Küfür dediğimiz dil birimi genç yaşlı, kadın erkek, çoluk çocuk, toplumun tamamı tarafından anında anlaşılıyor. Küfür söylenir söylenmez etkiliyor ve haliyle küfür eden kimsenin üzerine tepkiyi çekiyor.
Dilsel şiddetin en yoğun aktarıldığı söz öbekleri küfürler. Küfür yoluyla baskı ile şiddet kullanma isteği ile teşebbüsü en kaba biçimiyle ortaya dökülüyor. Çünkü ortada tek bir amaç var, hakaret etmek yoluyla nefreti boşaltmak, güç gösterisi yapmak ve hükmünü geçirmek.
Son örnek fevkalade kaba bir şekilde bu konuyu yeniden gündeme getirdi. Oktay Ekşi'nin "analarını satan zihniyet" lafı son derece ağır bir küfürdür.
Aynı minvalde birkaç yıl önce Başbakan'ın söylediği "Ananı da al git" lafı da ağır küfür vurgusu içeren bir laf olarak hala hafızalarda. Türkiye'de birisine "ananı" dediğiniz an hiçbir örtüyle kapatılamayacak bir küfür etmiş olursunuz. Hele ki bir Başbakan bir vatandaşa bu lafı ediyorsa dilsel şiddet ile hiyerarşik şiddetin en ağırını "yukarıdan aşağı doğru" uygulamaya geçirmiş demektir.
Türkçe'nin en ağır eril küfürlerinin kadın bedeni üzerinden, en çok da "başkalarının analarının bedeni" üzerinden üretildiğini ise azıcık araştıran biri hemen ve dehşetle fark edecektir. Kadın bedeni üzerinden nefret dili kullanma meselesi pek çok eril alanda var.
"Futbol Argosu Sözlüğü"nü hazırlarken futbol dünyasında en ağır küfürlü tezahüratların "ana bedeni" üzerinden, onun aşağılanması ile üretilmiş tezahüratlar olduğunu gördüm. Asker Argosu Sözlüğü'nü yazarken de askerlik dünyasında yer bulmuş tüm aşağılamaların öncelikle "analar" üzerinden dile getirildiğini saptadım.
Son zamanlarda siyaset dünyasında iktidar kullanma ve üstünlük kurma çabalarının ise hep bu küfürler üzerinden şekillendiğini - ne yazık ki- görüyoruz. Siyaset meselesi özellikle dikkat gerektiren bir alan... Çünkü "herkese açık" ve "herkese lazım" bir alan olarak yaşar tutulmalı. Sadece erkekler için ve erkekler arasında yaşanan çekişmelerin alanı olmaması gerekiyor.
Siyaset, kadınların ve çocukların sorunlarının çözümü için de çok önemli bir mecra. Ancak ne yazık ki kadınlar bu alanda "araçsallaştırılıyorlar" ve siyaset sanki sadece erkekler arası iktidar savaşlarına mahsusmuş gibi son derece eril kodlarla ve kaba küfürlerle dillendiriliyor.
İktidar sahibi, toplumsal piramidin en üstündeki ağızlardan; "rol model" olma iddiasındaki erkekler tarafından kadın bedeni üzerinden kodlanan küfürlerin bu denli pervasızca kullanılması ya da yazılması ise elbet tüm kadınları kara kara düşündürüyor.
Toplumun bütünü onların ağızlarından ya da kalemlerinden çıkan sözlere son derece duyarlı davranırken onların bu denli "kaba" konuşmaları ya da yazmaları bağışlanabilir bir şey değil. Üstelik toplum kendilerine bu duyarlılığı göstersin diye bu erkekler tüm güçleriyle çaba harcıyorlar. Yine de ne hikmetse bir türlü dillerini frenleyemiyorlar ve mütemadiyen küfür edip duruyorlar.
Eril ve şiddet meraklısı ortamlarda karşılıklı hakaretin dozunu artırma yarışına giren erkeklerin ürettiği hakaretler sonunda her zaman gelip kadınlara, özel olarak da "ana"lara dayandığı için tüm küfürler kadınlar için acı verici. Çünkü çok açık ifade edilen bir kadın düşmanlığını yeniden ve yeniden üretiyorlar.
Bence "analar" üzerinden küfürleşme meselesi birbirlerine istedikleri gibi hükmetme konusunda tam tatmin olamayan erkeklerin, yaşlı ve bir oranda kendisini koruyamayan bir kadının bedeni aracılığıyla husumeti ortaya dökme - kusma gayretinden başka bir şey değil.
"Rakibin anasını fahişe yapmak"
"Ana"ya sataşmak, küfür edilen kimseyi köklerinden sarsmak, neredeyse "ana toprağı" ve "ana dili" üzerinden vurmak demek olduğu için bu böyle...
Sokakta da aynı küfürler sıklıkla duyuluyor. "Hasım şahsın anasını mal gibi satmak", "rakibin anasını fahişe yapmak", "düşmanın anası ile zor yoluyla cinsel ilişki kurma imasında ya da iddiasında bulunmak" bu küfür çeşitlemelerinin en dikkat çekici olanları.
Bu küfürler erkeklerin öfke patlaması yaşamalarına neden olurken küfürleşmenin dozu da karşılıklı olarak bu minvalde artırıldıkça artırılıyor...
Erkekler son derece kaba, hiçbir şekilde kabul edilemez, aslında kendilerine doğrudan dokunmayan, dolaylı olarak bir kadın bedeni üzerinden açtıkları "iğrenç" hakaret kanalıyla birbirlerine "laf sokma" ve üstünlük sağlama yarışına giriyorlar.
Ve orada bir noktadan sonra gerçekten de frenler tutmaz oluyor. Bu büyük zafiyetin sonu, sokakta kaba güç kullanmaya, fiziksel şiddete, vurmaya, kırmaya, öldürmeye kadar varıyor.
Siyasette ise iktidar sahibi erkeklerin ağzında ya da kaleminde nerelere varacağını ne ben ne de diğer kadınlar asla bilmek istemiyor.(FB/BT)
* Filiz Bingölçe, 1965 yılında doğdu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni bitirdi. Hürriyet, Milliyet, Aktüel gibi basın kuruluşlarında çalıştı. Alt-Üst Yayınları'nın kurucusu olan Bingölçe halen bu yayınevinde yayın yönetmenliğini sürdürüyor. Yazarın "Kadın Argosu Sözlüğü1-2", "Futbol Argosu Sözlüğü", "Asker Argosu Sözlüğü", "Fantastik Dişil Mizah", "Şen Tarihçi Sururi" ve "Deli Birader" adlı kitapları bulunuyor.