Durur muyum, durmadım; Dirmit Kız’la 8. yaşını kutladık

Oyunu ilki Harbiye Açıkhava sahnesinde olmak üzere toplam dört defa izledim. ‘Durur muyum, durmadım!’ Hemen yazmak için masaya oturdum.
Ne oyun bu sezon çıkmış bir oyun ne de bu yazı oyuna benden bir armağan. Aksine, bu işi Bianet’te yapmaya başladığımdan beridir aklımda, Dirmit’i seçkimde tutmak bana benden bir armağan. Hala izlemeyen kaldıysa, -ki çok zor bir ihtimal- Dirmit’i konuşmaya geçelim.
'Sevgili Arsız Ölüm', Latife Tekin’e dünya edebiyatında yer aralayan; başlarda okurları tarafından tek kişilik oyuna uyarlanması zor bulunan, kırkıncı yılını geçtiğimiz sene geride bırakan kült bir eser. Küçük prodüksiyonlar ile kocaman hikâyeler anlatmak zorunda bırakılan hikâye anlatıcılarına güç veren bir başarıya sahip olan oyun, bu alanda kendi çağının öncüsü de olmuşa benziyor.
Köyden kente doğru gerçekleşen bir göç hikâyesini kentten köye doğru anlatan Dirmit’in, ailesinin içinde tedirgin edici bulunan varoluşunu arayışı ve var oluşun ikâmetgahına sığmayışı onu başka olasılıkların mümkününe itiyor. O olasılıklar ise dans etmek, kitap okumak ve şiir yazmak.
Dirmit bana hep, dolu dolu yaşamaya devam edebilmek için anlatmaya başlamış ve kendini durduramamış gibi geliyor. Latife Tekin’in dün ile yüzleşme pratiği olarak otobiyografik bir akışta içini bıraktığı ve bu yüzden de başlarda oyunlaştırmasından tedirgin olduğunu söylediği bir eser. Yarına bakabilmek için kafanın önde olması gerektiği önkoşulu ile geçmiş travmaların bugündeki bir çatlağa tıkıştırılması geleceğin kapısını aralamıyor.
Dolu dolu yaşamak düşü de suya düşüyor. Bugünde açılan o çatlak, gaia çukuru gibi dünün hayaletlerini dünyaya fırlatan bir yarık.
Giorgio Agamben de gaiayı “her şeyin sağlam temeli” olarak anlatır. Ne ilginçtir ki ‘her şeyi’ topluma, ‘temel’ olanı da aileye indirgediğinizde bu tanım aile tanımının birebir karşılığıdır. Dirmit kızın ailesinin yol açtığı, farkındasızlıkla örülü travmaları da onun için bir izlek oluşturmuş.
Farkında olmadan başka bir dil kurmuş, başka bir dünya ihtiyacını karşılamak için. Ingeborg Bachmann da 'Her Şey' adlı öyküsünde "Bize artık başka bir dil gerek" diyerek karakterine kuşların dilini, böceklerin dilini, ağaçların dilini konuşturuyor. Dirmit de aynısını yapıyor; taşralı tulumbasının ve kuşkuş otunun dilini, kentli difenbahyası ‘Kepçe’nin dilini, sinemaya gittiği rüzgarın dilini konuşuyor.
Dirmit kendine başka bir dil arıyor; şiir defteri yırtılan, kitapları yakılan herkes gibi, her halk gibi. Başka bir dünya yok, başka bir dil olmadan öğretisi oyunun içerisinde tecrit halinde gezinerek alınmayı bekliyor. Dirmit’in sesini ve sözünü arayışı Nezaket’in bedeninde dile geliyor. “Durur muyum, durmadım!”, hem oyunun epizotlarını birleştiren bir tekrar hem de güçlendirici bir sayıklama; durmamak. Esasında yaşam denen şeyin esas gücünü keşfetmek ya da merak etmek.
Dirmit var oluşunun izini sürüp kendi derinliğini kendi yarattığında, anlattığı göğüs kafesini ablukaya alan tüm hikayesine rağmen bir umudu da peşine takıyor. Dirmit’i yaratıcısı oyunbaz, inanılmaz komik ve zekası ailenin evham nedeni bir karakter olarak yaratınca seyircideki karşılığı da yüksek ve dik bir kahkaha oluyor.
Ayrıca 'Sevgili Arsız Ölüm/Dirmit', travma ile ailenin kişisel tarihi arasına memnun mesut bir uzlaşma sunmaktansa, hem estetik hem neşeli hem de duygusal açıdan sarsıcı etkisini sonuna kadar koruyan bir reji ve hareket tasarımına sahip. Son olarak, Nezaket’i üstten çeken ve Harbiye Sahnesi barkovizyonu için kurulan sabit kameranın dışına çıkmamasının gerektirdiği teknik bir tercih olarak etrafına çekilen dikdörtgen çizgi, hikâyeye ayrılmamak üzere eklemleniyor. Heideggerian düşünce, sınırlarımızı bir şeyin bittiği değil, kendi varlığına başladığı yer olarak imliyor.
Dirmit kızın hikayesi de ev/terbiye/evham üçlemesinin çizgiyi çeken eline ‘çimdik’ atmak ve bu sınırı sabote etmek üzerine kurulu.
'Sevgili Arsız Ölüm/Dirmit', kaçınılmaz olarak gender-politik bir tartışma açıyor. Üstesinden de geliyor. Tek dileğim 'Dirmit’i izlemeyen hiç kimsenin kalmayacağı şekilde ekonomik koşullarının yaratılmasıyla Türkiye’yi dolaşması. İzleyin, izleyin, izleyin!
Bambaşka bir ‘der Rosenkavalier’: Çarpışma

Berbat mı bilmem ama kuir bir anne: BBA Merve Özcan!

Kibriti elinde tutan, karanlığın devrimcisidir; AF!FE.

Klasik kardeşlik mitosuna yeni bir bakış: Cırcır Böcekleri, İtler ve Biz

Ebru Nihan Celkan’ın Loop’u; Umut!
