Davide Martello… Gezi Parkı protestolarının tam kalbine, Taksim meydanına piyanosunu getiren İtalyan piyanist… Son zamanlarda sadece biber gazı ve sloganlarla dolu olan İstanbul’un orta yerinde eşsiz notalarını dağıttı dört bir yana, üç gece boyunca… Müziğin eşsiz birleştirici gücüyle, yorgun yüzlere umudu yerleştirdi yeniden, barış geldi o üç gece boyunca Taksim’e, ütopik bir şehir kuruldu şehrin tam kalbinde… İşte barış piyanisti Davide Martello’nun hikayesi…
Müziğin ruhunu yay
Başlattığı “klavierkunst” projesiyle hayatta yapmak istediği şeyi keşfeden Davide, dünyanın tüm başkentlerinde ve o başkentlerin de en büyük ve önemli meydanlarında çalmak istediğine karar verir. Karavan vagonunun dış duvarına kocaman bir dünya haritası asar ve müzik yaptığı her şehri/ülkeyi işaretlemeye başlar. Türkiye’de olanları duyduğunda Sofya’dadır Davide, birçok Balkan ülkesini ziyaretinin ardından. Türkiye’de olanlar onu gerçekten üzüp endişelendirdiği için “Müziğin rahatlatıcı gücüne kimse karşı koyamaz, müzik bir cehennemi bile huzurlu bir kara parçasına dönüştürebilir” diyerek Sofia’da tanıştığı iki arkadaşıyla yola 12 Haziran Çarşamba günü yola çıkar.
Davide Martello Kimdir? |
“Klavierkunst” (piyano sanatı) ismiyle bilinen Davide Martello, Sicilyalı bir anne babanın çocuğu olarak Almanya’nın Lörrach kentinde doğar ve Kostanz’da yetiştirilir. Çocukken terk edilmiş bir piyano bulup onu en iyi oyuncağı haline getirmesiyle hayatı ileride gideceği yönü belirlemeye başlar. Henüz 7 yaşındayken babası oğlunun müziğe ne kadar ilgili olduğunu fark eder ve onu modern bir piyano tarzına yönelebilmesi için teşvik eder. Philip Glass, Michael Nyman, Yann Tiersen ve Aruro Stilteri gibi müzisyenlerden etkilenir ve hayatında müzik tutkusu o terk edilmiş piyanoyu keşfettiği günden bu yana peşini hiç bırakmaz. Bir Hayalin Peşinden Koşmak Davide kuaför olarak çalışmakta, bir yandan da müzikle aktif olarak ilgilenmekte, hayallerini de müşterileriyle paylaşmaktadır. Etrafındaki herkes onun eşsiz yeteneğinin farkındadır ve Davide’yi hayallerini gerçeğe dönüştürebilmesi için teşvik eder. 25 yaşından 27 yaşına kadar hayatta gerçekten yapmak istediği şeyin ne olduğunu düşünür, kendini tanımaya adar kendini. Bu arada sokak müzisyenleri dikkatini önceden olduğundan daha fazla çekmeye başlar. Hans Eisler Müzik Okulu’nda okuma fikri önceden beri kafasını kurcalamaktadır. Okulun mülakatlarına gidip yetenek sınavına girdiği gün Kostanz’dan bir grupla birlikte çalma teklifi gelir. Sınava girip şansını dener, ancak bilinçli bir şekilde kötü çalıp yeteneğini gizleyerek mülakattan kaçıp gider. İki büyük şansın kapısını aynı anda çaldığı gün, kendisindeki müzik tutkusunu kalıpları belli bir disiplinin içine sığdıramayacağını fark eder. Mülakatı bu şekilde terk ettikten sonra kuaför olarak çalışmaya devam eder ve her hafta sonu düzenli olarak farklı yerlerde çalmaya başlar. Ardından piyanosunu “kendi tarzınca” yenileme fikri çıkar ortaya. Piyanosunun içini açıp kendi deyimiyle “romantik parçaları” söker ve modernize eder. İlk defa büyük bir kalabalığa İsviçre’de çalar. Göl kıyısına koyduğu piyanosuyla gölün içinde çalan bir İsa gibi gözükmektedir ay ışığında, böyle tasvir eder o büyülü geceyi… O günden sonra kafasında çalmak istediği mekânlarla ilgili birçok fikir uçuşmaya başlar. Piyanosunu istediği yere taşıyabilmek adına emektar Volkswagen’inin arkasına bir karavan vagonu bulur, onu piyanosunu gittiği her yere taşıyabilecek şekilde modifiye eder. Berlin’den başlayıp Avrupa’da birçok şehre gider. Kayıtlarını cd’ler halinde satmaya başlar ve bu ona bir cep harçlığı yaratır; ancak müzik onun için para kazanmanın ötesinde, yaşayabilmesi için takip etmesi gereken bir hayat tutkusudur. |
Taksim’e gitmeden önce bir otel bulup yerleşmeyi düşündükleri halde karşılarına çıkan tüm yol işaretlerinin Taksim’i göstermesi Davide’yi yoldan çıkarır ve bu ünlü meydana sadece bir göz atmak isterken, meydana ayak bastığı anda atmosferin getirdiği güçlü isteğe dayanamayarak piyanosunu hemen indirip Gezi Parkı’nın girişine koyar. Direnişin orta yerinde bir piyano gören insanlar şaşkındır, etrafını hemen sarıverirler Davide’nin. Destek ve alkışlar gittikçe çoğalmaya başlar.
Gördüğü ilgiden o kadar şaşkındır ki şu şekilde dile getirir o anki hislerini: “Yağmur yağmaya başladığında kuru bir yere çekilmeyi ben akıl edemeden, onlarca insan bir araya gelip piyanomu kaldırdı, gece boyunca piyanom meydanın çeşitli yerlerine insanların işbirliği gücüyle taşındı. Tek gördüğüm kalabalıkların üzerinde adeta uçarak giden bir piyanoydu. Böylesine büyük bir sevgiyle karşılaşmak hayallerimin çok ötesindeydi…”
O gece Davide şehre adım atar atmaz kendini meydanda bulduğu için, meydandaki protestoculardan biriyle kurduğu arkadaşlığın sonucunda kendini onun evinde bulur. Direniş ve dayanışma daha da somut bir hal alır.
Ciao Bella
Davide o günden itibaren üç gece art arda, yorulmadan bıkmadan çalar Taksim Meydanı’nda. İnsanlar etrafında çember oluşturup yerlere oturur, oluşan çemberde son yaşananların ardından oluşan dayanışma ve sevgi, müziğin inanılmaz birleştirici gücü elle tutulacak hale gelir. “Ciao Bella” geceler boyunca defalarca çalınır, hep bir ağızdan söylenir, “Imagine”ın Gezi Parkı’nda bir süreliğine kurulmuş olan ütopik dünyası hep birlikte hayal edilir, "Karlı Kayın Ormanı"ndan Beethoven senfonilerine kadar bir çok tarzda şarkı ve beste çalınır, kalabalığın arasından çıkan her bir birey farklı tarzlarla gösterir kendini. Jazz, blues ve opera söyleyen kişiler, dans eden gençler vardır bu sefer Taksim’de.
Sadece “müzik” ve müziğin herkesi eşitleyici ve birleştirici etkisi vardır bu sefer meydanda. Anıtın etrafını saran polis çemberinde farklı tepkiler gözlenir. Bu değişik ortamda eylemcilerden polislerle diyalog kurmayı başaranlar olur, polislerin kimine göre “gerçek bir işkencedir” Taksim’in ortasındaki bu piyano, bazısı ise melodilere eşlik ederken yakalanır kameralara, başını diğer yana çevirir hemen.
14 saatlik performans
Davide 13 Haziran Perşembe gecesi akşamın ilk saatlerinde başlayan performansını Cuma sabahı 11de bitirir. Yağmur yağar sıkça, ancak Davide’yi hiçbir şey durduramaz, etrafındaki direnişçi kalabalığa verdiği umudun ve gücün farkında olduğu için… “14 saat boyunca çalmak kolay değildi tabii ki” diyor Davide, “Eğer çalmayı bırakırsam polisin müdahale edeceğine inandım. O yüzden hiç durmadan çaldım, çaldım…”
Gezi Parkı protestolarıyla ilgili görüşlerini sorduğumuzda ise politik hiçbir görüş belirtmek istemediğini söylüyor Davide. “Hükümet politikaları hiçbir ülkede umrumda değil. Ben sadece her ülkede ne olursa olsun hükümetlerin vatandaşlarının güvenliğini korumakla sorumlu olduğuna inanıyorum. Her hükümet vatandaşlarına barış ve özgürlük içinde yaşama hakkını tanımak zorundadır. Ben de sadece bu ülkeye barış ve özgürlüğün getirilmesine yardımcı olmak için buradayım. Hepsi bu.”
“Baerbel”in içinde söyleşi
Davide ile Taksim’de çalmaya başladığı 2. Gece olan 13 Haziran Perşembe gecesi tanıştım. Kalabalıkların arasında bir noktaydım sadece; ancak piyanosuna ve ondan taşan eşsiz melodilere çok yakında, bütün gece yanı başındaydım, uygun olduğu ilk fırsatta bir röportaj yapmak için numarasını aldım ve cumartesi günü röportajımızı kaldığı otelin önüne çekili Baerbel isimli emektar Vosvos’unun içinde yaptık.
Her cümlesinden Akdeniz sıcaklığı yayılan barış piyanistiyle neşe dolu dakikalar geçirdik, dünya haritası asılı karavan vagonunun önünde gittiği yerleri inceledik, piyanosunun tuşlarına dokunduk ve keşfettik sırrını; Taksim’deki kalabalıkları birleştiren o eşsiz notaların bu içten ve samimi insanın tam kalbinden döküldüğünü gördük.
Piyanoya müdahale
Röportajımızın hemen ardından Taksim’e gitmeye hazırlanıyordu Davide. O gece ilk defa Gezi Parkı’nda çalacak, ardından yine meydanda çalacaktı. Buluşma saatimiz olan 21’e dakikalar kala İstiklal Caddesi üzerinden meydana yürürken bazı mekanların televizyonlarından meydana yapılan müdahaleyi gördüm. Ve ardından barış piyanistine yapılan müdahaleyi…
Piyanosu, arabası ve hatta telefonu polisler tarafından elinden alınan Davide, günlerce konsolosluklar aracılığıyla rehin tutulan eşyalarını geri almaya çalıştı.
23 Haziran’da kendisiyle yaptığım görüşmenin ardından şu anda Almanya’da ve güvende olduğunu biliyorum. Türkiye’ye geriye kalan ise bir piyanoya bile katlanamayan bir zihniyet; ancak ona karşı direnen binlerce karanfilin hiç solmayacak güzelliği…(NG/HK)