Eski manken Ebru Şallı buyurmuş: "Şişman kadın güzel değildir!" Kelimesi kelimesine böyle mi dedi, yanında olmadığım için bilemem ama kendisi çok zayıf olduğundan söylemiş olması kuvvetle muhtemel. Zaten bu onun ilk talihsiz açıklaması da değil. Geçmişte de Diyarbakırlılar'ın ter koktuğunu söylediği için hakkında dava açılmıştı!
Şallı, hamile kaldığında da sadece yedi kilo aldığı için gündeme oturmuş, kafalarda soru işareti bırakmıştı. Kilo almak kendisinde bir takıntı halini almış olsa gerek, kilolu olanlara bile tahammülü yok. O yüzden de pervasızca konuşuyor: "Hiçbir erkek şişman kadından hoşlanmaz. Kadınlar kendilerini kandırmasın!" Belki de Şallı'ya kızmamak gerek... Çünkü kendisi zayıflığı üzerinden para kazanıyor. TV'de program yapıyor, plates DVD'leri çıkartıyor... Yani işi bu, zayıf kalmak!
Peki asıl amaç zayıf kalmak mı, erkeklere kendini beğendirmek mi? İnsan bedenini zayıf olduğunda beğeniyor, o haliyle mutlu oluyorsa itirazım yok ama sadece karşı cinse güzel görünmek adına bunu yapıyorsa, burada ciddi bir sorun var demektir. Hem akli, hem de ruhi...
Aslında Şallı ve onun gibi düşenenler de haksız sayılmaz. Gazete, dergi ve televizyonlar bize hep şunu söylüyor çünkü: "Şişman kadın çirkindir, marifet zayıf olmaktır!" Hatta farkındaysanız, bir süredir 'doğumdan sonra forma girme' meselesi bile bir yarışa dönüştürülmüş durumda medyada. Az biraz da tanınıyorsanız, daha doğurmadan "Bakalım eski kilosuna ne zaman dönecek? Ayşe yediklerine dikkat ediyor, Fatma'nın onu örnek alması lazım.." gibi haberlerle rekabete zorlanıyor kadınlar.
En çok kilo verene de madalya takıyorlar: 'En taş anne' gibi başlıklar atarak... Doğrusu merak ediyorum, böyle düşünenlerin anneleri ne kadar 'taş'tı acaba? Ha, bu arada yemek yemeden bebeği kim emzirecek, uykusuz gecelerin sonrasında zaten yorgun düşen beden nasıl ayakta duracak, kimsenin umurunda değil tabii. Zayıf olun da ne olursanız olun!
İşin en acıklı tarafı çevrenin, eşlerinin ve medyanın etkisiyle paniğe kapılan kadınların sayıca çok olması. "Ya kilo veremezsem, çirkin görünürsem?" telaşıyla diyete girip, ömür boyu diyette kalıyorlar. Üstelik bunlar yalnızca Şallı gibi ünlü veya sosyeteye mensup kadınlar değil. Küçük bir mahallede yaşayıp kendi yağıyla kavrulan kadın da aynı şeyi yapıyor. Tamam, fit olmak, istediğiniz elbiselerin içine rahatça girmek, elbette güzel bir şey.
Ama bir düşünün, biz zayıf kalmak için mi yaşıyoruz yoksa erkeklere kendimizi beğendirmek için mi? İkisi de değil aslında, biz mutlu olmak için yaşıyoruz. Her insan bunun için yaşar, yaşamalı... (İK/EÜ)