dolayısıyla, buradaki tartışma bu yıl henüz son değil; 2015’e gidecek uzun sürecin ilk adımları.
Felaketlerin iklim değşikliğinden olduğu kabul edilmiyor
Kayıp ve Zararların Teminatı Mekanizması: İklim değişikliğine bağlı olarak yaşamaya başladığımız felaketler artık uyum sağlayabileceğimiz düzeyleri aşmış durumda. Varşova’da artık uyum sağlayamayacağımız iklim felaketlerine yanıt verecek bir teminat mekanizmasının oluşturulması gerekiyor. Ancak, bu mekanizmanın oluşması, tekil bir felaketin iklim değişikliği ile bağlantılı olduğunun kabul edilmesi demek. Gelişmiş ülkeler bunu kolay kolay kabul etmiyorlar. Gelişmekte olan ülkeler ise bunun kendilerinin “kırmızı çizgisi” olduğunu belirtiyorlar. En sonunda konuyu en üst düzeyden çözebilmek için toplantılara başkanlık eden Polonya Çevre bakanı, iki bakandan destek istedi. Bu bakanların konuyu bir çözüme ulaştırması gerekiyor. (GŞ/NV)