Müzisyenler: İsmet Kızıl, Mübin Dünen, Özgür Yalçın (Karagüneş) ve Üner Demir.
Yıllar önce "Bir arada yaşamı savunalım" başlıklı bir mitinge katılmıştım. Türkiye'nin değişik yerlerinden, değişik siyasi görüşten insanlar bir meydanda bir araya gelmişti. Bazı konuşmalar yapılıyordu, kendimi verip dinleyebildiğimi söyleyemem. Meydandakiler sıcağın da etkisiyle biraz birbirlerinden kopuk, gölgeli alanlara sığınıyorlardı. Konuşmaların arasına müzik yayını giriyordu. Lazca, Türkçe, Kürtçe şarkılar çalındığını hatırlıyorum. İşte o zaman, müzik başladığında, nasıl oluyordu bilmiyorum ama oradaki bütün insanlar bir araya geliyordu sanki. Hangi dilde hangi ritimde olursa olsun, bu topraklardan çıkmış müzikler bu topraklardakileri birleştiriyordu.
Müzik sihirdir
Müzik uzayda gök cisimlerinin hareket ederken yaydığı titreşimle vardır. Müzik nefesin sesidir. Müzik kimilerine göre evrensel uyumun anahtarı, kimilerine göre ibadettir. Büyük patlama esnasında yayılan ilk titreşimin "la "sesiyle tınladığı söylenir. Belki dev bir senfoni orkestrasında onca enstrümanın tek bir "la" notasına uyumlanarak müzik yapmaya başlaması bu yüzdendir. Müziğin değişik tınıları, değişik enstrümanların yaydığı farklı titreşimler yüzyıllardır çeşitli kültürlerde ruh ve beden sağlığının iyileştirilmesi için kullanılmıştır. Kanser hastalarından otistik çocukların tedavisine kadar birçok rahatsızlığın tedavisinde müzik dinleme ve müzik icra etme yöntemi kullanılmış, çok da şahane sonuçlar elde edilmiştir. Sokakta çalınan müziğe gelince, notaların yankısının bulunduğu yerlerden çok daha uzak mekan ve zamanlara da şifa taşıdığına inanıyorum.
Sokak müziği
Sokak müzisyenliği İstanbul'da yeni sayılabilir. Metro ve sokak müzisyenlerinin uzun yıllardır varolduğu Avrupa ve Amerika'nın yanısıra müziği ve dansı zaten hayatlarının bir parçası olarak yaşayan Güney Amerika ve hatta Asya'da, müzik sokaktadır. İstanbul'un en eski sokak müzisyenleri diyebileceğimiz ve profesyonel olarak bu işi yapan müzisyenlere sorarsak, ancak 15 yıl geriye gidebiliyoruz. Kaldı ki onların Türkçe ve Kürtçe şarkılarla henüz caddeler boşken sokağa çıkması o dönem için bir devrim sayılabilir. Bugün İstanbul'un merkezi Taksim'in İstiklal Caddesi'nde ve Kadıköy'de sokak müzisyenleri ve kukla-dans-pandomim gösterileri yapan sokak sanatçıları ile karşılaşmak kimseyi şaşırtmıyor. Hatta o gün sevdikleri sanatçılara denk gelebilmek ümidiyle sokağa çıkanlar var.
Sokak müzisyenlerini ikiye ayırmak mümkün. Profesyonel, eğitimli müzisyenler ve para kazanmak ümidiyle eline uygun bir enstrüman ya da sesini alıp sokağa çıkanlar. Biz merceğimizi müziği bir yaşam biçimi ve meslek olarak seçmiş müzisyenlere tutup "neden sokak müziği" diye sorduğumuzda verdikleri ortak yanıt elbette "ekmek parası" ve ardından da "herkese ulaşabilmek" oluyor. Zaman zaman kapalı mekanlarda da müzik yapan, Türkiye'de ve yurt dışında konserler veren, albümleri çıkan bu sanatçılar neden sokak müziğine devam ediyorlar?
Her şeyden önce "özgür"ler. Müziklerini paylaşmak için bir mekana ya da kişiye bağımlı değiller. İkincisi dinleyiciyi beklemek yerine onlar dinleyiciye gidiyor ve şüphesiz kapalı mekanlarda, konser salonlarında hiç karşılaşma ihtimalleri olmayan insanlara da ulaşıyorlar. Arada ışıklar, yiyecek içecek ve bir sahne yükseltisi olmadan. "Sıfır noktası" diye tanımladıkları sokakta ırk, dil, din, cinsiyet sebebiyle çeşitli isimlerle gruplandırılan insanları müzikle bir araya getiriyorlar.
Müzik birleştirir
Müziğin cinsiyeti, ırkı, dili, dini yoktur. Sokak müziğinin hiç yoktur. Sokaktakiler kimi zaman kendi ana dilinde, kimi zaman evde oturup dinlemeyi hiç düşünmediği dilde ve tarzda müzikle karşılaşabiliyor. Bu da insana ve müziğe karşı önyargıları ortadan kaldırmak, kalpleri açmak, eğlenmek ve hayattan zevk almak için bir fırsat. Birdenbire yolunuza çıkan sokak müziği canı sıkkın birini gülümsetip, mutlu birinin mutluluğunu perçinleyebilir.
Biraz gözlerseniz, özellikle çocukların büyük bir dikkat ve keyifle dinlediklerini görebilirsiniz. Belki de ilk kez canlı müzik ve enstrümanlarla sokakta tanışıyorlar ve büyük keyif alıyorlar. Çocuklar ve kediler bir şeyi severse vardır bir bildikleri:) Dans etmek serbest. Müzik ruhları doyururken bu takasın karşılığı bazen bir gülümseme ya da teşekkür, bazen de para oluyor. Yani "gönlünüzden ne koparsa".
Otorite sokakta müzik istemez
Soruyu otorite neden sokakta "sanat" istemez olarak da sorabiliriz. Yine de başlığımız müzik olduğu için müzikle devam edelim.
Pratik olarak ele alırsak otorite "toplumun huzuru ve otoriteyi koruma" arzusuyla kalabalıkların herhangi bir sebeple bir araya gelmesini istemez. Çünkü yönetmek için genellikle birleştirmeyi değil bölmeyi tercih eder. Bu sebepten yukarıda bahsettiğimiz tüm pozitif etkiler otoritenin işini zorlaştırır. Çünkü müzik, özellikle de sokakta yapılan müzik özgürleştirir, birleştirir, eğlendirir. Kalbe dokunan şey iyi yönde değişiklik yaratır.
Kalabalık caddelerde "hırsızlık" sorunu da pek dikkate alabileceğimiz bir konu değil. Çünkü, büyük şehirlerde hele İstanbul'da ne yazık ki herkes çantasını kucaklayıp sahip çıkması gerektiğini zaten bilir. Bunu sokak müzisyenlerinin yarattığı kalabalıkla ilişkilendirmek pek mantıklı görünmüyor.
Sokak müzisyenleri için soğukta ve yağmurda çalışmak zor. Genellikle yaz aylarında ve bazen baharda çalma imkanları oluyor. Bu süreç de bazen zabıtaların müziğe ve bizzat müzisyenlere ve hatta enstrümanlara müdahalesiyle gölgeleniyor. Bu tür durumlarda halk müzisyenleri koruyor ve müziğin devam etmesi ve izin verilmesi için araya giriyor.
Bu noktada akla gelen çözüm önerisi zabıtanın sokak müzisyenlerini seyyar satıcılardan ayırarak hoşgörü göstermesi olarak görünüyor. Müzisyenler zaten aralarında bir işbirliği ve kimin nerede ne zaman çalacağına dair bir sistem oturtmuş görünüyorlar.
İzleyicilere düşen de çantalarına sahip çıkarak ve eğer İstanbul’da İstiklal caddesindeyseler tramvay yolunu açık tutmaya özen göstererek müziğin tadını çıkarmaları. Sonra da "gönlünüzden ne koparsa"... (NPK/YY)