*Bu yazı ilk olarak evrimagaci.org sitesinde yayınlandı.
Her gün dünya çapında 62 binden fazla yemek fotoğrafı, sosyal medyada "food porn" etiketi ile paylaşılıyor. Bu fotoğraflar, yeme davranışı bozukluklarına ve obezite gibi kronik hastalıklara yol açabilen yüksek kalorili yiyecekleri göz alıcı bir ışıltı ile sunuyor. Yemekler için "porno" kelimesinin kullanılması ise yemek yemenin, porno izlemek ile benzer etkilere sahip olmasıdır. Her iki eylem de beynimizin ödül merkezi (nucleus accumbens) denilen bölgesini uyararak ön tavan bölgesindeki (Ventral tegmental area) dopamin nöronlarının aktifleşmesini sağlar.
Food porn fotoğraflarının asıl amacı, fotoğrafı görüntüleyen kişide iştah uyandırması ve yiyeceğin kendi reklamını yapmasıdır. O yüzden büyük yemek zincirleri sık sık reklamlarında food porn temasına yer veriyor. Peki, food porn'un bu kadar popüler olmasının arkasında bilimsel bir gerçek var mı? Gelin başlıklar altında inceleyelim.
Yemek fotoğraflarının metabolizma üzerindeki etkileri
2012 yılında, Almanya'da bulunan Max Planck Enstitüsü Psikiyatri Bölümü araştırmacılarından Axel Steiger ve grubu, yemek fotoğraflarının insan üzerinde moleküler düzeyde etkilerini araştıran bir çalışma yürütmüşler. Bu çalışma sağlıklı erkek bireyler üzerinde yapılmış ve fizyolojik tepkilerin tespit edilebilmesi için katılımcılara hem iştah açıcı bir yemeğin fotoğrafı hem de yenilemeyen bir objenin fotoğrafı gösterilmiştir. Daha sonra kandaki leptin, ghrelin ve insülin hormonlarının seviyelerine bakılmıştır.
Ghrelin hormonu, açlığı sağlayan ve iştah artıran bir hormondur. Leptin hormonu ise tokluğu sağlayan ve iştahı baskılayan bir hormondur. Araştırmanın sonucu olarak iştah açıcı bir yemeğin fotoğrafına bakan katılımcıların kanlarında ghrelin hormonu miktarının anlamlı bir şekilde arttığını göstermiştir. Bu sonuç bize görsel bir uyarıcının, başka bir uyarıcıya ihtiyaç duymadan ghrelin hormonunun salımını uyarabildiğini gösteriyor.
Kanda ghrelin hormonunun artmasıyla beynimize, ''aç'' olduğumuza dair sinyaller gider ve beynimizin davranış merkezi olarak adlandırabileceğimiz prefrontal korteks uyarılır. Ancak bu oluşturulan açlık durumu metabolik bir açlık durumu değildir. Sadece hissi veya güdüsel bir açlıktır.
Görsel açlık
"Yemek, önce gözlerle yenir." Gastronomi biliminde sık sık kullanılan bu deyimin kökleri insanın evrimsel geçmişine dayanır. Çünkü evrim tarihinde insanlar, dış dünyayı görme yetilerine dayandırarak anlamlandırmaktaydı. Yani algılar, çoğunlukla görmek üzerine inşa edilmekteydi. Bir süre sonra bu algı, besinler üzerinde de oluşmaya başladı. Besinler renklerine, şekillerine ve dokularına göre ''türlere'' ayrılmaya başladı. Bu yüzden evrimsel olarak besin seçiminde görme yetisinin çok önemli rolü vardır.
Daha sonra insanlar avcı-toplayıcı bireylere ve toplumlara evrimleşti. Bu evrede insanların görme duyusu, yenecek hayvanın nerede olduğunu ve ona nasıl ulaşılabileceğini tespit edebilmek için önemli rol oynuyordu. Yani görsel imgeler, her şeyle eşleştiği gibi besinlerle de eşleşmiştir. Bu durum insanların hayatta kalma şanslarını artıracak bir adaptasyondur.
Bilim insanları buna, yani besinleri görsel imgelerle eşleştirmeye ve buna bağlı olarak kandaki ghrelin hormonunun seviyesinin artmasına "görsel açlık" diyor. Görsel açlık, insanları iştah açıcı yemek fotoğraflarına bakmaya teşvik eden doğal bir arzu veya dürtüdür. Evrimsel olarak görsel açlık dürtüsü insanlar için bir avantaj olmuştur.
Günümüzde besine ulaşma konusunda hayatımız oldukça kolaylaştı ve besinlere istediğimiz zaman ulaşabildiğimiz için artık beynimizin görsel imgeleri besinlerle eşleştirmesine gerek yok. Ancak beynimiz evrimsel süreçte buna programlanmış. Oxford Üniversitesi Deneysel Psikoloji Bölümünden profesör Charles Spence şöyle diyor:
"Görsel olarak oluşturulan açlık, metabolik açlığımızı ihtiyacımızdan daha fazla tetikliyor ve aç olmasak bile açmış gibi davranmamızı sağlayarak besin alımını artırıyor."
(CÇ/AÖ)