Başka kimi deseler olurdu ama, bu saldırıyı "Türkiye İhtilalci Komünistler (doğrusunda Komünist çoğul olacak) Birliği"nin yaptığına ve yaptırdığına Türkiye devrimci hareketini yakından bilen kimse inanmaz.
Bu örgütün liderlerinin, üyelerini "intihar bombacısı" olacak şekilde eğitip, çarşıda kendilerini patlatmaya göndermiş olmaları, örneğin CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in Meclis'te "yaşasın Komünizm" diye slogan atması, ya da Deniz Baykal'ın CHP programını "Komünist Manifesto"ya dayandırdıklarını ilan etmesi kadar mümkündür ancak.
Bunun bir tek nedeni var: "Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği"nin (TİKB) "bireysel terörizm"i kategorik olarak reddeden bir eylem çizgisi ve politik mücadele anlayışına sıkı sıkıya bağlı "Leninist" bir örgüt olması. O nedenle bu üflenen haber, kasıt yönünden bütünüyle ihtimal dışı.
Peki, neden Ankara emniyeti, durup dururken böyle bir isim atsın ortaya? Akıl ve idrak sahibi vatandaşımız "efe-zeybek" rumuzuyla haberin altındaki ilk yorumu yapmış bile. "Hiç inandırıcı değil. Bence yoldan geçen bir gençtir. Bir sabıkasını buldular hemen canlı bomba yaptılar! Gerçekleri öğrenmek istiyoruz..."
Bu haberde "efe-zeybek"in de dediği gibi, bir tek mutlak gerçek olabilir. Mayıs 1995'te "polise direnip çatışmaya giren ve bu suçtan tutuklanıp hüküm giyerek iki yıl cezaevinde yatan" Güven Akkuş'un patlama sırasında öldüğü.
TİKB, "hiçbir ilişkimiz yok"
Haberlerin yayınlanmasından kısa süre sonra bianet 'i telefonla arayan sürgündeki bir TİKB sorumlusu şunları söyledi: "Bu genç, 1995-97 de İstanbul, İkitelli bölgesinde hareketimizle kısa süreli bağlantı içinde oldu. Hapisten çıktıktan sonra bizimle ilişkisi sona erdi. O günden bu yana ne yaptığını bilmiyoruz. Hiçbir davranışından sorumlu değiliz."
Aynı sorumlu, saldırının "DTP'yi seçim sürecinde yalnız bırakmayı hedefleyen, politik bir planın parçası" olarak değerlendirdi.
Görüşme bittikten kısa süre sonra e-posta ile gönderilen açıklamada da TİKB,"bütün tarihi boyunca, hangi gerekçe ve nedenle olursa olsun bu tür kör terör eylemi biçimlerine başvurulmasını şiddetle eleştirmiştir" deniyor ve "eylem anlayışı içerisinde masum ve savunmasız sivilleri hedef alan hiçbir biçime yer yoktur, asla olmamıştır ve asla olmayacaktır!" diyerek vurgulanıyor.
Böyle gazeteciliğe böyle güvenlik
Milliyet internet sitesi, haberinin dibine şunu da iliştirmiş: "Fazla tanınmayan örgütün üyesi olan Akkuş'un cezaevinde PKK'lılarla temas ederek bu örgüte de kaymış olabileceği belirtiliyor." Böylece kıyametler kopartılarak başlayan haber, sonunda kendi kendini öldürüyor. Kim belirtiyor, neden belirtiyor, hiçbir kesinliği olmayan bu bilgilerle neden toplumsal öfke, önce dayanaksız bir biçimde Kürtler'e, sonra solculara, devrimcilere yöneltiliyor?
Gazeteci böyle de yurt savunması kendisine emanet olan Genelkurmay başkanı gazeteciden daha mı sorumlu davranıyor dersiniz?
Buyurun Hürriyet haberine : "Orgeneral Büyükanıt, olayın kendisini derinden sarstığını, patlama yerini gördükten sonra asker gözüyle değerlendirdiğinde, bunun basit bir patlama olmadığını ifade etti. Orgeneral Büyükanıt, "Organize bir terör örgütünün patlamasıdır" dedi.
Terör örgütünün hedefinin ne olabileceği sorusuna Orgeneral Büyükanıt, "Şimdi bunu her büyük şehirde bekleyebilirsiniz... Olur demiyorum ama büyük şehirlerde böyle şeyleri yapabilirler" diyerek karşılık verdi.
Orgeneral Büyükanıt, "Türkiye'nin bundan sonraki tavrı ne olmalıdır?" sorusunu yanıtlarken "Şimdi ben bir şey söyleyeyim size; Bu terör örgütünün arkasındaki kurumlara bakmamız lazım. Terör örgütlerini kim besliyor bunlara bakmamız lazım, başka bir şey söylemeyeceğim. Yorumlarını size bırakıyorum" dedi.
Neresinden tutalım? Neden iç güvenlik konularıyla genelkurmay başkanı ilgilenir? Neden kuvvet komutanlarını toplayıp herkesten evvel "olay yerine intikal" eder? Madem ilgilenir, neden "her büyük şehirde böyle şeyler bekleyebilirsiniz" diyerek, bu konulardaki temel güvenlik ilkesini çiğneyip herkesi, her an her yerde bir büyük bir patlama korkusu içine sokar?
Neden, nerede bir şehre yönelik bir bombalama cereyan etse, Genelkurmay Başkanımız konunun içine dalar ve ayrıntılar hakkında fikir yürütür: "Ali'yi tanırım, iyi çocuktur, o bombayı o atmamıştır," "patlama yerini gördüm anladım bu organize terör örgütü patlaması" -organize olmayan terör örgütü patlaması da olduğunu anlıyoruz böylece!
Bunlar laf değil, Genelkurmay Başkanı söylüyor. Şimdi ne yapmamız gerekiyor, Genelkurmay başkanına güveneceksek? Nasıl "bekleyelim" yani? Mezbahadaki koyunlar gibi mi bekleyelim? Ya da bundan böyle büyük çarşılara gitmeyelim mi? Tren istasyonlarında durmayalım mı, sokağa çıkmayalım mı? Ne demek "her büyük şehirde bekleyin"?
Ya da Hürriyet'in Ertuğrul Özkök'ünün dediğini mi yapalım, "kaderde varsa havaya uçmak, uçalım biz de" diyerek aldırmayalım, her yere bayrak asalım, hiçbir şey yokmuş gibi yapalım ve "bummmm"... Sonraki patlamada birimiz, birçoğumuz havaya uçalım. Vatanı sevelim. Siz de bizim cenazemizi sevin! Bu hiç bitmesin! Var mı böyle bir güvenlik?
Yoksa bütün bunlar laf mı? Her gün bir şehir havaya uçsun da ne olursa olsun, biz de seçimlerde "özgürlük partisi"ne değil "güvenlik partisi"ne oy verelim diye mi, bütün bunlar? "Güvenlik partisi", "özgürlük partisi"ne karşı seçim kampanyasını böyle mi yürütüyor yoksa: Vatandaşı topun ağzına yerleştirerek, onu korkudan öldürerek ve sonra korkmamış gibi yapmasını isteyerek?
"Güvenlik" yalanı bu! Ya da sadece yalanları güvenceye alan, vatandaşına kasteden, ona kuru sıkı atılan bir topun içine sıkıştırılan paçavra kadar değer veren yalandan bir güvenlik... (EK)