Kamuoyu ile ilk paylaşıldığı haliyle "Kadınlara Yönelik Her Türlü Şiddet ve Ev içi Şiddetin Önlenmesi; Şiddetle Mücadeleye Dair Kanun Tasarısı" taslağı, 8 Mart Kadınlar Günü'nde, Meclis Genel Kurulu'nda "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı" olarak bütünüyle kabul edildi.
Yasa, kadına yönelik şiddetin önlenmesini hedefleyen düzenlemelerden çok, son anda eklenen birçok değişiklikle aile kurumunun kutsanmasına yardım edeceğe benzeyen yönleriyle, amacından uzaklaşmış olmasıyla eleştiriliyor.
Ortalama 10 kadından en az dördünün yaşamının her hangi bir diliminde şiddet gördüğü; günde ortalama 4-5 kadının öldürüldüğü ve bu sayının son yıllarda giderek arttığı ülkemizde bu tabloyu durduracak düzenlemelere duyulan ihtiyaç da giderek artmıştı.
Türkiye, yıllardır kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için etkin önlemler getirebilecek bir yasanın varlığına ve var olduğunda da uygulanmasına ihtiyaç duyuyordu.
Sonuç: Hayal kırıklığı
Bu alanda mevcut 4320 sayılı yasanın hem kapsamında hem de uygulanmasında ortaya çıkan eksiklikler uygulayıcılar tarafından pek çok kez dile getirildi. Sonunda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı adım atarak bu konuda çalışmaları başlattı.
Bu süreçte, 237 kadın örgütünün oluşturduğu "Şiddete Son Kadın Platformu", TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile çok sayıda toplantı yapıldı. Kadın araştırma ve uygulama merkezleri, bilim çevreleri, feminist hukukçular ve duyarlı birçok kesim, kadına yönelik şiddetle mücadelede etkin bir yasaya kavuşulması için görüş ve önerilerini paylaştılar.
Bu sayede tasarıya birçok düzenleme eklenmesi sağlandı, hala eksikleri olsa da gereksinimlere olabildiğince yanıt verecek bir yasa taslağı oluşturuldu.
Ancak bütün bu çabalar sonrasında 24 Şubat 2012 gecesi TBMM'ye sevk edilen yasa taslağı, bu süreçte emeği bulunan tüm kesimlerde büyük bir hayal kırıklığı yarattı.
Neden bugün hükümet tarafından kadın örgütleriyle birlikte yapıldığı belirtilen tasarıyla ilgili olarak kadın örgütleri seslerini yükseltiyor? Neler değişti?
Kadın, aileye "kurban gitti"
Şiddete Son Kadın Platformu, Şahin'in ve TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun çabalarına ve verdiği sözlere rağmen, tasarının 5 Mart'ta Adalet Komisyonu'nda uğradığı değişiklikleri, Başkent Üniversitesi Kadın Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Araştırma ve Uygulama Merkezi (BÜKÇAM) ekibi şöyle sıralıyor:
* Yasa tasarısında ne yazık ki, kadın yine bir birey olarak görülmedi ve "aile"ye kurban gitti. "Kadın ve Aile Bireylerinin Şiddetten Korunması" olan tasarının adı, "Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi" olarak değiştirildi.
30 Ocak 2012 tarihinde Bakanlar Kurulu'nun imzasına açılan yasa taslağı kadını değil aileyi korumayı esas aldı ve bu şekliyle meclise sevk edildi. Yasanın amacının kadınları şiddetten korumak, şiddetin durdurulması olması gerekirken, aile vurgusu yapılarak bir kez daha öncelikli olanın her ne pahasına olursa olsun ailenin korunması olduğu, bir birey olarak kadının korunmasının ondan sonra geldiği mesajı verildi.
* Yasa tasarısının gerekçe bölümünde, Türkiye'nin ilk imzacı ülke olduğu ve 25 Kasım'da TBMM tarafından kabul edilen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin adı bile geçmiyor.
Bu sözleşme kamuoyuna, hükümet tarafından "destekleniyormuş" izlenimi verildikten sonra, yeni hazırlanan yasada bu sözleşmeye hiç atıfta bulunulmamış olunması son derece şaşırtıcı. Bu durum kadınların korunmasının ve güçlenmesinin çok da önemsenmediği gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.
Kadın hareketinin işi daha zor
* Tasarıda tüm dünyanın kabul ettiği kadına yönelik şiddet tanımı yerine genel bir şiddet tanımına yer veriliyor. Üstelik şiddet kapsamındaki "kamusal veya özel alanda işlenen şiddet eylemleri" vurgusu çıkarılarak yasanın kapsamı tartışmalı hale getirildi. Ayrıca, kadına yönelik şiddetin temel nedeni olan "toplumsal cinsiyet ayırımcılığı" sözcüğü çıkarılarak yasa taslağının bu halinde "toplumsal cinsiyet" olgusuna yer verilmiyor.
Çünkü bu tasarıda, evli olmayanlara, nişanlılara, yakın ilişki yaşayanlara, boşanmış eşlere yer verilmiyor. Mevcut yasada birçok problem yarattığı pek çok defa belirtilmiş olan eşler ve yakın ilişki içinde bulunanlarla ilgili aynı evde yaşama şartının aranmaması gerekliliği tamamen yasanın kapsamı dışında bırakılıyor.
Bu konuda netlik getirmeyen bir yasayla kadınları şiddetten korumak hakimlerin inisiyatifine bırakılıyor.
* Tasarıda, mevcut yasada var olan şiddeti gören/bilen herkese verdiği ihbar hakkı tamamen taslaktan çıkarıldı.
Artık bizler komşumuzun, kız kardeşimizin, arkadaşımızın şiddet gördüğünü görsek; ölüm tehdidi altında yaşadığını bilsek de koruma emri isteyemeyeceğiz. Yani, bu yasa tasarısı kabul edilirse, şiddete uğrayanın kendisi talep etmediği ya da devlet istemediği sürece bu yasanın getireceği şiddeti önleme ve koruma mekanizmaları devreye giremeyecek!
* Tasarıda tüm illerde ilçelerde (ve başlangıç olarak iki yıl içinde 14 ilde) kurulacak Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri'nin sayısını ve kurulma takvimini tamamen belirsiz hale getiriliyor, önleme ve izleme merkezlerinin tamamlayıcı hizmeti durumunda olacak olan sığınma evlerinin ise lafı bile geçmiyor.
Ayrıca, kadın örgütlerinin şiddet ve cinayet davalarına müdahilliği kabul edilmiyor ve kreş desteği daraltılıyor.
Türkiye kadın hareketinin işi artık daha da zor!
Son yasalaştığı haliyle, uzun yıllardır beklenen bu yasanın kadınları şiddetten korumakta son derece yetersiz kalacağı ve eski yasanının uygulanması konusunda yaşanan sorunları ortadan kaldırmayacağı, bu sürece katkı koyan hemen bütün kadın örgütlerinin ortak görüşü.
Ve öyle görünüyor ki, yıllardır kağıt üstünde kalan haklarla mücadelede oldukça deneyim kazanmış olan Türkiye kadın hareketinin ve tüm demokratik güçlerin, kadının bir birey olarak ve "iyi bir eş ve anne" olmanın ötesinde de muteber sayılarak tüm alanlarda eşit haklar için mücadelesi bundan sonra daha da artarak devam edecek. (ÖY/AS)