Herkesin malûmu, Hollanda ile Türkiye arasında yaşanan saçma diplomatik kriz günlerdir tartışılıyor. Hollanda’daki Türkler ve Türkiye’deki milliyetçiler, Hollanda’yı protesto etmek için birçok eylem düzenledi, basında ve sosyal medyada Hollanda ve Hollandalılar aleyhinde, cinsiyetçi, homofobik, türcü binlerce paylaşım yapıldı. Ben, bu tepkilerden, niyetlerden en ağırları, hayvanları ilgilendirenler hakkında içimi dökmek istiyorum.
Hollanda-Türkiye arasındaki diplomatik kriz sürerken, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Meclis Üyesi ve Beşiktaş Belediyesi Başkan Yardımcısı olan bir adam, yıllardır sütü için sömürdüğü, Hollanda kökenli bir ineği öldüreceğini duyurdu.
Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) olarak, bu adamı kınayan, hayvanların kimsenin malı, yiyeceği olmadığını belirten bir açıklama yaptık. Aynı adam, verdiğimiz tepkilere sinirlenmiş olacak ki basına tekrar demeç verip "Atların ezdiği, itlerin ısırdığı vatandaşlarımıza sarı ineği keserek görüntülü bir mesaj vermeyi düşünüyorum. Bugün yetiştiremedik, cuma günü keseceğiz. Cuma günü, etini burada dağıtacağız. Ancak Hollanda hükümeti özür dilerse, sarı holştayn ineğimiz kesilmekten kurtulabilir” dedi.
Bu açıklamadan bir gün sonra, tekrar açıklama yapıldı, ineğin infazından vazgeçildiği, çiftlikte sütü için sömürülmeye devam edileceği açıklandı.
İnfaz kararı yetmedi, inekler “sınır dışı” edildi
Bu ineğin infazı kararından vazgeçildiğini belirten açıklamanın üstünden birkaç saat bile geçmeden, akıllara zarar bir eylemin haberi bu kez Çanakkale’den geldi.
Çanakkale’nin Biga ilçesindeki bir mezbahada üreticilerle bir araya gelen Türkiye Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği Başkanı Bülent Tunç, Hollanda ile yaşanan gerilime üreticilerin büyük tepki gösterdiklerini ve ineklerin toplu olarak Hollanda’ya gönderildiğini söylerek geri gönderdikleri hayvan sayısının 40 civarında olduğunu belirtti: “Sembolik sayıda hayvan gönderdik. Eğer bu hayvanları almazlarsa gerekirse keser dağıtırız”.
Bir devleti, inek kesmekle tehdit etmenin mantığının, hiçbir şeyden habersiz inekleri sınır dışı ederek tepki vermenin, bu niyetlerin, eylemlerin altında yatan düşüncelerin gerçekten irdelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Düşündükçe işin içinden çıkamıyorum, aklıma birçok soru geliyor:
İneğin canının alınması ile bizlere ne gibi bir mesaj verilebilir, verilmek istenebilir? İneğin canı Hollanda’nın umrunda mı? Hollanda o ineği gözden çıkarıp Türkiye’ye ya da o inek gibi binlercesini farklı ülkelerde sömürülmeleri, öldürülmeleri için göndermekle onları umursamadığını zaten göstermiş, bu durumda amaç ne? İneği kesip İBB’de mangal partisi düzenlemek mi? Bu adamın bu niyetinden Hollanda’daki siyasetçilerin ne derece haberi var, Hollanda’nın tutumundan ineğe ne? Kaldı ki ineğin hiçbir şeyden haberi yok.
Ayrıca ineğin haberi olsa dahi, her gün birilerinin menfaati için sömürülürken, hapsedilirken, inek kendi canının derdindeyken tüm bu olup biten saçmalıklar onu neden ilgilendirsin?
IŞİD’in tehdit videolarının ne farkı var?
Adamın verdiği tepki bana oldukça tanıdık geliyor: IŞİD, belli ülkeleri tehdit etmek ve hükûmetlere gözdağı vermek için o ülkenin vatandaşı olan gazetecileri, askerleri gözünü kırpmadan, son derece can acıtan koşullarda öldürdü, bu infaz görüntüleri sosyal medya aracılığıyla tüm dünyada yaygınlaştırıldı.
Yaygınlaştırılan her görüntü ile şiddetin, nefretin dili bir kez daha üretilmiş oldu. Ben hiç izleyemesem de toplumlarca oldukça sevilen şiddet pornografisine, sosyal medya aracılığı her gün tanık olduk, oluyoruz.
Hollanda’ya kızıp ineği öldürüp görüntülü mesaj vermek ile IŞİD’in yayınladığı tehdit videolarının ne farkı var? Bu adama açıkça sormak istiyorum: IŞİD’in eylemlerini destekliyor musunuz?
Adamdan gelecek muhtemel cevabı ve akabinde gelecek muhtemel soruyu tahmin edebiliyorum. IŞİD’i desteklemediğini söyleyecek olan bu adam, inek ile insanı aynı düzlemde değerlendirip değerlendirmediğimi soracaktır muhtemelen. Evet, inek ile insanı bir tutuyorum çünkü yaşanılan acı aynı, maruz kalınan stres, korku aynı, sahip olunan yaşam hakkı aynı, arada hiçbir fark yok.
İnekler üzerlerinden gözdağı verilen göçmenler
İneğin infaz kararından vazgeçildiğini belirten açıklamadan sonra gelen 40 ineğin Hollanda’ya geri gönderilmesi eylemi de bana çok tanıdık geliyor. Birbirine o kadar benzer söylem ve pratiklere tanık oluyoruz ki sadece özneler farklılık gösteriyor...
Bu mezbahacılar, hayvan yetiştiricileri de herhalde dönemin başbakanının, şimdiki cumhurbaşkanının Avrupa’yı ve Ermenistan’ı göçmenlerle tehdit etmesine özenmiş olacak ki bugün inekleri sınır dışı edip kendilerince Hollanda’yı cezalandırmış.
Dönemin başbakanı Erdoğan, 2010’da Ermeni göçmenler üzerinden Ermenistan’a gözdağı vermiş, aynı tehdidi 2012 yılında Fransa’da oylanan Ermeni Soykırımı tasarısı arifesinde tekrar dillendirmişti:
“Bakın benim ülkemde, 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama 100 binini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu 100 binine haydi siz de memleketinize diyeceğim; bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar... Ülkemde de tutmak zorunda değilim”.
İnekleri gönderdikleri gibi, gerçekten göçmenleri de sınır dışı edebilirler çünkü bu yasal, devletlerin böyle bir hakkı var maalesef.
İnsan köleliği yasal olsaydı...
Bugün Türkiye’de IŞİD, Antep’in orta yerinde kız çocuklarını, kadınları köle olarak satıyor, satabiliyor. Daha 100 sene öncesine kadar ise doğum anomalisi olan insanlar, “ucube” diye, bugün hayvanat bahçelerindeki, sirklerdeki hayvanlar gibi sergileniyor, teşhir ediliyordu.
Bugün, insan köleliği evrensel olarak yasaklandığı için insan köleliği üzerinden alenen para kazanılamıyor. Yine bugün, hayvan köleliği devletlerce yasal bir şekilde güvence altına alınarak devam ettiriliyor, bu yazıya konu olan ineğin yasalar nezdinde “sahibi” olan adam gibi binlerce insan, hayvanların sistematik zulmü, sömürüsü ve esareti üzerinden para kazanıyor. Çünkü hayvan köleliği hala yasal.
Peki, yüz sene öncesine gitseydik ya da bugün hâlâ insan köleliği yasal olsaydı, Hollanda kökenli bir köle de Hollanda’ya tepki olarak infaz edilebilir miydi? Evet, bence edilebilirdi ve yapılan eylemin doğurduğu sonuç aynı olurdu: Birisinin yaşam hakkı gasp edilmiş, birisinin bedeni üzerinden iktidar kurulmuş ya da “Hollandalı inek” örneğindeki gibi bizlere bir mesaj verilmek istenmiş olurdu.
Tüm bu olup bitenleri düşündüğümde, eleştirel kuramcılardan Theodor Adorno’nun şu sözü hemen aklıma geliyor: “Auschwitz, bir insan mezbahaya bakıp ‘ama onlar hayvan’ dediği zaman başlar.”
İnsan dışı hayvanlarla iletişim ve ilişki kuranlar, onların ne kadar yüksek seviyelerde hissetme yetilerine sahip olduğunu bilirler ve onları incitmemek, haklarını gasp etmemek için ellerinden geleni yaparlar.
Değişimin kendi hayatlarında başlayacağını bildikleri için, başkasının hakkını gasp etmemek için hayatlarını değiştirirler. Bana göre de âdil olan bu, hakkı hukuku geçtim, canı yanabilen, hissedebilen bir canlının canını yakmayı, bundan da ötesi canını almayı, bunu intikam malzemesi hâline getirmeyi, bir hayvanın bedeni ve yaşam hakkı üzerinden birilerini tehdit etmeyi, bunu da topluma açık bir şekilde ilân etmeyi ben oldukça tehlikeli buluyorum.
“Hollandalı inek” ve binlercesi...
Bu adam, niyetinden vazgeçmeseydi bu eylemin adı, bu tehdit senaryosu ile varlığından haberdar olduğumuz “Hollandalı inek” için cinayetten başka bir şey olmayacaktı. Canı üzerinden tehdit malzemesi hâline dönüştürülen “Hollandalı inek” gibi binlercesinin her gün mezbahalarda can verdiğini, süt çiftliklerinde sömürüldüğünü, süt verimi artsın diye sunî tohumlama adı altında sistematik tecavüze maruz kaldığını da herkese hatırlatmak istiyorum.
Ayrıca, Türkiye toplumu sanki kana, şiddete, lince, nefrete doymamış gibi, hâlâ birilerinin, hele hele yerel bir yönetimin karar alıcılarından olan bir meclis üyesinin çıkıp da kan üzerinden siyaset yapmasının; travma üzerine travma yaşayan bu toplumla dalga geçermişçesine “cumaya kadar süre veriyorum, yoksa ineği keserim” gibi kana susamış bir çıkışın, cinnet toplumunda yaşayan bizler için büyük bir haksızlık olduğunu, bu nefret söylemlerinin toplumda yeni cinnetleri doğuracağını düşünüyorum.
Hiçbir şeyden haberi olmayan “Hollandalı inek” üzerinden tekrar ve tekrar düşünelim: Adaletin, eşitliğin, özgürlüğün dağıtılmasına kim karar veriyor, tüm bunlar neye göre belirleniyor? Hayvanlar ya da bir takım insanlar, neden sürekli adaletin, eşitliğin, özgürlüğün dışına itiliyor?
Hâlihazırda sömürülen, verimi düşünce zaten kesime sevk edilecek olan ve bugünlerde Hollanda’yı sözümona tehdit etmek için kullanılan inek ve yüzbinlercesi üzerinden, sorduğum bu soruları hepimiz düşünelim. Unutmayalım, gün gelecek, birilerine ısrarla dağıtılmayan o adalet, herkese lâzım olacak.
Türkiye, önüne gelene Nazi yaftası yapıştırırken ben de yazımı, Holokost’ta birçok yakınını kaybeden ve Nazilerin gittikçe tehlikeli olmaya başladığı zamanlarda Polonya’dan ABD’ye göçmek zorunda kalan Yahudi kökenli yazar Isaac Bahveic Singer’ın şu sözleri ile bitirmek istiyorum:
“Hayvanlar için bütün insanlar bir Nazi; hayvanlar için bu, sonsuz Treblinka’dan* başka bir şey değil.”
“İnsanın keyfine nasıl gelirse o şekilde başka bir türe dilediği gibi davranması en aşırı ırkçı teorilerin örneğini oluşturmuştur, yani güçlü olan haklıdır prensibini haklı çıkarmıştır.” (BÖ/EKN)
--------------------------------------
* Treblinka, II. Dünya Savaşı'nda işgal altındaki Polonya'da faaliyet göstermiş bir Nazi imha kampıdır.