Bay Emin Çölaşan, meğer hayatında en çok neden korkarmış. İnanmayacaksınız ama "iftira"dan korkarmış... Acaba neden?
Emin Çölaşan'ın sözüm ona Deniz Baykal'ı Bülent Ersoy'dan korumak için kaleme alınan yazısı daha çok kendisine yönelmesi muhtemel bir "ifşaat" dalgasına karşı alınmış bir tedbir gibi tınlıyor.
Bakın neler diyor "iftiradan korkan" Emin Çölaşan bugünkü sütununda :
"Öyle bir çamur yersiniz ki, eliniz kolunuz bağlanır. Atılan iftiranın yalan olduğunu kanıtlayamazsınız. Örnek vereyim. Varsayalım herhangi bir kimse, örneğin bir manken, popçu, magazinci günün birinde medyada öttü:
(...)
"Söyleşiyi yapan kişi hadiseyi renklendirmek için o gazetecinin kim olduğunu ısrarla soruyor. Yanıt şöyle:
"'Hayır ısrar etmeyin, ismini kesinlikle veremem. Ancak kendisi sakallı, mavi gözlü, ülkemizin en çok okunan gazetesinin 5. sayfasında köşe yazarı.' "
Neden bu kadar hislendiniz?
Ya işte böyle! Bay Emin Çölaşan Deniz Baykal'ı savunmak için yazdığı 4300 baytlık yazısının 1900 baytını kendisini henüz uğramadığı iftiradan savunmaya ayırmışsa ister istemez insanın sorası geliyor: "Neden bu kadar hislendiniz?"
Olmaz olmaz dememeli. Kim inanırdı, Cem Uzan'ın ve ailesinin "servet"i denilen şeyin milletin ve devletin dolandırılmasından ibaret olduğuna...
Kim inanırdı, esti mi gürleyen yeri göğü titreten milliyetçi MGK paşasının meğer 100 bin dolara tenezzül edeceğine...
Kim inanırdı adaletin en tepesindeki adamın Susurlukçu bir müteahhitle ev ilişkisine girince, iş takipçiliğine soyunacağına...
Bütün bunlar üç yıl önce yazılıp çizilse "iftiraaaaaaaaaaaaaaaaaa" diye haykırırdı Emin beyin kuşları. Ama iftira değilmiş meğer.
O yüzden Emin Bey'in asıl korktuğu "iftira" değil gerçekler olmalı. Bizim onu henüz bilmiyor olmamız gerçeği gerçek olmaktan çıkarmaz çünkü. (AH)