Bugün 30 Mart!
Havalandırmada dün akşam yağan yağmurun ardında bıraktığı serin ama harika bir hava var.
Payımıza düşen bir avuç mavi gökyüzünde topak topak dağılmış ak bulutların dansını seyrediyorum.
Erik ağacı tümüyle yeşile bezenmiş, taze parlak yapraklarıyla gri beton duvarlara meydan okuyor gibi…
Havalandırmanın en alımlısı.
Hayranlıkla ve sevgiyle kontrol ediyorum bize bir mucize gibi görünen dallarındaki minik erikleri.
Yoğurt kovalarında yetiştirdiğimiz ağaççıkları, yeşillikleri bir bir kontrol edip, hepsine günaydın diyorum.
Gülün tomurcuğa duran dalları, yine dünyanın bahar kokan tüylü yaprakları, incir ve minyatür dut ağaçlarının patlamaya hazırlanmış yapraklarının tomurcuk hali, üç kök halinde boyatmış nenelerin yapraklarındaki yeşil ve morun birleşerek oluşturdukları güzellik…
2010-20 Ekim’i için plastik bardakta büyüttüğüm ve Kandıra’ya götürdüğümüzden ömrüme veremediğim limonun yaprakları v e havalandırmanın çatlamış betonundan başkaldıran yaban otlarının taze yeşili baharı müjdelerken, sabah mahmurluğunu atmak için kendimi voltaya vurdum.
Havalandırmadaki yeşillikleri dışarıyla kıyaslayınca elbette bizim havalandırmanın baharı Nazım ustanın dizelerindeki gibi; “ bahar gelmiş, bahar, bahar, bahar!” tadında olmuyor.
Ama Kandıra ve diğer hapishanelerin yeşilden arındırılmış gri çirkin beton halini düşününce; o zaman hakikaten bizim havalandırmanın baharı da, Nazım ustanın dizelerinin tadında oluyor.
Sessiz sakin bir sabahı; yeşillikler arasında, güneşin böyle parlak, gökyüzünün böyle duru maviliğinde voltada karşılamak harika!
Varsın yüreğim hüzün dalgacıklarıyla boğuşsun…
Ne çıkar? !
***
Bugün 30 Mart!
Saat onda havalandırmada toplandık.
Kızıldere’de katledilen on devrimci şahsında tüm yitirdiklerimizin anısınaydı saygı duruşu.
Sonra sloganlar ve sırasıyla her bir havalandırmadan marşlarlar, türküler ve şiirler yükseldi onlar için.
Anma daha yeni bitmişti ki, başımızın üzerinde yükselen duru maviliğiyle içimizi açan bir avuç gökyüzünde leylek sürüsünün o muhteşem kanat çırpıp, süzülüşüne kaptırdık kendimizi.
Yanı başımızdaki koğuşdaşlarımı bilmem ama o an kanat çırpıp mavi gökyüzünde nazlı nazlı süzülen leyleklerle kanat çırpmayı öyle çok istedim ki!
***
Pazartesi günleri verdiğimiz iç postalar, ancak Cuma günleri sahiplerine ulaşıyor.
Dün iç posta günüydü.
B Blokta ikamet etmekte olan kankam Robin ve annesi Hamdiye’den mektup aldım.
Robin bir resim çizmiş.
Gördüğünüz gibi resimde bacası tüten bir ev, bir kadın, bir erkek ve birde çocuk var.
Yani o resimdekiler ben ve çekirdek ailem oluyor.
Kandıra’dan geldiğimizden beri Robin annesinin yanında kaldı.
O yaştaki bir çocuğun hem annesinin, hem de babasının Robin’in deyimiyle zindanda olmasının ağırlığını yaşıyor.
Bu nedenle olsa gerek ki, dışarıda akrabalarının yanında kalmak istememiş.
Hafta içi anneleriyle kalan diğer mahpus çocuklarla birlikte, hapishane idaresinin anlaştığı kreşe gidiyor.
Hapishaneye alışmış gibi görünse de, anne ve babasıyla birlikte yaşama özlemini böyle dile getirmiş kankam.
Resimdeki yazılar mı?
Onlarda Robin’e ait.
Sadece annesi harfleri söyleterek yardımcı olmuş.
Bu güzel bahar gününde içimi ısıtan kankamın çizgilerini sizlerle paylaşmak istedim.
Dilerim gelecek bahara kalmadan Robin özlediği hayata kavuşur.
Ve sonbaharda birinci sınıfa başlayacağı gün okula anne ve babasıyla birlikte gider…
Füsun Erdoğan, 30 Mart 2013, Gebze Kadın Kapalı Hapishane