Yaklaşık 2000'li yıllardan bu yana düzenledikleri ulusal toplantılarla, kamu kurumlarını harekete geçirmeye çalışan kamu izleme toplantılarıyla, kurdukları ama Bakanlığın tanımadığı sendikal örgütlenmeleriyle, kendi aralarında yerel ve bölgesel örgütlenme çalışmalarıyla, kendilerine kısaca, "ev eksenli çalışan kadınlar" denilen ve çalışmalarını evden yürüten kadın işçilerin bu mücadelesini izliyor muyuz?
Ev eksenli olarak çalışan bu kadınların, bugün sadece büyük şehirlerde değil, Türkiye'nin her köşesine dağılmış olarak sayılarının onbinlerce olduğunu biliyor muyuz?
Ev eksenli çalışan kadınlar, on yılı aşkın bir süredir, işçi olarak sayılmak ve en azından İş Kanunu kapsamında çalışma standartlarının asgarisinin uygulanmasını sağlamak için güçlerini birleştirerek ellerinden geldiği kadar yoğun bir çalışma içinde kendilerini duyurmaya çalışıyorlar. Duyuyor muyuz?
İletişim ve ulaşım teknolojilerindeki devrim denilebilecek gelişmelerin kapitalist üretim biçiminde yarattığı değişim, küreselleşme ve serbest piyasa ekonomisi bağlamında duyulan gereksinimleri dikkate alarak, çalışma ilişkilerini de sürekli olarak değiştirmekte, emek maliyetini en aza indirecek şekilde yeni çalışma biçimlerini gündeme getirmektedir.
Kısmi süreli çalışma, esnek çalışma esas karakter olarak bu bağlamda gündeme gelmiş çalışma biçimlerindendir. Bu nedenle, işçi haklarının korunması için mücadele edilmesi gerekiyor, tıpkı geçmişte ve halen tam süreli iş sözleşmesine ilişkin hakların geliştirilebilmesi için mücadele edildiği gibi.
Ama bu mücadelenin, kısmi süreli ve esnek çalışma biçimlerinin yasalarla düzenlenmesine karşı çıkılarak değil, emeği koruyan bağlayıcı kurallarla birlikte düzenlenerek yapılması gerekiyor. Aksi takdirde, kayıtdışılığın yoğun yaşandığı ülkemizde kısmi süreli çalışmalar da esnek çalışma biçimleri de yaygın ve kuralsız olarak çalışma yaşamında yerini almaya devam ediyor.
Nitekim, mülga 1475 sayılı Kanun zamanında hiç düzenlenmemiş oldukları halde, çağrı üzerine çalışma dahil her türlü kısmi süreli çalışma ve esnek çalışma biçimleri eylemli olarak ortaya çıkmışlar ve uygulanmışlardır.
Örneğin, o dönemlerde yasada düzenlenmediği için belirli süreli işler, hiçbir kural tanımaksızın her iş türünde kullanılmaya başlamıştır. Yargı, sorun önüne geldikçe kararlarıyla kurallar koymaya çalışarak bu çalışma biçimini sınırlandırmaya çalışmıştır.
Ama 4857 sayılı İş Kanununda bu konu özel olarak düzenlenmiş ve yapılabilmesi objektif koşullara, tekrarı esaslı nedenlere bağlanarak sınırlandırılmış, belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışanlara, belirsiz süreli iş sözleşmesiyle çalışan emsal işçiye göre ayrım yapılamayacağı yönünde düzenlemelere yer verilerek, çalışma biçiminin istismarı önlenmek istenmiştir.
Yine, çağrı üzerine çalışma eğlence sektörü başta olmak üzere her zaman var olmuştur. Ama o günkü yasalarda düzenlenmediği için, işçi çağrılmadığında yapılacak bir işlem olmamıştır. Halbuki 4857 sayılı İş Kanunundaki düzenlemeye göre, hafta içinde hiç çağrılmasa bile işveren işçiye haftada 20 saat üzerinden ücret ödemek zorundadır.
Bu nedenle, kısmi süreli çalışma biçiminin türevleri olan, "evden çalışma" ve "uzaktan çalışma" biçimlerine karşı verilecek tepki, bu çalışma biçimlerinin İş Kanununda düzenlenmesine karşı çıkılması değil, işçinin haklarını koruyacak şekilde düzenlenmesine çalışılması olmalıdır. Hatta, evden çalışma olsun, uzaktan çalışma olsun, bunların kayıt içine alınabilmeleri için özellikle düzenlemeler yapılmasına gereksinim bulunmaktadır. Aksi takdirde, kayıt dışı kalarak yasal standartların altında çalışılması, emek istismarının en yoğun biçimde yaşanması hep gündemde olacaktır.
Nitekim, yasada adına yer verilmeyen ve verilmesi istenmeyen ev eksenli çalışanlar, çalışma hayatında eylemli olarak varlar ve varlıkları giderek artmakta.
Üstelik, ev eksenli çalışanların varlıkları, sadece sistemin dayatmasından kaynaklanmamakta, sosyolojik konum da bu çalışma biçimlerinin yaygınlaşmasını kolaylaştırmaktadır.
Kurumsal hizmetler yaygın ve ulaşılabilir olarak geliştirilmedikçe, meslek eğitimi yaygınlaşmadıkça, kadının dışarda çalışmasına izin vermeyen, çocuğa ve yaşlıya evde bakılmasına öncelik veren geleneksel tutumların da öne çıkmasıyla birlikte, evden çalışma biçimi özellikle kadınlar için tercih edilen bir çalışma biçimi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Üstelik ev eksenli çalışma, atölyeden, fabrikadan daha riskli bir çalışma ortamı doğurmaktadır. Evden çalışan kadınların, sigortası yoktur, ücretleri yapılan işin niteliğine ve yerel koşullara bağlı olarak işveren tarafından tek taraflı belirlenmektedir.
Belirlenen ücret, asgari ücretin oldukça altındadır. Görülen işin miktarı, yasal çalışma süresi dikkate alınarak belirlenmemektedir. Düşük olan ücreti arttırmak için daha çok parça üretilmek istenmekte bu da, çalışılan sürelerin çok uzamasına neden olmaktadır. Yardımcı olmak adına, çocuklar ve yaşlılar da çalışmaya katılmaktadır. İş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hiçbir önlem söz konusu değildir.
Üstelik işverence verilen hammaddelerin denetimi de söz konusu olmadığından sağlık ve güvenliğe zararlı maddelerin kullanılması kaçınılmaz bir gerçekliktir. İşin görüldüğü yer ailenin yaşam alanı olduğundan, özellikle kimyasallarla yapılan çalışmalarda, çocuklar, yaşlılar dahil herkes 24 saat risk altına girmektedir.
Bu nedenle, pek çok ülkede, ya İş Kanunlarına ev eksenli çalışanlarla (evden çalışanlarla) ilgili özel düzenlemeler yapılmış ya da özel yasalar çıkarılmıştır.
Örneğin, Almanya, İtalya, Japonya Hollanda, Portekiz, Arjantin, Norveç, Avusturya vb. ülkelerde ev eksenli çalışanlar için özel yasalar; Fransa, İspanya, Çek, Bolivya, Şili, Ekvator, Meksika vb. ülkelerde İş Kanununda sınırlı düzenlemeler yapılmıştır.
Danimarka, Malta ve İsveç de yıllık ücretli izin, çalışma süresi gibi ev eksenli çalışanlara özel düzenlemeler yapılmıştır. Rusya'da herhangi bir evde çalışma yaptırabilmesi için işverene özel bir lisans alma zorunluluğu getirilmiştir.
İşte bu bağlamda, "evden çalışma" düzenlemesinin İş Kanununda düzenlenmesine karşı çıkılması yerine çalışanları korumak ve kayıt dışılığı önlemek üzere düzenleme yapılması gerekmektedir.
Esasen, Torba Kanunda, "evden çalışma" düzenlemesiyle, ilişki biçimi tanımlanmakta ve usul olarak dikkat edilecek hususlara yer verilmekteydi. Dolayısıyla, bu düzenleme bile, ev eksenli çalışanların görünürlüklerini arttırmada dayanak olarak kullanılabilirdi. Düzenlemenin yasadan çıkarılması, ev eksenli çalışanların eylemli olarak varlıklarını ortadan kaldırmamıştır.
Diğer taraftan, 04.02.2011 tarihinde yürürlüğe giren yeni Borçlar Kanununda "evde hizmet sözleşmesi" başlığı altında yeni ve geniş bir düzenleme yapılmıştır. Bu durum da, daha iki hafta önce yeni Borçlar Kanununda, "evde hizmet sözleşmesi" adı altında ayrıntılı bir düzenleme yapılmışken, İş Kanununa eklenmek istenen "evden çalışma" düzenlemesinden vazgeçilmesini anlamak da güçleşmektedir.
Kaldı ki, gerek Torba Kanunda yapılmak istenen düzenlemeler, gerekse 04.02.2011 tarihinde yasalaşan yeni Borçlar Kanunundaki düzenlemeler, evden çalışanların varlıklarını görünür kılmaya yetmemektedir. Zaten kayıt dışılığa yatkınlığı nedeniyle tercih edildiğinden evden çalışmanın sadece tanımı ve çalışma usulleri değil, özel olarak bu çalışma biçimini kayıt içine almayı kolaylaştıracak artı düzenlemelerin yapılmasına gereksinim bulunmaktadır.
Örneğin, Almanya, Avusturya, İsveç gibi ülkelerde, eve iş verecek işverenin kendisini ilgili makama bildirmesi, evde çalışanlarla ilgili olarak kayıt tutması ve bunları belirli aralıklarla ilgili makama rapor etmeleri istenmektedir.
Arjantin'de asgari ücret ödenmediği takdirde, Dominik Cumhuriyetinde gizlice evde çalışma yapıldığında, Almanya'da iş güvenliği konusunda evde çalışan bilgilendirilmediğinde, Japonya'da iş sağlığı ve güvenliği önlemleri ihlal edildiğinde, işverene hapis cezası öngörülmüştür(1).
Yine, Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO), evden çalışanların çalışma koşullarının düzenlenmesi ve ayırımcılık yapılmasını önlemeye çalışmak üzere 20.06.1996 tarihinde 177 sayılı sözleşmeyi kabul etmiştir. Bu sözleşme henüz Türkiye tarafından kabul edilmemiştir (2).
Bu nedenle, onbinlerce evden çalışan işçinin (çoğunlukla kadınların) salt kendileri değil tüm aile bireylerinin kötü koşul ve ortamda çalışmalarının engellenebilmesi için, kayıt içine alınabilmeleri, genel çalışma standartlarının uygulanabilmesi ve işyerlerinde çalışan emsal işçilere uygulanan haklar açısından ayırımcılığa tabi tutulmalarının önlenebilmesi amacıyla, İş Kanununda özel düzenleme yapılarak veya evden çalışanlara özel yasa düzenlenerek sorunun çözümlenmesine acilen gereksinim bulunduğu düşünülmektedir. (DK/EÖ)
_____________________
(1) Kadriye Bakırcı- Dünyada Evde Çalışmada Hukuksal Koruma Sistemleri ve Mevzuatı- İktisat Dergisi- Sayı:430 Ekim 2002 sh.65
(2) Uluslararası Çalışma Örgütü tarafından 20.06.1996 tarihinde evden çalışma konusuyla ilgili 177 sayılı Uluslararası Çalışma Sözleşmesi kabul edilmiştir. Buna göre, evden çalışanların diğer çalışanlarla eşit muamele görmesi, eşit ücretten, sosyal güvenlikten, iş sağlığı ve güvenliğinden yararlanması, bazı riskli maddelerin kullanılmasının önlenmesi(m.4); çalışanların ve çalıştıranların kayıt altına alınması (m.6,7); iş denetiminin(Almanya' da evden çalışanların çalışma koşullarının denetlenebilmesi için konuya özel iş müfettişliği oluşturulmuştur) yapılabilmesi için gereken önlemlerin alınması (m.8); ücretli izinlerden, resmi tatil haklarından, ücretli hastalık izninden yararlanabilmesinin (m.24) sağlanması gerekmektedir.