6 Nisan 2021 akşamı Ege’den ülkenin değişik alanlarına bir haber yayıldı: “Prof. Mutlu Parkan yaşamını yitirdi.”
Onu tanımış, onun öğrencisi, arkadaşı olmuş onlarca insanın yüreğini dağlamıştır bu haber.
Ülkemizin bilge insanları vardır. Onlar yeryüzünde soluk almaya başlar başlamaz insana ve yaşama dair bilgileri, deneyimleri toplamaya başlarlar. Sokaklar, kitaplar, insan ilişkileri hepsi birer okul olur onlar için.
Onlar topladıkları bilgileri, deneyimleri, gözlemleri kendi dağarcıklarında saklamayıp paylaşırlar. Bilgiyi kendilerine iktidar da yapmazlar.
Bir gün yeryüzünden uzaklaşıp gittiklerinde arkalarında bir dolu, bilgileriyle donattıkları insanlar kalır.
Bu insanlardan bazıları onun geleneğini sürdürerek bilgilerini deneyimlerini başka insanlarla paylaşırlar. Bugün yanımızda yöremizde ne kadar bilgi ve deneyim varsa onlardan kalanlardır.
Mutlu Parkan bir yazardı, dramaturgdu, her şeyden öte öğrencisi olmuş olmamış hepimizin “hoca”sıydı.
1974’de koca bir 68 deneyimi omuzlarında, aklında, bilincinde ülkeye yeniden döndüğünde çalışma masasında bir günlük dururdu. Her gün yaşama dair düşündüklerini, hesaplaşmalarını oraya yazardı. O günlükteki her satır çok özeldi.
Yıllardan 1974 idi. Büyük 68 ayaklanması geride kalmış, sokaklarda yaşamını o büyük ayaklanmaya verenler, darağacında üç fidan ve Kızıldere’de ölenler ortasından geçmiş bir Mutlu Parkan vardı.
Her gün ciddi, uzun saatlere yayılan okumalar yapan Parkan, okuduğu satırların yanına kurşun kalemle notlar düşerdi.
Sinema Kulübü kurucusu
O günlerde Ayşın Candan, Vecihi Ofluoğlu ile oluşturduğumuz “Yol Oyuncuları” topluluğuna Mutlu Parkan da katıldı. Provalarını İstanbul’un yankesiciler mahallesinde bir ilkokul sahnesinde gerçekleştirdiğimiz Brecht’in “Kural ve Kural Dışı” oyununda yargıç rolünü büyük bir başarıyla oynadı.
Hep övgüyle andığı bir doktorun oğluydu. 1948'de İstanbul'da doğmuş, Avusturya Lisesi'ndeki beş yıllık eğitiminden sonra Kabataş Lisesi'ni bitirmişti. Okulun Sinema Kulübü kurucularından biriydi.
1974 yılında afla 68’in mücadele insanlarının bir kısmı yeniden aramıza döndüler. Mapustan çıkanlar arasında yazar, yönetmen Vasıf Öngören de vardı.
Cihangir’de Öngören, Mutlu Parkan’ın üst katında bir eve yerleşince hummalı bir Brecht çalışması başlayıverdi. Genelde tiyatro üzerine başlayan konuşmalar Brecht estetiği üzerinde yoğunlaşarak ilerlerdi. Ancak yazılı kaynak çok azdı. Eldeki çevirilere ise Mutlu Parkan’ın kimi itirazları vardı.
Vasıf Öngören’in 60’lı yıllarda Berlin’de toparladığı, uzun çalışma masasının üzerine yan yana dizdiği Brecht kitapları tartışmalara çok önemli katkılar sağlıyordu. Parkan, tartışmalar ve okumalar yapılırken kimi zaman Brecht’in kitabından anında çeviriler yaparak eldeki metinlerdeki yanlış anlatımları saptıyordu. Bu yoğun çalışmalar 1974’den başlayarak yaklaşık bir yıl sürdü. 1975’de kurulan İstanbul Birlik Sahnesi’nin gideceği yolu da belirledi.
Birlik Sahnesi deneyiminde Parkan ve Öngören, “Brecht kuramını Türkiye orjinalitesine uygulamak” yolunda önemli çabalar harcadılar.
Birlik Sahnesi’nin ilk oyunu “Faşizmin Korku ve Sefaleti” sergilemesi Parkan’ın dramaturgide yoğun çalışmalarıyla gerçekleşti. Özellikle “Yahudi Kadın” ve “Tebeşir İşareti” epizotları Brecht kuramını anlamak isteyenler için çok ufuk açıcı buluş ve sahne anlatımlarıyla bezenmişti.
Oyunda ayrıca değişik epizotlarda rol alan Parkan, oyunculukta da özenli yorumu ve sosyal jestleri kullanımıyla dikkat çekiyordu.
Brecht’in “Sezuan’ın İyi İnsanı” topluluğun üçüncü oyunu oldu. Provalarda Parkan, başrollerden birini oynayan Kazım Hün’le yoğun bir oyunculuk çalışmasına giriştiler.
Kazım Hün ile Parkan’ın sanatsal birliktelikleri çok eski yıllara dayanıyordu. 60’lı yıllarda Hün ve Parkan “Genç Sinema” hareketi içinde yer alıyorlar. Birlikte16 mm’lik bir kamera ile “Mutlu Parkan 66” diye bir kısa film üretiyorlar. Film değişik şenliklerde gösteriliyor ve büyük beğeni topluyor.
Çok sayıda önemli yönetmen yetiştirdi
1980’li yıllarda Parkan, Dokuz Eylül Üniversitesi, Sahne ve Görüntü Sanatları Bölümünde Yüksek Lisansı bitirdi.
O yıllarda büyük mucizeler gerçekleştirerek kurulan bölümde birbirinden değerli öğretim üyeleri; Âlim Şerif Onaran, Oktay Kutlu, Bilgin Adalı, Faruk Kalkan, Oğuz Makal, Yavuzer Çetinkaya, İbrahim Karamemet, Onur Çakaloz, Gülnaz Saraçoğlu, Ünsal Altınbaş, Halil Eroğlu, Şefik Güngör, Gürkan Ünal, Oğuz Adanır ‘ın yanında Parkan da yer alıyordu.
Üniversitede bir sinema bölümü vardı ama film kamerası alacak bir bütçe yoktu. Okulun öğretim üyeleri her şeyi yoktan var ederek büyük bir kavgaya giriştiler. Film yapımı dersinden tahtaya çizilen bir kamera üzerinden dersin anlatıldığı günler okulun efsaneleri içinde yer alır.
Okulun ilk mezunları “Yeni Türk Sineması” geleneğini şekillendirenler arasında yer alırken 1980’lerden sonra bölüm, ülke sinemasının önemli isimleri arasında yer alacak olan kişileri yetiştirdi. Bu kişiler arasında Semih Kaplanoğlu, (Bal isimli filmiyle 2010 yılında Berlin Uluslararası Film Festivalinde Altın Ayı ödülü aldı), Ömer Uğur, Ümit Ünal, Oğuzhan Tercan, Oğuz Yalçın, Kudret Sabancı, Raşit Çelikezer, Nihat Durak, Yüksel Aksu gibi film yönetmenleri ve Sadullah Celen, Taner Akvardar ve Türkan Derya gibi televizyon dizisi yönetmenleri sayılabilir.
Parkan bütün bu yönetmenlerin öğrencilikte estetik bakışını şekillendiren, onları üretimleri konusunda zihinsel faaliyete teşvik eden çalışmalar yaptı. 80’li yılların sonunda ilk mezunlar kamera arkasında yer almaya başlarken film alanında da yeni rüzgarlar esmeye başlıyordu.
Paris, Cenevre ve Berlin'de ekonomi-politik, sinema kuramları ve sinema estetiği üzerine araştırmalar yapan Parkan, öğrencilerine Hollywood sinemasının izleyici üzerindeki yıkıcı etkilerini de örnekleriyle göstermekten geri durmuyordu.
Tezleri hep yol gösterici
1986'da Sanatta Yeterlilik, 1990'da Doktora, 1992'de Doçentlik, 1999'da ise Profesörlük ünvanını alan Parkan, Dokuz Eylül Üniversitesi'nin ardından Marmara, Maltepe, Yeditepe, Kadir Has, Girne Amerikan ve Beykent ve Işık Üniversitelerinde dersler verdi.
Öğretim üyeliği sırasında özellikle Avrupa sineması üzerinde yoğun araştırmalar yaptı ve tezler yazdı.
Çağdaş Macar Sinemasında Istvan Szabo, Amerikan Fantastik Sinemasında Kendini Yineleyen Motifler, Popüler Bir Dizi Filmin İçerik Analizi, 1965 Sonrası Alman Sinemasında Bireysel ve Toplumsal Sorunların Estetik Yansımaları, Çağdaş Fotoğraf Sanatında Maniyelist Tavır, 1990 Sonrası Avrupa Sinemasında Sinema ve Gerçeklik (Realite) İlişkisi, Andrei Terkovsky Sineması: Etik ve Estetik Açıdan Bir İnceleme, 1990 lı Yıllarda Türkiye’deki Değişimlerin Türk Sinemasına Etkileri, Fotografik Dil Yetisinin Evrimi Bağlamında Müdahale Sorunsalı, Resim Sanatındaki Modern Akımların Sinematografiye Etkileri, 1980 Sonrasında Türkiye’de Yaşanan İdeolojik ve Kültürel Dönüşümlerin Türk Sinemasına Yansımaları gibi makaleler yayımladı.
Çalışmalarından ikisi kitaplaşarak sinema ve tiyatro alanında öğrencilerin başucu kitabı oldu. Bunlardan biri “Brecht Estetiği ve Sinema” diğeri de “Sinema Estetiği ve Godard"dı.
Sinema alanında onlarca öğrenci yetiştirmesine karşın setlerden uzak duran Parkan Dokuz Eylül Üniversitesi Yönetim Kurulu ve Başbakanlık Tanıtma Kurulu tarafından desteklenen, II. Dünya Savası sırasında Rodos’taki 42 Yahudi asıllı Türk’ü Nazilerin elinden kurtaran Başkonsolos Selahattin Ülkümen’in yaşamını konu alan ‘Zor Yıllar adlı projede yer aldı.
Parkan tüm yaşamı boyunca ülkenin dört bir yanında seminerler verdi, panel ve tartışmalara katıldı. Bilgilerini her kesimden insanla paylaştı. Bir yandan da düşünmeyi, yazmayı sürdürdü. Son olarak kaleme aldığı 1968 kuşağını anlatan "Son Kalan" isimli romanını ise tamamladı ancak kitabın basılışını göremeden yaşamını yitirdi.
73 yıllık bilgi ve üretimle dolu bir yaşamın ardından ülkenin değerli bir aydınını uğurluyoruz. Anıları, deneyimleri ve üretimleri hepimizin yolunu aydınlatıyor ve aydınlatacak.
(MT/EMK)