Diyarbakır'da Mıgırdıç Margosyan'ın kitaplarına konu olan "Gavur Mahallesi"ndeki Surp Giragos Ermeni Kilisesi 30 yıl sonra yeniden açıldı.
Kilise açılmadan, Diyarbakır'ı hiç terk etmemiş Ermeni çifti Bayzer Alata, Sarkis Eken ve 17 yıl sonra Malatya'dan geri dönen Viktorya Alata'yı yaşadıkları Meryem Ana Süryani Kilisesi'nde ziyaret ederek heyecanlarını görmek istedim.
Saat 9'da kilise açılmış mıdır diye düşünürken içeri girdiğimde küçük küçük gruplarla karşılaşıyorum; dünyanın dört bir yanından gelen Ermenilerin bir kısmı kilisenin misafirhanesinde konaklıyor.
Eken,"Valla benim misafirlerim var" deyip telaşla gidiyor; eşi Alata'nın konuşmasından, yanımızda oturan ve yurt dışına göçmüş bir akrabası tedirgin, "50-60 yıl konuşmamışlar bizimle, şimdi sen niye konuşuyorsun" diyor. Alata, onunla konuşulmasına alışkın "Ee antika olmuşuz" diyor.
Alata, vaftiz edildiği kilisenin açılmasından tabii ki memnun ama "açılıştan sonra kapıya kilidi vuracaklar, sonra içinde insan yok, dua yok nereye gideyim" diyor ve "misafirlerim gelmiş her yerden, sen beni tutuyorsun" diye isyan ediyor. Ben de onları böyle sıkıştırdım diye utanıyorum; Hollanda, Almanya, İsveç, Amerika, Suriye gibi birçok yerden Ermeniler gelmiş, Alata haklı bir daha nerede bulacak hepsini.
Sözü 40 yıl önce İstanbul'a göç etmiş, babası Ermeni, annesi Süryani Talin alıyor. 1915 Ermeni Kırımı'nı görmüş babasının kendilerini nasıl Ermeni yerine Süryani gibi yetiştirdiğini anlatıyor. Talin buna rağmen gizli gizli Ermenice öğrenmiş, şimdi sık sık geliyor Diyarbakır'a, çocukları kabul etse yerleşecek ama "belki yaşlanınca" diyor.
"Evimde gibi hissetmeye başladım"
Süryani Kilisesi'nden çıkıp, Mor Petyun Keldani Kilisesi'ne uğruyorum ve oradan da yan sokağındaki Surp Giragos Ermeni Kilisesi'ne geçiyorum.
"Evinize Hoşgeldiniz" pankartı ile açılışı 16:00'da yapılan kiliseyi, ziyaretçiler sabahtan doldurmaya başlıyor. Herkes birbirine "kimsin, kimlerdensin" diye soruyor; kimi hatırlıyor kimiyse hatırlayamıyor ama herkes kilise bahçesinde yeniden tanışıyor.
Açılışa gelenler arasında Diyarbakırlı Ermeniler de, diğer şehirlerde doğmuş Ermeniler de var; bir kısmı İstanbul'a, bir kısmı yurt dışına göç etmiş. Diyarbakırlı olanların heyecanı ve burukluğu kendini hemen belli ediyor. Özellikle göç ettikten sonra ilk kez Diyarbakır'a gelen Ermenilerden gözyaşlarını tutumayanlar var; çünkü onlar vaftiz edildikleri, dua ettikleri kiliseye ve büyüdükleri şehirdeler bunca zaman sonra.
Amerika'dan 34 yıl sonra ilk defa Diyarbakır'a gelen biri, çok iyi karşılandıklarını, doğduğu büyüdüğü her yolda yürümek istediğini söylüyor: "Bize gösterilen alakadan çok memnunum, bu kadarını beklemiyordum, burayı kendi evim gibi hissetmeye başladım. Bundan sonra hep geleceğim, çocukları torunları da alacağım."
Bir de Diyarbakır'a sık sık gelen Ermeniler var. Hollanda'dan gelen yaşlı bir kadın, "Sık sık gelmeye çalışıyorum, özlüyorum ne yapayım" diyor. Yine 40 yıl önce Hollanda'ya göç eden bir başkası, önce üç yıl şansını İstanbul'da denediğini ama orada da barınamadığını söylüyor, bir aydır Diyarbakır'da heyecanla açılışı beklediğini ekliyor.
Konuştuğum herkes çok heyecanlı ve mutlu ama "kilisenin insanı olmayınca..." diye de eklemeden edemiyor.
Kalabalık çoğaldıkça Ortadoğu'nun en büyük kilisesine insanlar sığamaz oluyor; bir kısmı iki saat boyunca kiliseye ilk giren olmak için kapıda bekliyor. Kilisenin bahçesinde, Türkiye Ermenilerini anlatan küçük bir sergi de var; bu arada Kürtçe, Türkçe, Ermenice yazılmış kitaplara da yoğun bir ilgi var.
Açılışa gelenler arasında Mıgırdiç Margosyan, udi Yervant, Belediye Başkanı Osman Baydemir, Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) milletvekilleri Leyla Zana, Altan Tan ve gazeteci Markar Esayan da var.
Dualarla açılan kiliseyi Türkiye Ermenileri Patrikliği Patrik Genel Vekili Başepiskopos Aram Ateşyan kutsuyor ve 30 yıl sonra Surp Girogos Ermeni Kilisesi'nde "aleluya" sesleri yükseliyor.
350 yıllık tarihi olan kilise birçok yangın geçirmiş; 1. Dünya Savaşı'nda Alman karargahı, sonra da Sümer Bank deposu olarak kullanılmış. 1960-1980 arası yine kilise olarak kullanılmaya başlandıysa da 1927 yılına kadar sayıları 35 bin olan Diyarbakır Ermenilerinin son kalanlarının da gitmesiyle, ahır olarak kullanılan harabe bir yapıya dönüşmüş.
İki yıl önce kilise vakfı ve Belediye'nin maddi desteği ile restorasyonuna başlanan kilisenin Van'daki Ahtamar Kilisesi'nden farkı, kapısını yılda bir kere değil, istediği her zaman açabilecek olması; çünkü inisiyaf Kültür Bakanlığı'nın değil, vakfın elinde.
Kutsamadan sonra konuşan Osman Baydemir, "Siz gittikten sonra barışı kaybettik, şimdi tekrardan ezan ve çan seslerini buluşuyor. Biz size, siz bize hasrettiniz, bir daha ayrılmayalım, barışı birlikte kuralım" diyor ve büyük bir alkış alıyor.
Normalde açılış, Udi Yervant'ın konseri ile daha coşkulu geçecekti, ancak 24 askerin ölümü nedeniyle bu program iptal edildi.
Herkes yarın sabahki ilk ayine gelmek üzere kiliseden ayrıldı; bense Diyarbakır'dan...(NV)
Haberin fotoğraf galerisine ulaşmak için tıklayınız.
Haberin videosu için tıklayınız.