16 Nisan 2017 halk oylamasının üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti. Geçen her gün, her dakika -sanki- 16 Nisan oylamasının bir anayasa referandumundan daha çok bir Erdoğan plebisti olduğunu kanıtlamak için yarışan “anlar” olarak resmi geçit yapıyorlar seçenlerle, seçmeyenlerin önünde.
Erdoğan artık; partisinin genel başkanı, partisince kurulan hükümetinin başı, partili devletin Cumhurbaşkanı, dış ve iç politikanın tek ve biricik belirleyicisi, orduların en üst komutanı ve eski-yeni Türkiye’ye ve dahi İslam ümmetine Anadolu üzerinden farklı bir gelecek çizen / çizebilen yirmibirinci yüzyılın yegane lideri.
Bu yazının konusu, “şimdi ne olacak?*” üzerine fikir yürütmek değil. Plebisitte “evet” ya da “hayır” oyu kullananların encamına bakmak. Çünkü yarınlar konusunda bir şeyler söyleyebilmek için temsili demokrasinin oy verenlerini bilmek / tanımak önemli.
Asıl konuya, 16 Nisan halk oylamasına bir ay kala yazdığım ve bianet’te 17 Mart’ta yayınlanan (17 Nisan 2017: Yeni Bir Döneme Doğru) yazımdan bir alıntı yaparak geçmenin doğru olacağını düşünüyorum.
O zaman şöyle demişim; “şu saptamayı yapmakta yarar var. Oylama sonucu evet de olsa, hayır da olsa Türkiye’nin önündeki süreç -hadi ona bir de ad takalım- ‘yeni demokratikleşme süreci’ olacak! Bu süreç; evet ile biraz daha zorlu, hayır ile biraz daha hızlı yürüyen bir süreç olabilir.” Çünkü “evet” diyenlerle “hayır” diyenler, aynı mekanlarda yan yana ve de birlikte yaşayan komşulardan oluşuyor
Bir sosyal araştırmacı olarak, çeyrek yüzyıldır ilgimi çeken konulardan birisi sosyal farklılaşmaların mekana yansıması. Türkiye’nin idari yapılanmasında en küçük yerleşim birimi kentlerde mahalle, kırda ise köy. 2014 yerel yönetim seçimlerinden önce çıkarılan Büyükşehir yasasıyla, Türkiye’nin en büyük 30 ilinde kırsal yerleşimler de kentlere dahil edilip yerleşim katmanlaşması il / ilçe / mahalle şekline dönüştürüldü ve artık Türkiye’nin yüzde 90'ının mahallelerde, yüzde 10’unun ise 51 ilin 20 bin ve daha az nufuslu kasaba ve köylerinde (kırsalında) yaşadığını biliyoruz.
İşte ben de, yıllardır, bu mahallelerin kendi içlerindeki katmanlaşması ve buralarda ortaya çıkan sosyal farklılaşmaları inceleyip/öğrenmeye çalışıyorum.
Şimdi de sizinle mahalle statüleri çalışmasıyla açıklık kazanan, bilinmedik ve de ön görülemez bir şey olmasa da, “evet” oylarının statü yükseldikçe azalıp / düştükçe artan oranlarının değişim düzeylerini ve bunun taşıdığı anlamları tartışarak paylaşmak istiyorum.
Toplumsal statü kavramı burada; -üretim araçları mülkiyetine göre konumlandırmaya dayalı sınıf kavramından farklı olarak- gelirden tüketime, eğitimden çalışmaya, içinde yaşam biçimlerini de taşıyan bir toplumsal benzeşme, farklılaşma, kümelenme kavramı olarak kullanılıyor.
Ayrıca bu yaklaşımda toplumsal benzeşme, farklılaşma ve kümelenmeyi yaratan temel ögenin hane ve birey geliri değil, bulunulan toplumsal konumun gerektirdiği harcamaların yapılabilirliği olarak tanımlanmış durumda.
Çünkü; bulunulan toplumsal statü tabakasında hane ve birey başına düşen ortalama gelirin kat be kat fazlasını kazanmalarına karşın statü konumları yükseltemeyenlerle, ortalamaların çok altında gelir elde etmelerine karşın bir statü kaybı yaşamayanların varlığı ve hatta çokluğu, tek değil çok boyutlu bir değişim örüntüsünün yaşandığı ve/ya da yaşanmakta olduğunu ortaya koyuyor.
Türkiye’nin 30 büyükşehir ilindeki mahallerin tamamıyla, 51 ilinin 20 binden fazla nufuslu kentlerindeki mahallelerin toplamı 28 bin 494. Bu mahallelerin tümünü yedili bir statü katmanlaşmasıyla ele alabilmek için iller ayrımında üç değişkenden üretilen bilgileri bütünleştirdik. Bu bütünleştirme de şöyle yapıldı:
Önce tüm mahallelerin cadde, sokak arsa metre kare fiyatlarından hareketle ortalama / ortanca ve en çok yinelenen mahalle bazlı arsa metre kare değerleri üretildi.
Sonra her için tek tek, mahalle sakinlerinin yıl olarak eğitimde geçirdiği ortalama süreler hesaplandı.
Son olarak da mahalle bazlı TUİK bina görünüm değerleri sisteme yüzde 10 ağırlıkla eklendi.
Mahallelerin arsa metre kare değerleri yüzde 60’lık, mahalle nufusunun ortalama eğitim süreleri bilgileri de yüzde 30’luk ağırlıkla sisteme eklenip, her ilin mahalleleri kendi içlerinde aldıkları puan değerlerine göre çoktan-aza doğru sıralandı.
Sıralamalar aşağıdan – yukarıya, yukarıdan – aşağıya kopuş noktalarına göre yedi, kimi zaman da altı - beş kümeye ayrılarak mahallelerin il içindeki ayrışımı gerçekleştirildi.
Tüm bu işlemler sonucu ortaya çıkan mahalle statüleri dağılımı YSK (Yüksek Seçim Kurulu) tarafından ilan edilerek fiili durumu yasallaştırılmış sandık bazlı 16 Nisan halk oylaması sonuçlarıyla çakıştırıldığında, ortaya aşağıdaki tablo çıkıyor.
Gelin şimdi ortaya çıkan tablonun okunmasına.
Türkiye’de toplam kayıtlı seçmenlerin yüzde 10,04’ü, 51 ilin 20 bin ve daha az nufuslu kırsal yerleşim yerlerinde yaşıyor ve bu toplumsal kesim, Erdoğan için en yüksek oranda EVET oyu kullananları tanımlamış oluyor. Bu kırsal kesim seçmeni ayrıca, seçemeyenler (oy kullanmayanlar / kullanılan oyu geçersiz olanlar) arasında da ilk sırayı alıyor.
Kayıtlı seçmenlerin yüzde doksanını oluşturan kentsel mahallelerde yaşayanlar, en üst statülü mahallelerden en alt statülü mahallelere doğru gidildikçe, 16 Nisan’da, az da olsa geçerli oy kullanma oranlarında düşüş ve artan oranda EVET’e yöneliş ortaya çıkarıyor.
Kentlerin en üst statülü mahallelerinde yaşayan seçmenler, en yüksek oranda geçerli oy kullanıp (% 88,76), en büyük oranda HAYIR’a destek veren (% 66,31 / geçerli oylar bazında bu oran yüzde 74,7’ye yükseliyor) kesim olarak toplam seçmenlerin sadece yüzde 2,61’ini oluşturuyorlar.
Buna karşılık en alt statülü mahallelerde yaşayan seçmenler en düşük oranda geçerli oy kullanıp (%83,17), en büyük oranda EVET’e destek veren (% 51,13 / geçerli oylar baz alındığında ise bu oran yüzde 60’a çıkıyor) ve toplam seçmenler içinde yüzde 4,17’lik ağırlığı olan bir toplumsal katmanı temsil ediyorlar.
Mahalle statüleri katmanlaşmasının tam orta yerinde, alttan ve üstten dördüncü katmanda yer alan orta statülü mahalle sakinleri toplam seçmenler içinde yüzde 20,64’lük ağırlığa sahip bir kesim olarak, hem seçimde geçerli oy kullanma düzeyi hem de toplumun evet/hayır dengesini yansıtma açısından tam bir ortalamalar grubunu oluşturuyor.
Kentlerin orta statülü mahallelerinde yaşayan seçmenler 16 Nisan oylamasında yüzde 85,94’lük geçerli oy düzeyi ve yüzde 50,8’lik EVET, yüzde 49,2’lik HAYIR oy oranıyla Türkiye ortalamasını yansıtan bir dağılım sergiliyor.
Kayıtlı seçmen bazıyla bu oranlara bakıldığında seçmenlerin yüzde 43,67’sinin EVET, yüzde 42,26’sının ise HAYIR dediği görülüyor.
Bir adım daha ileri giderek kentlerin orta statülü mahallelerinin altındaki ve üstündeki statü konumlu mahallelere kendi içlerinde bakılacak olursa eğer, ortaya tam bir tezat çıkıyor. Bu tezat; orta üst ve daha üst statülü mahallelerde HAYIR, orta alt ve daha alt statülü mahallelerde ise EVET yönünde belirginleşiyor. Hem de orta statülü mahallelerden üste ve alta doğru uzaklaştıkça keskinleşen bir kutuplaşma yapısıyla.
Örneğin; ortanın altında statülü mahalllelerde EVET oranları kayıtlı seçmen bazıyla yüzde 45,88’den başlayıp 50,88’e (geçerli oylar açısından yüzde 53,5’ten 60’a) yükselirken; ortanın üstü statülü mahallelerde HAYIR oranları yüzde 47,25’den başlayıp yüzde 66,31’e (geçerli oylar açısından yüzde 54,7’den 74,7’ye) kadar tırmanıyor. Hem de düzenli bir biçimde.
16 Nisan halk oylamasına mahalle statüleri verileriyle bakıldığında ortaya çıkan tablo, üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken çok şeyin olduğunu söylüyor. Elbette tek bir tabloyla her şeyi görmek mümkün değil, ama görülmesi mümkün olan şeyleri de tam olarak irdelemeden tablo üzerinde çalışmayı bir yana bırakmak da, -en azından bana göre- yapılmaması gereken bir şey.
Onun için tabloyu evirip/çevirip olayın farklı yönlerini görebilmek ve ayrıntıları gözden kaçırmamak için, yazıya yarın da devam etmeliyim, diye düşünüyorum.
Bakalım, tablo bize daha neler söyleyecek? (ST/HK)