"Kaç Kişi Kaldık?" sorusu ile postmodernizmden malûl "yenik ruh hâline", "Hayır" diyen Adil Okay, yaşadığı tarihin umutlarını bizimle paylaşırken, Can Baba'nın yolunda, İbni Haldun'un uyarısını unutmamacasına ilerliyor...
Okay'ın "uzun yürüyüşü"nde "düş kırıklıkları", "yenilgi", "aşk", "sürgün" ve "yitirilenler"; ya da başkaldıran insana ait her şey var! Ama yılgınlık, vazgeçiş, tövbe yok... İnsan(lık)tan umudunu kesememiş Okay; bunun için de heybesinde dizeleri ile hâlâ yollarda...
Evet, belki "bir başına"dır: Ancak yaşamın engebeli sarp, dolambaçlı yolu, abartıldığı kadar "kalabalık" veya zannedildiği kadar tenha mıdır ki? Zaman zaman her ikisi de mümkün olsa da, nihayetinde kalabalıklar aldatıcıdır; tıpkı kendini üretmeyip, içine dönük edilgen yalnızlıklar gibi... O halde şaire düşen "olağan" denilene inat, onunla örtüşmeyen yalnızlıkta çoğullaşarak, "olup-bitene" cüretle meydan okumaktır... Düş kırıklıklarını, yeni umutların mayası yapmak; oncasının ardından vazgeçmemektir...
İstenmeyen, seçilmemiş yolculuğun yolundaki serüveninde Okay için sevgi, yağmur gibidir; üstünü sırıl sıklam ederken, içini tatlı tatlı ürperten duyarlılıklarıyla... Ayrılık, özlem baladını haykırırken demlenmişliğin dengesini tutturan dizeleri, yaşamın sınır tanımazlığına tanıktır; dünyanın tüm renklerini kucaklamıştır...
Uzak ve uzun bir geceyi yaşamış birikiminin sesiyle, ezgisiyle, iğneyle kuyu kazan Okay için aşk özgürlük ve özlemlerle içicedir... Tematik ve yapısal bütünlüğün estetiğiyle yoğrulmuştur...
O'nun dizelerinde insanî bir duyarlılığın güzellikleri, öfkesi, inancı, umudu yani aşkın ve hayatın ötekilere ait gerçekleri dışında hiçbir şeyin yeri yoktur... O'nun dizelerinde yüzyılların yükünü kararlılıkla omuzlamış zaman, binlerce hayatı içine alacak kadar geniş, dingin ve sevecendir...
O'nun dizelerinde yüreğinize, beyninize seslenen incelik, sizi tüketen "Modern Zamanlar" gürültüsüne çekilmiş bir hançerdir... O'nun dizelerinde insana ait bir tedirginliği, özgürlüğü, içinizden geçen her şeyi altını çizen sesinizin bütün tonlarını, hoşgörüyü, aklınızı ve yüreğinizi, düş gücünüzü bulursunuz... O'nun dizelerinde şarkılarınızı insana ait özgürlüğünüzle yalnızca siz seçersiniz... O'nun dizeleri içiyle dışı barışık mücadeleci, vazgeçmeyen insanlara aittir... O'nun dizeleri kapılarını aşksızlığa, umutsuzluğa kilitlemiştir... O'nun dizeleri masmavidir; haki renge tahammülsüzdür... O'nun dizeleri insanın kendisi ve dünya ile iç içe geçerek eşitlendiği bir özgürleşme alanıdır... O'nun dizeleri zamana ve mekâna teslim olmamıştır... O'nun dizeleri "yeryüzünün aşkın yüzü" kılınmasına açılmış bir penceredir... O'nun dizeleri yalnızlık dolambacındaki ışık ve çoğullaşma arayışıdır... O'nun dizeleri bilinmeyenin peşinde umutsuzca sürüklenen teslimiyete inat, geçmiş-bugün-gelecek bağlamında ertelenenleri gerçekleme ısrarıdır... O'nun dizeleri el kapılarının sürgün yerindeki bir tutuklunun yalnızlığa güzellemesi değil, yalnızlığını, uğruna dövüştükleri için çoğullaştırma duyarlılığı ve sorumluluğudur...
"Hayat bir sorgulamadır" gerçeğini ıskalamayan Okay; Nerval'in çıldırmadığı, Mayakovsky'nin kendine kıymadığı, Lorca'nın kurşuna dizilmediği bir dünya için "olağan" dediklerine ilişkin muhalif duruşundan, itirazından bir adım bile geri atmıyor... Hem de "Yazmak, benim hayatta kalma savaşımdır" diyen Kafka'nın Milena ısrarlılığındaki vazgeçmeyen kararlılıkla ve inadına umutla...
Böyle insanlar da var: Efsanelerde, kutsallığın yoğunlaştığı destanların veya günlük yaşamın vıdı vıdısı dışında anlam deren insanlar... Tıpkı "yolda bir hedefe doğru yürümek" sözündeki üzere... "Yollar bitmedi, çare tükenmedi" veya "Bitmedi daha, yürünecek yollar var" diyen türden insanlar, muhalifler! Rilke'nin, "Ve şimdi dostlarım zenginleşip/ Beni harcamaktalar..."; veya Colette'in, "Avare Kadın"ının ağzından "Bana hayatı paylaşalım demiştiniz... Sakın sizin de kastettiğiniz, sadece kendi payınızı alıp gitmek olmasın?" diye betimlediği acımasızlıklar deryasında; yolunu tanıyıp, yürüyebilene, yürümeyi göze alabilen(ler)e muhtacız... Sıkışmışız daracık yaşamlarımızda onlara ne kadar da çok gereksinimimiz var!
Yeri yurdu ya da bir yerin "yerlisi" veya olağan"a, "yerleşik" ve "alıştırılmış" olana esir olmayan; büyük yolculukların, göçlerin seyyahı Okay'ın dizelerini Ütopya Yayınevi tarafından yayımlanan yeni şiir kitabı "Eylül Kokusu"nda bulabilirsiniz...
Okay'ın dizeleri ile havalandıralım yaşamlarımızı. Daracık, sıkışmış, çoğu kez pis kokan. Yaşam var evrende. Yaşama dönelim. Yeni yollar arayalım. Yürüyelim. Erişmeye çabalayalım. Varamazsak, bir daha. Aynı yolu ya da yeni yolları. Yollar bitmez. Yaşamak yolda olmak demektir. Umut tükenmez. Yol çetin. Yol zor. Ama hiçbir zulüm, hiçbir güç içimizdeki var olma aşkını ortadan kaldıramaz... (TD/AS)
* Adil Okay, Eylül Kokusu, Ütopya yayınevi, Ankara, Eylül 2012.