Başlığı okuyunca abartı gibi geliyor değil mi? Hani Hatırla Sevgili’nin 918. Bölümünden fırlamış sağcı oğlanla solcu kız birlikte olamaz klişesi gibi.
Ama gerçek.
Bazen sekterliğinize ne kadar gem vurmaya çalışsanız da dünya sizin kadar “makul” olamıyor…
Aslında bugünden geçmişe baktığımda, her şeyin daha en başından yanlış başladığını görüyorum. Yanlış mekan, yanlış zaman ve kesinlikle yanlış adamla.
***
Neyse yeni medyanın yepisyeni insanları olarak internette tanıştık. Buluşmak üzere Taksim’in güzide mekanlarından birini seçtik.
Her şey süper gidiyordu. Hani, muhabbet süper, elektrik süper, karşındaki fena değil, iki kelimeyi yan yana getirebiliyor falan.
Amerikalıların “dating” dediği şu buluşup baş göz edilme faaliyetlerinden aşinayım ki karşınızdakinden ekonomi politiğin eleştirisini bekliyor olabilirsiniz. Ama genelde karşılaşacağınız “Ya ama kanun denen bir şey var, sen yasak olan yerde sokağa çıkarsan polis de sıkar” seviyesidir.
Dolayısıyla buluştuğum kişinin “Aman ben sosyal demokratım, hükümetten haz etmiyorum” seviyesi, beklentimin oldukça üstünde olmuştu. Nereden baksanız ikimiz de azınlıkta olan, oy vermeyen yüzde 49’luk taraftaydık.
Bir de bu buluşmalarda benim bir kuralım vardır. Öyle politika falan konuşmam. Hani sinirli bir insanım, herkesle uyuşmuyorum. O nedenle politika meselesini de es geçince geriye kalan kültür, sanat, spor faaliyetleri konusunda pek bir anlaştığımız çok da uyuştuğumuz ortaya çıktı.
Ama nereden bilebilirdim...
Hatırlarsınız, Beyoğlu'nda bir grup kadın, eski sevgilisine "Ben bitti demeden bu ilişki bitmez" diyen bir erkeği sokak ortasında dövmüştü.
Bu olay tam da ilk buluşmamızda, oturduğumuz yerin yakınında gerçekleşti. Kadınlar, bir erkeği ortalarına almış dövmeye başlamışlardı. Anlattıklarına göre söz konusu erkek, eski sevgilisine birçok defa şiddet uygulamış, sonuçta kadınlar da böylesi bir kamusal cezalandırma eyleminde bulunmuşlardı.
Tabii ki kendime ancak bir yere kadar hakim olabildim. Olayı yakından görebilme isteğim, aynı zamanda içimdeki kıpırtı buluştuğum kişinin de dikkatinden kaçmadı. Ve konu isteğim dışında kadın meselesine evrildi.
Ahhh tabii ki (!) o erkekleri değil, insanları savunuyordu. Ama bir cinsiyet üzerinden bir ideoleoji geliştirilmesi ona inanılmaz saçma geliyordu. Hele ki modern dünyada asıl erkek eziliyordu. Çünkü modern kadın, istediğini erkeğe yaptırabilecek güçte kadındı. Güç dengeleri değişmişti. Asıl baskılanan ezilen erkekti.
Pek tabii erkeklerle tartışmama kuralıma bağlı kalarak dalga geçtim. Hem benim için çok da mühim değildi. Hani bunca zamandır hayatıma aldığım pro-feministlerden ne hayır görmüştüm ki? Söz konusu özgür cinsellik olduğunda “ben feminist dostuyum” diyenden korkacaksın. Belki de tam olarak böyle biriyle birlikte olmalıydım. Keza halkımız da böyleydi. İç sesim tam olarak böyle konuştu.
***
Enteresan bir şekilde inanılmaz iyi uyum sağladık. Çok eğlenceli bir insandı. Muhabbet, şamata, ilişki falan hepsi süper. Bu süre içinde ne kıyafetine karıştım, ne “bağyanına”. Toplamda tartışma sayımız ikidir. O da sosyal paylaşım ağı üzerinden herkesin görebileceği şekilde. Hani bunu söylüyorum ki, ne kadar “medeni” ne kadar “kültürlü” falan olduğumuz anlaşılsın.
Ama olur ya ilişki hep “askıdaydı”. Adı sanı belli değil. Ne olduğu belli değil.
Birkaç hafta geçti. Konuşmamız lazım, dedim. Konuştuk. Gerisi şu şekilde:
- Senin gibi düşünen biriyle birlikte olamam.
- Nasıl yani? Nasıl düşünen?
- Biz seninle hangi konuda anlaşamıyoruz?
- Ne bileyim? Bir iki defa kadın meselesi üzerinden tartıştık.
- Evet, senin gibi düşünen biriyle birlikte olmam. Sen direkt benim cinsiyetimi hedef alıyorsun. Benim cinsiyetimi hedef alıyorsan beni hedef alıyorsundur.
- Ee, ben senin görüşlerini takmıyorum ama. Ya faşist olsaydım?
- İnan bana faşist olmanı yeğlerdim.
Puaaahhhhh!!! (DD)