Kaç gündür kafama takılmıştı: İbni Haldun'un şu dillerden düşmeyen "Coğrafya kaderdir" sözünün kaynağını bulmalıydım. Bu muhteşem aforizmanın onun hangi eserinde yer aldığını bir bulsam belki de bir entelektüel altın madenine ulaşmış bile olabilirdim. "Sayın İbni Haldun, o lafı öyle yumurtlayıp bırakmamıştır" diye düşündüm. Altını, üstünü, sağını, solunu doldururken kim bilir daha gün yüzüne çıkmamış ne cevherler döktürmüştü. Bir ipucu ele geçirmek hevesiyle internette arama motoruna yüklendim. Alıntılar, başlıklar sel gibi akıyordu: Gelen geçen Sayın İbni Haldun'a sığınıp saydırıyor; taşı gediğine oturtuyor; yaptığına, yapmadığına mazeret uyduruyordu: "'Coğrafya kaderdir' tamam mı!"
Kambersiz düğün olmaz elbette. "Cumhur İttifakı" başkanı Kara Harp Okulu'ndaki 30 Ağustos "Nutku"nda döktürmüştü: "Türkiye'nin gündeminin terör saldırıları, bölgedeki insani krizler, hatta tabii afetler olması kesinlikle bizim tercihimiz değildir. İbni Haldun'un deyimiyle coğrafya kaderdir. Biz de kaderimize rıza gösterecek ve burada hayatımızı sürdürmek için ne gerekiyorsa onu yapacağız."
Şu yorumun güzelliğine bakar mısınız; imam hatip terbiyesi bambaşka, tarihin şifresini coğrafyayla çözüp atıyor, bir seferde bütün içtihat kapılarını açıyor. Her şey birden aydınlanıyor. Mesela, Giresun'u sel mi almış! E, alır tabii. Niye? Çünkü, sayın İbni Haldun'un dediği gibi "coğrafya kaderdir". Giresun'da dereler olması "bizim tercihimiz değildir"; ama dereler varsa, insanlar mecbur dere yatağına yapacak evini de, iş hanını da, öyle değil mi? Kaderde varsa, Giresun'da yağmur yağınca boğulunacak.
Ya da meselâ, "insani krizler": Şimdi neden Türkiye'ye milyonlarca mülteci yığılıyor? Çünkü coğrafya... Zamanın Sayın Başbakanı Sayın Obama'yla beraber neden Büyük Orta Doğu projesinin eş başkanı olarak Sayın "Esed"i -yani o zaman "Esed" idi, şimdi herhalde Esad olması lazım- devirmek için "İhvan'ı Müslimin"i kışkırtıp silahlandırıyor. Neden? E, kimi silahlandırsın, coğrafya bu, boru değil, kader! Fakat "Esed" devrilmiyor; iç savaş çıkıyor, iç savaş vekalet savaşına dönüşüyor, Amerika ve Rusya uçak gemilerini, denizden karaya balistik füzelerini, asker ve tanklarını; İslami cihadçılar Çeçenya'dan İngiltere'ye, Çad'dan Doğu Türkistan'a kadar ne kadar kelle kesicileri varsa toplayıp Suriye'ye yığıyor. Neden? Çünkü coğrafya kaderdir. Ne coğrafyası? Dünya coğrafyası tabii. Dünya yuvarlak değil mi? Sonunda Suriye cehenneme dönüyor, evleri başına yıkılan, can telaşına düşen milyonlar kendilerini dikenli tellere, mayın tarlalarına, azgın dalgalara vurup yollara düşüyorsa, işte o da kaderdir? Ya, peki coğrafya kaderse, kaderde coğrafyadan kaçmak da mı var? O kadar paradoks her teoride olur. O da teorinin kaderi. Demek ki, rıza gösterilecek.
İstanbul depremi geliyor. Milyonlarca insanın hayatı tehlikede iken depremde "toplanma alanı" olarak planlanmış bütün açık alanlar AVM olmuş? Ya ne olsun, arsa coğrafya değil mi? Ak AVM'ler nereye dikilsin, havaya mı? "Tercih etmezdik" ama kaderde varsa, AVM para basacak, depremin altında kalacak olan kalacak!
Teslim etmem gerekir ki, bugüne kadar sayın İbni Haldun'un bu "cevher"inin hem bu derece yerli ve milli, buram buram bizim coğrafyamız kokan, hem de dünyanın neresinde olsa geçer akçe olabilecek ölçüde evrensel bir ütiliteryan yorumuna rastlamamıştım. Sayın İbni Haldun yaşasa, mutlaka pes eder kavuğunu "şahsına" devrederdi.
Ancak, bu zeka patlamasının beni asıl araştırma konumdan uzaklaştırdığını fark edince yeniden taramaya başladım. Olacak şey değil, bir tek kişi olsun kaynak göstermez mi? Herkes lâfa "İbni Haldun'un dediği gibi" diyerek başlıyor ama kaynak gösteren yok. "Bu nasıl bir entelektüel camia; tam manasıyla alaturkalık" diye söylenirken birden zihnimde şimşek çaktı: İbni Haldun, "bizim doğumuz"un batıda parıldayan en büyük yıldızı değil miydi? Batılılar mutlaka gerektiği şekilde "citation" yapmış olmalılardı.
Hemen bildiğim yabancı dillerde taramaya başladım: "Geography is destiny"; "la géographie est le destin", "Geographie ist Schicksal"... Heyhat, alafrangalık ile alaturkalık arasında zerre fark yokmuş meğer. Biri kaynak göstersin dişimi kıracağım. Neyse bir yerde tanıdık bir kaynağa rast gelir gibiyim: "Muqaddimah"! İşte bizim bildiğimiz Mukaddime! Sayfası? Sayfa zikreden yok; tarih var "Muqaddimah, 1337". O kadarını ben de biliyorum. Biliyorum da neden hiç aklımda kalmamış?
Çaresizce, Mukaddime'nin Türkçe çevirisinin PDF baskılarını indirip taramaya başladım. "Coğrafya" ile tarıyorum. Yok. "Kader"? O da yok. Tam cümleyi tarıyorum o da yok. Başka bir baskı indiriyorum. Gene yok, yok, yok. Birden büyük soru zihnimin bir köşesinden dürtmeye başlıyor: "İbni Haldun aynen bu şekilde 'Coğrafya kaderdir' dedi mi ki hiç?" Fakat, dememiş olsa, şahsı hiç faka basar mı? Onca "baş danışman", onca "Pelikan", "Reis"i boşa düşürür mü? Hepsi düşürse, İletişim Başkanı Fahrettin Altun düşürmez, o düşürse âlemin en derin ve fantastik düşünürü İbrahim Karagül pabuç bırakmaz. Ancak onlara güveneceğime Google'a güvenirim daha iyi deyip yazıyorum arama penceresine: "İbni Haldun hiç coğrafya kaderdir dedi mi ki?"
Acı gerçek böğrüme bir yumruk gibi iniyor. Yok böyle bir şey! İbni Haldun, coğrafya üzerine, iklimler üzerine, maddi çevre üzerine eserlerinde pek çok fikir şey etmiş olsa da "coğrafya kaderdir" diye bir cümle sarfetmemişti. Hiçbir yerde onun kaleminden çıkma böyle bir kayıt; ondan naklen bugüne gelmiş bir beyan yok.
Araştırmalarım yolunda gitse, "Mavi Vatan" ve "Kızıl Elma" palavralarına İbni Haldun müktesebatının derinliklerinden gelen bilgiyle meydan okumayı umuyordum. Heyhat, "Haydi, bırakın boş lafı Sayın İbni Haldun'un dediği gibi 'coğrafya kaderdir'" diye lafı küt diye gediğine oturtup bir de üstüne ince, parlak bir cila çekme hevesim kursağımda kaldı, üzgünüm. Ama Cumhur İttifakı Başkanına baktıkça teselli buluyorum doğrusu.
Üç gün önce "bin yıl yetecek gaz bulduk, artık zenginiz" diye yeri göğü inletip üç gün sonra başkasının petrolüne el koysun diye askere gaz verirken "bizim burada felaketten başka bir şey yok, haydi başımızın çaresine bakalım, ne demiş İbni Haldun" diye onun kaleminden hiç çıkmamış lafları "ne büyük laf ettim" diye sayıklayanın yanında, benden başka kimsenin bilmediği entelektüel madencilik girişimimin boşa çıkmış olmasının acısının lafı bile olmaz.
Size de ibret olsun, her duyduğunuza inanmayın!