Dünkü yazıda “kentlerin orta statülü mahallelerinin altındaki ve üstündeki statü konumlu mahallelere kendi içlerinde bakılacak olursa eğer, ortaya tam bir tezat çıkıyor. Bu tezat; orta üst ve daha üst statülü mahallelerde "Hayır", orta alt ve daha alt statülü mahallelerde ise "Evet" yönünde belirginleşiyor. Hem de orta statülü mahallelerden üste ve alta doğru uzaklaştıkça keskinleşen bir kutuplaşma yapısıyla” diye yazmıştım.
Eğer konuya bu doğrultuda devam edersek, en üst statülü mahalle seçmenlerinden en alt statülü mahalle seçmenlerine doğru ve de yığılmalı seçmen ve oy oranlarıyla bakılacak olursa; 51 ilin kırsal yerleşim birimleri ve kentlerin en alt statülü mahallelerin seçmenlerinin, Türkiye’ye yön vermede etkin bir noktada olduğu sonucuna ulaşılabilir.
Şimdi bu söylediğimizi aşağıdaki tablo yardımıyla açmaya çalışalım.
Tablodaki en üst satır en üst statülü mahallelere ilişkin dağılımları yansıtırken, onun bir altındaki satır üst ve en üst statülü mahallelerde yaşayan seçmenlerin yığılmalı oy dağılım ve oranlarını yansıtıyor. Dolayısıyla her bir satır kendi üstündeki satırların da toplamını içerdiği için, giderek büyüyen bir seçmen kitlesinin siyasal yönelişi tablonun satırlarına yansıtmış oluyor.
Örneğin en üst statülü mahalleler satırı toplam kayıtlı seçmenlerin yüzde 2,61’inin yönelişini sergilerken, orta statülü mahalleler satırına gelindiğinde kayıtlı seçmenlerin yüzde 46,55’inin yönelişi görünebilir hale geliyor. Böylece, yaşanılan mahallin statü konumuna göre Erdoğan plebisitinde seçmenlerin hangi eşiğe kadar "Evet", hangi noktadan sonra "Hayır" dediklerini görme olanağı sağlanmış oluyor.
Yukarıdaki tablo bize; kentlerin alt ve onun üstünde yer alan daha yüksek statülü mahallelerde yaşayan toplam kayıtlı seçmenlerin YSK’nın fiili durumu yasallaştırdığı oy dağılımlarıyla yüzde 43,35’inin Erdoğan plebisitinde "Hayır" dediğini, buna karşılık aynı kesimlerdeki "Evet" oranının yüzde 42,76’da kaldığını gösteriyor. Bu oranlara geçerli oylarla bakacak olursak, ortaya çıkan dağılım yüzde 49,7 "Evet", yüzde 50,3 "Hayır" anlamına geliyor. Bu kararı üreten seçmen kitlesinin büyüklüğü de, toplam yurtiçi kayıtlı seçmenlerin yüzde 85,79’una ulaşıyor. Ayrıca bu seçmen kitlesinin yüzde 86,11’i, halk oylamasında geçerli oy kullanmıyla da ortalamaya yakın bir yerde duruyor.
Kentlerin en alt statülü mahallelerinde yaşayan seçmenlerle, 51 ilin kırsal kesim seçmenleri yığılmalı oy dağılımına dahil edildiğinde "Hayır" oylarının ağırlığı az bir farkla "Evet"’e devrolurken, geçerli oy kullanma oranı az da olsa geriliyor.
Burada dikkat çekici iki nokta var; birincisi, toplam kayıtlı yurtiçi seçmenlerin yüzde 14,21’ini oluşturan bu kesimlerin ağırlıkla, dönüşemeyip giderek üretimin de dışına düşen kırsal yörelerle, kentsel özellikler taşımayan kent mahallelerin seçmenlerinden oluşuyor olmaları; ikincisi ise bu seçmen kitlesinin gelişmekte olan üretim sistemine uyum kabiliyetlerinin neredeyse kalmadığı bir toplum kesimini temsil ediyor olmaları.
Yukarıdaki gibi tanımlanan ya da tanımlanabilecek olan toplumsal kesimler eğer bir ülkenin yönetim sisteminin değişiminde nihai belirleyici konumda olabiliyor, veya olabilecek etkiyi taşıyorslara, 16 Nisan Erdoğan plebisitinde hem "Evet", hem de "Hayır" yönünde siyaset yapanların, kimlerin-neleri kazanıp ve de kimlerin-neleri yitirdiği konusunda uzun uzun düşünmeleri gerekecek. En azından partiler, partililer bunları enine-boyuna düşünmeli.
16 Nisan Erdoğan plebisitin kararı, AKP’nin yedeğine aldığı milliyetçi MHP desteğine dayalı olarak oluşup, şekillendi. MHP’nin fiili durumu yasallaştırmada AKP’ye destek oluşturmasına bir katkı da süreç içinde BBP’den geldi.
Böylece toplam yurtiçi kayıtlı seçmenlerin yarıdan çoğunun desteğini arkasına aldığını düşünen Erdoğan, umudunu halk oylamasında kıl payıyla da olsa öne geçerek gerçekleştirdi. Ama bu süreçte, esen rüzgarın etkisiyle yenilerini de bulacağı destekler yerine, arkasındaki seçmen gücünün yüzde 15,6’sını yitirdi Erdoğan ve koalisyon ortakları.
Ama bu durumda önemli olan “atı alan Üsküdar’ı geçti” mi, “geçmedi” mi sorusuna odaklanmak yerine, “kaybedilenler kim?” sorusuna bakmakta –sanki- yarar varmış gibi görünüyor. Çünkü, belki bu yolla, kimlerin neler kazanıp/neler yitirdiği konusuna, az da olsa, eğilme imkanımız doğmuş olacak.
AKP, MHP ve BBP Kasım 2015 seçimlerinde kayıtlı yurtiçi seçmenlerinden aldıkları oylardan Nisan 2017 halk oylamasına yaklaşık dört buçuk milyonunu peşlerinden taşıyamadılar. Aslında bu asgari bir rakam, gerçek bunun çok daha üzerinde olmak durumunda. Çünkü Nisan 2017 halk oylamasında "Evet" oyu kullananlar sadece bu üç partinin bir önceki seçimde kendilerine oy veren seçmenleri değildi.
"Evet" oylarının bir bölümü Erdoğan’a desteğini ilan etmemiş partilerin seçmenleri de olabileceği gibi, yeni kayıtlı seçmenlerin bir bölümün de 16 Nisan’da "Evet" oyu kullanmış olması doğal. Ama biz elimizdeki verilerle analiz yapmak zorunda olduğumuz için sadece Kasım 2015 seçimlerinde AKP, MHP ve BBP’ye oy vermiş seçmenlerle "Evet" oyu kullanan seçmenler arasında oluşan sayısal farklardan hareketle değerlendirme ve analiz yapmaya, daha doğrusu eğilimleri ortaya çıkarmaya çalışıyoruz.
Tabloda yer alan veriler baz alındığında ortaya "Hayır" oylarının sergilediğine benzer bir yapı çıkıyor. Bu yapı da; alt statülü mahallelerden üst statülü mahallelere doğru gidildikçe oy kayıp oranının büyüdüğünü açık ve net biçimde ortaya koyuyor.
Ayrıca "Hayır"’ın "Evet"’e dönüşmesinde etkin olan kentlerin en alt statülü mahalleleri ve kırsal kesim seçmenleri, dinci-milliyetçi bu koalisyonun en az oy kaybına uğradığı seçmen kitlesini oluşturuyor. Dolayısıyla AKP, MHP, BBP dinci-milliyetçi koalisyonu da, "Evet" oyları gibi üretim sistemine uyum yeteneğini hızla yitirmekte olan ve yok olma sürecine girmiş bir kesime giderek daha çok dayanmak zorunda kalmış gibi görünüyor.
Bu da; hem koalisyon partileri (AKP/MHP/BBP), hem de toplum açısından önemli sakıncalara gebe bir yapıya kaynaklık etme ihtimalini doğuruyor. O ihtimal de, demokrasinin yok olup faşizmin kök salması için verimli toprakların üretime açılması ya da ileriye dönük yaşam biçimlerine elveda, biat kültürü ve yaşam biçimine hoş geldiniz demek anlamına geliyor olmasın(!) (ST/HK)