Diyarbakır’a gideceğim zaman aklımda Amedspor’un maçını izlemek yoktu, ya da herhangi bir spor müsabakasını.
Ancak, Amedspor’un Bursaspor galibiyetinin ardından sporcusu Deniz Naki’ye verilen 12 maçlık ceza, kulübe kesilen seyircisiz maç cezası, bu fırsatı yakalamamı sağladı.
Üstelik bu, sadece bir futbolcu “Biz özgürlüğe olan inancımız ile çıktık sahaya ve kazandık. Çünkü biz özgürlüğe ve umuda fidanlarımızı ektik. Bizi yalnız bırakmayan bütün siyasetçilerimize, sanatçılarımıza, aydınlarımıza ve halkımıza teşekkürü borç biliyoruz ve bu galibiyeti topraklarımızda 50 günden fazladır süren zulümde hayatlarını kaybeden ve yaralılarımıza adıyoruz, armağan ediyoruz. Her biji Azadi” dediği için gerçekleşti.
Bu sayede, Diyarbakır’da gerçek bir Amedsporlu deneyimi yaşadım. Taraftarlı, gazlı, sulu, stattan atılmalı, futbolcularla çay yudumlamalı…
Kendimi bildim bileli sarsılmaz bir Beşiktaşlıyım. Ama bu bir günlük Amedsporluluğumun hikayesi:
Haber Nöbeti’nin ikinci grubu olarak Salı sabah saatlerinde Diyarbakır’a vardık. Bir gün önceden Amedspor Kulüp Başkanı Ali Karakaş ile görüşmüş, bu şekilde stada girmeye karar vermiştim. Çünkü maç sabahı telefonla ulaştığım Türkiye Spor Yazarları Derneği akreditasyon işlemini kapatmıştı.
Grup olarak toplantımızdan ve Azadiya Welat ziyaretimizin ardından Şilbe Stadı’na (siz onu spor sayfalarında Seyrantepe İSKİ Tesisleri olarak okumuş olabilirsiniz) Ziraat Türkiye Kupası çeyrek final ilk maçı olan Amespor-Fenerbahçe maçını izlemek için yola çıktık.
Dağılın anonsu
Aramızda birimiz hariç hiçbirimizin akreditasyonu yoktu.
Stada ilk olarak, herhangi bir taraftar/gazeteci/yaya gibi yürüyerek girmeye çalıştık. Bu sırada yaklaşık 200 kişilik taraftar grubu da cezalı takımlarına seslerini duyurmaya çalışıyordu.
En azından ben şahit olduğum 15-20 dakikalık kısımda sloganların cinsiyetçi olmadığını gördüm.
Taraftar stada yaklaştıkça, tanıdık “Dağılın” anonsu da çevredeki panzerlerden yükselmeye başlamıştı.
Stadın dışında kalmak
Biz daha stad girişine varamadan biber gazının o tanıdık-eşsiz kokusunu tatma, önümüze düşen biber gazı fişekleriyle yakan top oynama fırsatını yakalamış olduk.
“Stada nasıl yaklaşırız” sorusuna cevap ararken Başkan Karakaş bizi girişten alabileceğini söyledi.
Nitekim, stadın ilk polis-güvenlik barikatlı girişini kulüp başkanı torpili ile geçmeyi başardık. İlk defa spor muhabirliği yapacağım için heyecanlıydım.
Tabii, heyecanım üstümüzden tüm gürültüsüyle uçan F-16, 17, 18 ya da herhangi bir sayıya ait savaş uçaklarından da kaynaklanıyor olabilirdi. Bir sonraki maçıma kadar bunu asla öğrenemeyeceğim.
İçeride insanlara biraz bakıp stada ilerlediğimizde kimseyle göz göze gelmeden polis kordonundan geçerken, aramızdan Zeynep (BirGün’den Zeynep Yüncüler) polis radarına yakalanıverdi.
Onun yakalanması, birer birer biz akreditasyon fukarası gazetecileri de polislerin radarına soktu. Sonunda aramızda akreditasyonu olan tek arkadaşımız Pınar’ı (Cumhuriyet’ten Pınar Öğünç) içeride bırakıp, kulüp basın sorumlusu Ferhat ile görüşmeye girdik.
Meğerse, akreditasyon saat 11.10’a kadar sürmüş. Ancak Türkiye Spor Yazarları Derneği maç günü akreditasyon yapmıyormuş. Bu da bizim acemiliğimiz olup çıkmıştı. İlk defa spor muhabiri olarak takip edeceğim bir müsabakada stad dışı kaldık.
Bunun üzerine, biz de Zeynep’in planını ortak planımız yapıp maçı Amedspor tesislerinde cezalı Deniz Naki ile beraber izlemeye karar verdik.
Stattan çıktığımızda Amedspor ilk golünü atmıştı.
Stat dışında bekleyenler polis araçlarına inat slogan atıyor, kornalarına asılıyordu.
Bu esnada her eylem-yürüyüş-maç-protestoda hemen ortaya çıkıveren atkıcılardan birine denk geldik.
"Ceza olmasa atkı biterdi"
Tanesi 5 TL’den Amedspor atkısı aldığımız Ahmet Amedspor’un aldığı cezaya isyan ediyordu. “Bugün ceza olmasa elimizdeki atkıların hepsini çoktan bitirmiş olacaktır” dedi. Ve savaşa, cezaya isyan etti:
“Biz savaş istemiyoruz ki. Barış istiyoruz. Çocuklar ölmesin diyoruz. Bunu dedik diye 12 maç ceza verilmez ki. Türkiye’de bir rekor bu. Biz savaş istemiyoruz.”
Ahmet’in sesi, gol için sevinenlerin seslerine karışıyordu. Maçı daha fazla kaçırmamak için Zeynep, ben, Azadiya Welat’tan Welat ve Sol Haber’den Mesut Balcı olarak arabaya doluşup Deniz Naki ile maç izlemek için Talaytepe’deki tesislerin yolunu tuttuk.
Tesislerde bizi kimse karşılamadı.
Kimse bizi durdurmadı.
Kimse bize kimlik sormadı.
Selam verip, Deniz, tesis çalışanları ve altyapı sporcularından birkaçının bulunduğu salona girip maçın karşısına oturduk.
Deniz Naki ile maç seyretmek
Tesise vardığımızda maç çoktan 1-1 olmuştu, ki Fener’in ikinci golü bulması uzun sürmedi.
İyi ki Zeynep arada odayı terk edebildi de Amedspor iki gol daha atabildi. Totemler gerçek mi değil mi bilmem ama o her odayı terk ettiğinde Amedspor bir gol attı, her geldiğinde Fener bir gol attı.
Sonuçta maç 3-3 sona erdi.
Maçın ardından Deniz Naki ile kısa bir sohbet etme fırsatı bulduk. Beraber çay eşliğinde maç izleyip sonrasında yaptığımız sohbete dayanarak ilk izlenimim şu oldu:
Deniz Naki başta beklediğim “ünlü” havasına sahip değil. (Selfie bile çektirdik)
Sıkılmadan, samimi bir şekilde sorularımızı cevapladı. İnatla, en başından beri anlatmaya çalıştığı derdini açıkladı.
“Bana 50 maç ceza verseler de fark etmez, lisansımı da alsalar fark etmez, ben doğru olanı yaptım” diye söze başlayan Deniz Naki, savaş ortamı olduğunu, bu koşullarda yaşattıkları galibiyetlerin ayrıca önemi olduğunu anlattı.
“Vatandaşlar barış dediği zaman gündem olmuyor ama bir futbolcu dile getirdiğinde gündem oluyor, diğer arkadaşlar da bunu yapabilmeli” diye devam eden Deniz Naki futbolun da ayrıştırıcı değil, birleştirici olması gerektiğini, fair play içerisinde gerçekleşmesi gerektiğini belirterek ekledi: “Futbol kardeşliktir.”
Deniz Naki, ayrıca, Federasyonun futbolcuların açıklamaları karşısında eşit tutum takınmadığını belirterek “Federasyon eşit bir şekilde ceza vermeli" diye ekledi.
Bunlar, 12 maç ceza almış, transfer sezonunu kaçırmış, hem kendisi hem de takımı cezalı olduğu için kendi takım arkadaşlarının müsabakasını ancak televizyondan izlemiş birisi için oldukça “sakin” açıklamalar oldu.
Ne kadar haksızlığa uğradığını düşünse de üzgün olmadığını yineleyen Deniz Naki için tesis çalışanları da “Deniz’i yedirmeyiz” diyor. Mesele tek Deniz Naki meselesi de değil, Amedspor ve “Amedlilik” meselesi.
Bu nedenle Trabzonspor maçı sonrası hakemlerin alı konulması, yapılan militarist selamlar, Rabia işaretleri insanların hafızalarında hiç olmadığı kadar taze.
“Biji azadi” demenin neden Türkiye tarihindeki en ağır cezayı aldığına, statların üstünden savaş uçakları uçtuğuna, neden gittikleri deplasmanların takım bayrakları ile değil de Türkiye bayraklarıyla donatıldığına anlam vermeye çalışıyorlar.
Tüm bunlar olurken, Süper Lig’in ilk sırasındaki Fenerbahçe ağlarında Amedspor’un attığı üç golü gördü. Görülen o ki Amedspor ve taraftarları siyaset kadar futbollarını da konuşturmakta kararlılar. (EA)