Yağmuru, yağmurun şarkısını dinlemeyi...
Uzun yürüyüşlere çıkmayı, yağmurda ıslanmayı çok seviyorum. Her yağdığında, içinde taşıdığı sevgiliye koşma mesajını asla kaçırmıyorum...
Fakat itiraf etmeliyim ki, günlerdir yağan yağmur, asık suratıyla bu soğuk havaların kasveti içimi kararttı...
Beton duvarların ortasında bu havalara bir de her gün bir yenisine tanık olduğumuz gözaltı, tutuklama saldırılarını ekleyince.
İnsanın içi sahiden ve bir başka kararıyor!
Manipülasyon... Yalan... Sahtekârlık... Riya... İki yüzlülük almış başını gidiyor!
Freni patlamış kırık dökük bir kamyon misali yokuş aşağı bırakmış kendini... Önüne gelene bir şekilde dokunarak yuvarlanıyor!
Böyle durumlarda bazen dizelerin o insanın yüreğini ısıtan, direnme gücünü ve umudunu büyüten güzelliğine sığınıyorum.
Arada bir de, şöyle okkalı cümleler kurmak farz oluyor!
Bütün bunları neden mi paylaşıyorum? !
Öfkeli, kızgın bir halde olduğumu bilmeniz için.
Dört duvar arasında haber dinlerken, insan sık sık bu psikolojiye kapılıyor.
Sevgili Işık'ın / Kutsiye Bozoklar'ın dediği gibi:
"Bu yürek seninle bin zeybek oynar" da...
"Kelepçem bırakmaz ki gülüm" halleri geriyor insanı...
* * *
10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü'nü ardımızda bıraktık.
İşsizliğin ve işten atılmaların çok yoğun olduğu bu sektörde Çalışan Gazeteciler Günü'nü kutlamak pek mümkün değil elbette.
Doğal olarak gazetecilerin sorunlarını sıralamak gerekiyor. Ancak ona da medya tekelleri müsaade etmiyorlar.
Ve gün birkaç beylik cümle ile geçip gidiyor...
10 Ocak tarihli gazeteleri karıştırırken, Cemil Çiçek'in bizimle ilgili bir açıklaması dikkatimi çekti.
Yılın son günlerinde yeni bir "demokrasi" paketi açma hazırlığı içerisinde olduklarını açıklayan hükümet Adalet Bakanı Sadullah Ergin; "Sekiz kişinin gazetecilikten tutuklu olduğu iddia etmişti.
Uzun tutukluluk süresine ilişkin savunusunu da, rakamlara sığınarak geçiştirmişti!
Ergin'in bu yalan-yanlış açıklamasını, Norveç Başbakanı Jens Stoltenberg'in tutuklu gazeteciler sorununu gündeme getirmesiyle Cemil Çiçek şöyle afili (!) bir fiyonk atarak tamamlamış.
Her daim "bir bilen" olarak açıklama yapan Çiçek, bir kez daha ezberini konuşturmuş.
Bizleri "gazeteci görünümlü teröristler" olarak ilan etmiş!
Ve demiş ki:
"... Şu anda cezaevlerinde, gazetecilik mesleğini icra etmekten dolayı tutuklu bulunanlar sanıldığı gibi değildir ama bir kısmının yaptığı iş gazetecilik gibi gözükse de terör örgütüne üye olmak, evrakta sahtecilikten tutun, sade insanların bile işlemesi yasak olan fiillerden dolayı kalmaktadır..." (10 Ocak 2012, Cumhuriyet Gazetesi)
Ayrıca Çiçek, vakit darlığı nedeniyle bunu çok detaylı ifade edemediğini de sözlerine eklemiş.
Zira "terör konusu çok iyi bildiği" ve "en çok uğraştığı konular"dan biriymiş Çiçek'in.
Doğrudur! Adalet Bakanlığı da yaptı Cemil Çiçek.
1990'lardan beri de her devrin adamı olmayı başaran siyasetçilerden biri olduğu da bilinir.
Fezlekelerdeki polisin kendi laboratuarlarında imal ederek savcılara "delil" diye sundukları üstün körü iddiaları daha inandırıcı hazırlamaları, yenilir-yutulur hale getirmeleri...
Çuvala sığmayan mızrağı allem edip, kallem edip çuvala nasıl sokabildiklerine dair polise ders verebilecek bir kapasiteye ve deneyime sahip olduğuna kesinlikle inanıyorum.
Ancak, biz tutsak gazetecilere dair ithamına yüksek sesle itiraz ediyor ve hodri meydan diyorum!
* Füsun Erdoğan 14 Ocak 2012
Kandıra 2 Nolu T Tipi Hapishanesi