10. Dünya İklim Grevi’ne hazırlanılan şu günlerde, 26 Kasım 2020 sabahı tutuklanan İklim Aktivisti Ella’nın özgürlüğü için de bir mücadele verilmekte.
Ella!
Almanya’nın Hessen Eyaleti’nde bulunan 250 yıllık Dannenröder Ormanı’nın, A-49 otobanı yapılmak için yok edilişine karşı çıkanlardan biri. Genç bir kadın İklim aktivisti.
O, 26 Kasım 2020 sabahı, ağaçların üzerine kurdukları evlerden zorla indirildi. Ve 15 metre yüksekliğindeki bir ağaçtan indirilirken, görevli bir polisi yaralamakla suçlandı. Henüz soruşturma dahi yürütülmeden, hemen tutuklandı ve Frankfurt şehrinde bir hücreye hapsedildi.
Bir film yönetmeninin olay anını görüntülemesi ve bunu mahkemeye bir delil olarak sunması dahi yeterli görülmedi. Aksine! Tüm orman işgallerini belgesel bir film haline getiren bu yönetmen, para cezasına çarptırıldı.
Ella’ya 2,5 yıl hapis cezası verildi. Bu karara itiraz duruşmalarında, yaraladığı iddia edilen polisin, 26 Kasım tarihi öncesinde de “hastalık raporu” aldığı tespit edildi. Ve polis 15 Şubat’ta gerçekleşen duruşmada; “Olayın nasıl gerçekleştiğini unutmuşum” biçiminde ifade vererek büyük bir şaşkınlık yarattı. Ancak bu ifade, verilen hapis cezası kararını henüz bozamadı.
Türkiye’deki sayısız dava dosyası AİHM’e sunulurken, Avrupa’nın tam göbeğinde de “adalet” mahkeme duvarları ardında ayaklar altına alınmaya devam edilmekte.
***
Basın mensupları, “Kimsiniz?” diye sordu Ella’ya.
“Bir insanım” dedi Ella.
“Adınızı neden açıklamıyorsunuz?” diye soruldu.
“Bu evrensel bir ilkedir” yanıtını verdi o.
“Radikal mi?” soruları uçuşurken, Ella şaşırttı hepsini.
Şubat ayı başlarında görülen ilk duruşmasında, sessizliğini bozdu Ella.
Basın mensupları bu haberi: “Sessizliğini nihayet bozdu! Duruşmasını bir şiirle açtı!” manşetleriyle verdi.
15 Şubat’ta görülen duruşmasında ise sadece şunları söylemekle yetindi:
“Ben ve birçok insan için, demokrasinin kutlanılacak bir şey olmadığı artık bir sır değil. Peki neden? Çünkü biz bu demokrasiyi, tıpkı A-49 bölgesi halkı gibi, halkın ve azınlıkların ihtiyaçlarının karşılanmadığı bir güç mücadelesi olarak yaşıyoruz." Salondaki tüm dinleyiciler bu açıklamayı coşkuyla karşıladı.
Bu coşku ve sevgi seli, sadece mahkeme salonlarında kalmadı. Almanya’nın dört bir yanında yürütülen ve uluslararası dayanışmalarla da büyütülen “Ella’ya Özgürlük!” kampanyasına destek veren insanlar çoğaldıkça çoğaldı.
***
“Hoşunuza gitse de gitmese de istesek de istemesek de hepimiz aynı gemideyiz!” diyerek, doğayı tahrip etme düzeyinin tüm insanlığı tehdit eden bir boyuta ulaştığı mesajında ısrar eden Ella’nın savunma olarak hazırladığı şiir şöyle:
“Yüksek bir alarm sesiyle uyandım
26 Kasım 2020 sabahı.
Savunağımızı yıkmak için, polisler ve makineler, daldılar içeriye.
Devletin “iklim alarmı” için adaleti yerine getirdiği, bir yanılsamadır sadece!
O an, yol arkadaşıma ve terk ettiğim ağaç eve bol şans diledim,
bir geçişe adım attım
ve henüz kaybolmamış bir eko-adalet inancına tutundum.
Kurduğumuz evlerin tahliyesini uzun bir süre erteleyebilirsek,
sevgi denen bir ilkeden
tüm dünya için iyi olabilecek çözümlerin doğacağına emindim
ve hâlâ da eminim.
Çok sevdiğimiz canlıların katillerinden,
ağaçların beni koruduğu gibi yaşayan dünyayı da korumak,
birlikteyken asla teslim olmayacağımızı göstermek için
ağaçtan ağaca ve barışçıl bir şekilde yürümeye çalıştım.
Son 40 yılda insan eliyle biyoçeşitlilikte sağlanan düşüşün oranı yüzde 58:
bu bir ormansızlaşma gerçeğidir
ve bu gerçek benim gözlerimi hep yaşartır!
Ateş semenderi, deniz faresi, yarasalar:
nesli tükenmekte olan tüm bu türlerin yaşam alanları
apansız caddelere dönüştürüldüğünde,
nereye gitsin ki bu canlılar?
Bu büyülü dünya, sömürü yüzünden yoksullaşmakta.
İklim araştırmaları, dört derecelik bir ısınma konusunda uyarı yapmakta.
Yeryüzündeki karbondur çözüm.
Toprak ve insan için gereken içme suyunun arınmasını sağlayan,
işte bu karbondur.
Vurguncuların akılları,
hayatın temellerini zehirledikleri noktasında neden çalışmaz?
Karbonu hapsederek, gezegenimizi soğutur ormanlar.
Ormanlar, su döngümüzü düzenler ve tehlikeli su baskınlarını önler.
Ormanlar, bize neşe verir
çünkü ifade edilemeyecek kadar güzellerdir.
Biz, herkesi ortak hazinemiz olan bu mucizeleri keşfetmeye davet ediyoruz.
İşte ben kendimi, bu sebeple polisler arasında buluverdim
hem de bir dağ sıçanı gibi kaçarak, bir ağaç evde saklanmışken.
Güvenliğimi bir geçişten diğerine atlayarak sağladım,
ancak gerisingeriye itildim ve böylece ayaklarım dahi kilitlendi.
Memur K214 sapanlarımdan birini kaptı,
herhangi bir dağcı da size bunun ne denli tehlikeli olduğunu söyleyebilir.
Çünkü bu sapan, hayatımı güvence altına alan bir tırmanma takımına bağlıydı.
Ve artık bu durum, çevre için mücadele etmekten çok daha fazlasıydı.
Dengemi sağlayamadım ve aklım da dengesini kaybetti.
O anda, sakin kalamadım ve saldırıyı engelleyemedim.
Tek istediğim bu saldırgan varlıktan uzaklaşmaktı.
Danni'deki polis vahşetine ilişkin raporlar herkes tarafından bilinmekteydi.
Güvenlik Kuvvetleri,
giderek daha korkunç bir şiddetle indirmeye başlamıştı eylemcileri.
Bir eylemci omuriliğinden yaralandı.
Kim-neyle açıklayabilir,
onların acımasızlıktaki bu üstün yeteneklerini?
Güvende değildim,
sürüklenmekteydim,
kendi merkezimi kaybettim - tüm bunlar benim için gerçekten normal değildi-.
Endişeli bir kafa karışıklığı içerisinde,
içgüdüsel olarak direnmeye devam ettim.
Saldıran geri çekilmeliydi,
ayağımı, onu uyarmak üzere miğferine doğru uzattım.
Deliller, onun bir 15 metrelik düşüşten iki kat daha fazla tehlikeli bir duruma karşı güvenlik altına alındığını ve korunduğunu gösteriyor.
Bildiğim bir şeydir:
Kollarınızı ve bacaklarınızı polisin görebileceği bir yerde bırakmalısınız,
bu sizin için en iyisidir!
Ancak bu stres altında beni,
bir hayatta kalma içgüdüsü ele geçirdi
ve vücudum polisi incitecek şekilde tepki verdi.
Şiddetli bir saldırı gerçekleştirmekle suçlandığımdan olsa gerek,
önlemeye çalıştığımız daha büyük bir saldırıyı hatırlıyorum.
Kıymeti bilinmeyen asırlık ağaçlar,
o anda çatırdayarak yerlere devrildiler.
Binlerce insan buna karşı toplandı,
inanılmaz derecede yüksek bir sesle protestolarda bulundu.
Ancak bürolardaki yetkililer,
bunları onaylamaya, çok rahat bir şekilde devam ettiler.
Ormandaki gecelerin sessizliğinde,
elektrikli testere sesleriyle
haftalar boyunca yas tutarak oturduk.
Öncelik sermayeye verilince,
diğer hayvanlar kaçtı.
Dünyalar paramparça ve zehirlenmekte
finansal büyüme hüküm sürdükçe.
K214 beni bir dala bağladı.
Hâlâ kendimi kurtarmaya ve özgürleşmeye çalışıyordum.
Daha güvenli bir yere gitmeme engel olan kayışa sarıldım.
Kalbim hızla çarparken onu açmaya çalıştım.
Bana: ‘Siktir git!’ dedi.
Ben de: ‘Zaten bunu istiyorum!’ dedim.
Kendisine küfrettiğimi iddia ediyor.
Size söylüyorum: Ben böyle bir şey yapmadım.
Ardından bir ilmek atılarak aceleye getirilen,
metal yüzüklü bir elin tokadını suratımda hissettim.
Mesafemi korumaya çalıştım,
ancak beni bileğimden tutarak hırpalamaya devam etti.
Bağırdım.
İradi olarak bana eziyet etmeyi amaçladığı için onu suçluyorum.
Polis Memuru D111 çivileri ağaçları saplayarak geldiğinde,
sapanın mesafesinde durdum.
Ve aniden, sert bur yumruk attı burnuma.
Tehdit edildim, elektroşokla.
Elektrik tüm iliklerimden ve bacağımdan geçti.
Zaten yeterince şoktaydım, bunun oranını yükseltmeleri çok gereksizdi!
Yumruklamalardan yüzüm şişti.
Ayaklarımı bağlamaya çalıştılar,
bunlar benim için bir cehennem azabı gibiydi.
Ayakkabımı fırlattım ve sonunda halatımı kestiler.
Yere indirilene dek, bu lanet olası hisler içerisindeydim.
Ayaklarını, bacaklarımdan çektiler ve arkamı döndüğümde
bana tepeden bakan tüm polisler arasında,
sadece K214, intikam dolu bir hırıltı ile beni teşhir edeceğini belirtti.
Ve şimdi, caydırmak amacıyla bana iftira atılmakta.
Şunu herkes biliyor:
Bana yönelik bu saldırı,
eylemcileri yıldırmayı, itibarsızlaştırmayı, onların kafalarını karıştırmayı amaçlıyor.
Ancak amaçlananın aksine,
barışçıl bir şekilde eyleme giden destekçilerin sayısı giderek fazlalaşıyor.
Benim davam,
devletin insanlara karşı
hiçbir ayrım gözetmeksizin
nasıl suç işleyebildiği konusunda bir bilinçlenmeye yol açtı.
Bu durumu, bizlerin ve ekosistemlerin
nasıl da aynı kaderi paylaştığımızın bir hatırlatıcısı olarak görüyorum.
O gün, ormanda son kez yere uzanmışken,
etrafımdaki polis kalabalığının
nasıl böyle bir suçu organize edebildiğine hiç inanamadım.
Çok korkunç bir şey hissettim,
her insan bu saldırıdan kaçıp kurtulmak isterdi.
Toplu bir tecavüzü düşünmeden edemedim.
Ve işte dünyanın,
dünyanın derisinin yüzülmesinin
nasıl bir his olduğunu hayal edebiliyor musunuz?
İşte bu yabancılaşma bizim sonumuz olacak!
İşte bu durumdan dolayı 417 uzun gündür cezaevindeyim.
Beni korkusuz kılan, sayısız yoldaşın gösterdiği dayanışmaydı,
bu insanlar benden hiçbir belge istemeyenlerdi.
En önemli kişisel bilgi,
çevreyi koruma amacımız oldu.
Bugün buraya, haksız bir yargılamayı tersine çevirmek için geldik.
Ve işte size kayıtlardaki gerçek ifademi okuyorum,
ancak böylece mücadeleden doğan içerik ve kafiye benimsenebilir
ve hatta hatta, ona hayran olunabilir.
Ancak böyle bir mücadeledir ki, bir gün
sıfır toplamlı bir baskı ve çevre katliamı oyununun sona ermesine yardımcı olabilir.
Söylediklerimin tamamı gerçektir,
bana güvenip güvenemeyeceğiniz duygusu
her birinizin sadece kendi içindedir.
Hoşumuza gitse de gitmese de,
İstesek de istemesek dehepimiz aynı gemideyiz.
Yok edilen habitatlar, yükselen sıcaklıklar,
tüm bunlara rağmen evren bize,
yeniden düşünmek için daha hâlâ bir şans vermekte:
Başkalarının hayatlarını da kendinize dahil etmelisiniz!
Yeryüzüne merhamet duyun ve
bana karşı yapılanın bir haksızlık olduğunu kabul edin.
Ayrılığımızın üstesinden gelen ilgi ve anlayışınız için teşekkür ederim.
Umuyorum ki, bu krizin en derinliklerinden doğacak bir değişimi yaratabiliriz.”
***
10. Dünya İklim Grevi 25 Mart’ta gerçekleşecek.
O tarihe kadar Ella serbest bırakılmazsa, binlerce insan yine-yeniden: “Tüm politik tutsaklara özgürlük” diyerek haykırmaya devam edecek.
(GY/TP)