Diyarbakır Cezaevi'nde gazete, radyo, televizyon imkanlarından yoksun şekilde, varsa hakkında yazılıp çizilenlerden bihaber dikkat çekmek istediğim o isim, daha önceki bir başka yere yazdığım mektubumda kendisine kısaca değindiğim İhsan E. (Ergünlü). Bu isim hakkında yürütülen soruşturmada ne işi vardı? Bunca gazeteci, kameraman ve yapımcı ile nasıl bir bağlantısı vardı? Hemen anlatayım. Çünkü onun hikayesi, hepimizin ve yine bu toprakların insanlarının hikayesi aslında.
Diyarbakır'da tutuklanan gazeteciler yazıyorDiyarbakır'da 16 Haziran'da tutuklanan 16 gazeteciden bianet'e yazmalarını istedik. Zaten mekansal olarak kısıtlı oldukları için sorularla kendilerini kısıtlamak yerine ne yazacaklarını kendilerine bırakmayı tercih ettik. Mektupların ulaşması zaman alsa da, mektuplar geldikçe "İçerideki Gazeteciler yazıyor" üst başlığı altında yayınlamaya devam edeceğiz. Beşinci mektup gazeteci Ömer Çelik'ten. 1. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ: "Dirençli kalmaya çalıştığımızı bilin"/ Serdar Altan 2. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ: "Tek suçum 'Barış Annesi' olmam ve barışı istememdi Remziye Temel 3. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ: Gazeteciyiz, haklıyız, çıkacağız ve yeniden yazacağız/ Aziz Oruç 4. MEKTUP İÇİN TIKLAYINIZ: Biz kadınlar çağın tanrılarının korkulu rüyasıyız - Safiye Alağaş Tutuklanan gazetecilerMezopotamya Haber Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, JinNews Haber Müdürü Safiye Alagaş, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFGD) Eşbaşkanı Serdar Altan, Xwebun Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş ile gazeteciler Ömer Çelik, Neşe Toprak, Mehmet Şahin, Zeynel Abidin Bulut, Elif Üngör, Remziye Temel, Suat Doğuhan, Lezgin Akdeniz, İbrahim Koyuncu, Abdurrahman Öncü, Ramazan Geciken ve Mazlum Güler. TIKLAYIN- "Niçin gözaltında olduğumuzu polis de bilmiyor" TIKLAYIN- Diyarbakır'da gözaltına alınan 16 Kürt gazeteci tutuklandı TIKLAYIN- Gazetecilik sorgulandı: "Kürt sorunundan kastınız nedir?" |
Gözaltında tanışma
Gözaltı süremiz dört günün ardından ikinci kez uzatılmak üzere adliyeye sevk edildiğimiz gün tanıştım kendisiyle. Ama nasıl bir tanışma! Emniyet’te iki ayrı blokta tutulmamızdan kaynaklı, adliyede diğer arkadaşlarımızla hal hatır sorma gürültüsü içerisinde iken bizler, avukatlarımız da bir yandan savcılık işlemleri konusunda bizleri bilgilendirme çabası içerisindeydi. Tam o esnada, “Benim suçum yoğğğ” şeklinde, Amed şivesiyle yükselen sesin geldiği tarafa yüzümü döndüğümde, hemen yanıbaşımızda, kalabalığımızdan birkaç metre uzakta, tipik bir Amed qırıx’ı genç biriyle karşılaştım. İlk cümlesine “Direğin üstünde kablo döşerken aldılar beni” diye devam edince, herkes gibi tebessüm edip kamulaştırma yaparken iş üstünde yakalanıp, aynı gün bizimle adliyeye getirilmiş biri diye tahminde bulundum.
Kablo döşerken almışlar
Günlerin yorgunluğu ve sıkıcılığı ile birlikte biraz da merakla yanına yaklaşıp Kürtçe, “Tu geda bejari /şehir çocuğu musun?” diye soruverdim. Yüzünü ekşitip yine Kürtçe olarak hayır yanıtını verdi hemen. Avukatlara kim olduğunu sorup bizim dava kapsamında gözaltına alındığını öğrendiğimde ise şaşırıp kaldım. Bu şaşkınlığım yerini yeniden meraka bırakmasıyla soluğu tekrar İhsan’ın yanında aldım. Bu kez önyargılarımdan uzak, peşpeşe kendisine yönelttiğim sorulara verdiği yanıtlarla, 25 yaşında, evli ve üç çocuk babası olduğunu öğrendiğim İhsan, taşeron bir şirkete bağlı olarak Isparta’da fiber kablo altyapısı döşeme işi yapıyordu. Nitekim tıpkı dediği gibi, kablo döşediği sırada yanına gelip onu gözaltına alan polisler, hiçbir gerekçe söylemeden onu alıp buraya getirmişler. Zaten o da, ilk dört gün boyunca niye gözaltına alındığını düşünüp durmakla geçirmiş.
Konuşması suç olmuş
Sohbeti sürdürdüğümüz sırada, kameraman bir arkadaşın onu hatırlamasıyla İhsan’ın bizim dosya ile bağlantısına dair gizem aralanmış oldu. Meğer İhsan, bir sokak röportajı sırasında kendisine uzatılan mikrofona konuşmuş!
Bu bilgi merakımı daha da arttırırken, gözaltı sürecimizin uzatılmasına karar verilmesiyle geri Emniyet’e götürüyoruz. Şans bu ya, bir arkadaşımızla yeri değiştirilen İhsan, beş-altı hücre yakınımıza getiriliyor. Sorulara boğmaya devam ettiğim İhsan’a gösterdiğim ilgiye şaşırıp onda ne bulduğumu soran diğer hücrelerdeki meslektaşlarıma “hazine” yanıtını verince, herkes gülüp “hadi hayırlısı” demekle yetiniyor.
Daha önce geçmek bilmeyen zamanı ve sessizliği İhsan’la uzaktan uzağa koyulaştırdığımız muhabbet dolduruyor bu kez. Bana olan güveni arttıkça dili de açılıyor. Dilinden dökülenler ise yaşadığı toprakların, zamanın acıları olduğu kadar isyanı da.
Ailesi, 90’lı yıllardan bugüne devlet şiddetine ve farklı yönelimlerine maruz kalmış. Bölgede 40 yılı aşkın süredir devam eden savaş koşulları içerisinde, aile fertlerinden bazılarını kaybetmişler. Evini, barkını terk etmeyip kaldıkları Sur’da, bir bombardıman sırasında hayatını kaybeden Fatma Ana çok yakın akrabası nitekim. Ailesi, bomba ve kurşun yağmuru altında iken çaresizlikle günden güne eriyip, annesini yitirmesiyle kansere yakalandıktan çok kısa bir süre sonra hayatını kaybeden oğlu İsmail ise benim çok yakın bir arkadaşımdı…
İhsan Ergünlü'nün sokak söyleşisi için TIKLAYIN
Devletin temelini sarsmış!
Ailece yaşadıkları, kendi tanıklıkları, çevresinde duyup öğrendikleri, ülkedeki ekonomik kriz, halkın mahkum edildiği açlık, işsizlik, yaşıtlarının sürüklendiği uyuşturucu ve fuhuş bataklığına dair öfke ve isyanı, içinde günden güne büyüyen İhsan, sokakta kendisine mikrofon uzatılınca döküveriyor tüm içindekileri işte. Söyledikleri “suç” adledilip onun sesini duyuran bizlerle müşteki olduğu iddia edilen “örgüte” ekleniveriyor kolluk ve adli makamlarca. İhsan’ın cümleleri demek ki devletin temellerini öyle bir sarsıyor ki, hazırlanan senaryoda kendisine de yer veriliyor.
Ortaokul terk olan İhsan, süslü cümlelerden, afili kelimelerden uzak, en sade haliyle dile getirdiği düşünceleri, gerçeklerin, ülkedeki tablonun aynası, yankısı. Böyle olunca “İyi ki üniversite okumamış halin bu, yoksa başın daha çok ağrırdı” diye kendisine takılıyorum. “Abe, ben napam, her bişey ortada” yanıtını veriyor. Haksız mı peki? Görmek, duymak, bilmek isteyenler için şüphesiz ki öyle.
Birlikte geçirdiğimiz üç günün ardından çıkarıldığımız adliyede, mesleki faaliyetlerimiz gerekçe gösterilerek savcının hakkında tutuklama talep ettikleri arasında İhsan da vardı. Mahkeme, adli kontrol ile salıverilmesini kararlaştırmasa, o da şu an bizlerle birlikte duvarların arkasında olacaktı neredeyse. Ne ile suçlandığımız, neden hapsedildiğimizin yanıtı ve özeti bunlar aslında. Bizler, bizim şahsımızda Kürt medyasına dönük baskı ve yönelimlerin amacı, İhsan ve onun gibilerin sesinin, yani hakikatlerin toplumun diğer kesimlerince duyulup bilinmesinin önüme geçmek.
İktidar sahiplerinin elinde devlet sopası, bizim elimizde kalem, kamera, fotoğraf makinesi ve mikrofon. Kim güçlü, kim haklı, ona da bu satırları okuyanlar karar versin. Vicdanımızın sesi, umut ve direncin gücüyle nefis alıp hepiniz hoşçakalın.
Ömer Çelik kimdir?Medya Haber TV’de “Amed’den Bakış” isimli programın sunucusu. Marmara Üniversitesi Gazetecilik mezunu. Gazeteciliğe kapatılan Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) muhabir olarak başladı. Kamuoyunda “KCK Basın Davası” olarak bilinen yargılama kapsamında 24 Aralık 2011’de tutuklanan 36 gazeteci ve medya çalışanından biriydi. 19 Haziran 2013’te, yargılamanın 18. duruşmasında tahliye edildi. TCK’nin 314. maddesi uyarınca “Silahlı terör örgütü üyesi olmak” suçlamasıyla tutuksuz olarak yargılanan Çelik hakkında 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor. |
Ömer Çelik için mektup adresi:
2 Nolu Yüksek Güvenlikli Ceza İnfaz Kurumu
Diyarbakır
(ÖÇ/NÖ)