Ne zaman Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti üye ve sözcülerinden birileri yurtdışına çıksa ya da yabancı bir başbakanı, bakanı ağırlasalar; tutuklu gazeteciler sorunu bir şekilde gündeme geliyor.
Ve her defasında da ne sorular ne de hükümet sözcülerinin yanıtları değişiyor.
Bu defa da hafta başında Alman Başkanı Angela Merkel’i ağırlayan başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuştu.
Başbakanlık Merkez Bina’da gerçekleştirdikleri görüşmenin ardından düzenledikleri basın toplantısında, bir Alman gazetecinin biz tutuklu gazetecilerle ilgili yönelttiği soruyu Erdoğan “Türkiye’de aslında tutuklu gazetecilerin sayısı parmak sayısını geçmez. Bunların tutukluluklarının nedeni de yazıları değil. Tutukluluklarının nedeni ya darbe teşebbüslerin içerisinde bulunmak ya kaçak silah bulundurmak veya terör örgütüyle iltisaklı olarak bir hareketin içerisinde olmaktır. (…) Bu gazetecilerin de gazeteci olmadığını bilmenizi isterim,” diye yanıtladı.
En başından beri tutuklu gazetecilerle ilgili aynı yönteme başvuruyorlar.
Bu yolla Türkiye’deki tutuklu gazeteciler gerçeğinin üzerini kapatmaya, gerçekleri katletmeye çalışıyorlar.
Bunun da yetmediğini düşündükleri zamanlarda hükümlü gazetecilerin isimleri ve aldıkları cezaları açıklayarak belaltı vuruşlarla tutuklu gazetecilere ve bizimle dayanışma içerisinde olan meslektaşlarımıza, meslek örgütlerine saldırıyorlar.
Ama gerçekler o kadar açık ve yalın ki!
Her uluslararası görüşmede tutuklu gazeteciler sorunun karşılarına çıkmasını önleyemiyorlar.
Ve her defasında, aynı klişe demagojiyle durumu savuşturmaya çalışıyorlar.
Söz Başbakan Erdoğan’ın açıklamasından açılmışken; dillerine doladıkları “Tutukluluklarının nedeni yazıları değil… Bu gazetecilerin de çoğunun gazeteci olmadığını bilmenizi isterim,” demagojilerini ellerinden almak gerektiğini belirtmek istiyorum.
Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS), bianet’in, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu’nun (TGDP) ve uluslararası gazeteci örgütlerinin tutuklu gazetecilerle ilgili hazırladıkları liste ve raporlara karşı hala bu ucuz demagojileri kullanabiliyorlarsa, demek ki, bizler iç ve uluslararası kamuoyunda bu sorunu yeterince anlatamamışız, gerçekleri görmelerini sağlayamamışız!
Elimde bianet’in ve TGS’nin tutuklu gazeteciler listesi var.
Bu listeler oluşturulurken bizlerin dava dosyaları, iddianameler ve savunmalarımız temel alınmış.
Yani hiçbir liste bizlerin TMY’den örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemekten başlayıp, yasadışı örgüt propagandası yapmak, örgüt üyeliği ve yöneticiliğine denk düşen maddelerden yargılandığımızı inkâr etmiyor!
Esasında bunun böyle olduğunu Başbakan Erdoğan da Adalet Bakanı Sadullah Ergin de, AKP hükümet sözcüleri de çok iyi biliyorlar.
Fakat gerçekleri karartabilmek, gizlemek için bilmezden geliyorlar.
Ayrıca TMY yürürlükte olduğu sürece, bu coğrafyada yaşayan herkesin bir gün kendini Terörle Mücadele Şubesi’nde gözaltında, savcılıkta ve hapishanede bulabileceğinin de farkındalar.
Bu nedenle tutuklu gazeteciler meselesinde Başbakan Erdoğan'ın ve hükümetin tutuklu gazetecilerle ilgili kullandığı demagojiyi ellerinden almak gerekir.
Bu türden ucuz saldırılarla Türkiye’de tutuklu gazeteciler sorununu karartmalarına, çarpıtmalarına müsaade etmemek gerekir.
Yedi yıldır tutuklu yargılanan bir gazeteci olarak Erdoğan’a da, hükümetine de hodri meydan diyorum!
Türkiye’de TMŞ polislerinin, savcıların ve mahkemelerin nasıl çalıştığını kendileri de dâhil olmak üzere hepimiz çok iyi biliyoruz.
Yargının bağımsız olması gerektiği doğrusu sadece yargı kendilerine dokunmaya kalktığında akıllarına geliyor.
Ve biz tutuklu gazetecilerle ilgili yaptıkları her açıklamanın yargıya müdahale etmek, direktif vermek demek olduğunu en iyi bilebilecek olanların en başında da Başbakan Erdoğan geliyor.
Buyursunlar yargılandığım dava dosyası üzerinde gazeteci olmadığım iddialarını kanıtlasınlar.
Gözaltına alındığım 8 Eylül 2006 tarihi öncesinde gazetecilik/radyoculuk yapmadığımı ispatlasınlar!
TMŞ polislerinin hazırladığı beşinci sınıf kâğıt parçalarına adımı soyadımı yazmak suretiyle nasıl “delil” imal ettiklerine…
Savcının da bu kâğıt parçalarına dayanarak beni/bizleri nasıl yasadışı örgüt üyesi, yöneticisi ilan edip, ardından da “…1 Haziran 2005 tarihi itibariyle örgüt üyelerinin işlediği tüm suçlardan TCK’nun 314/3 maddesi yollamasıyla TCK’nun 220/5 maddesi uyarınca asli fail gibi sorumlu olduğu”m iddiasıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle yargılandığıma… Yedi yıldır özel yetkili 10. ACM heyetince de, her duruşmada kopyala yapıştır yöntemiyle nasıl “tutukluluğu”mun “devamı”na karar verildiğine baksınlar.
Ve ondan sonra konuşsunlar!
* * *
28 Şubat, 2013 Perşembe günü biz tutuklu gazetecilerle ilgili rapor hazırlayan CHP Milletvekilleri Veli Ağbaba ve Özgür Özel ziyaretimize geldiler.
Görüşmede milletvekillerine de AKP Hükümeti’nin tutuklu gazetecilerle ilgili başvurdukları demagojinin teşhir edilmesi gerektiğini söyledim.
Bunun da TMY’ye karşı mücadeleyle sağlanacağını ifade ettim.
Ve bir de,12 Mart 2013 Salı günü saat 10.00’da Çağlayan Adliyesi’nde 10. ACM’de görülecek duruşmama davet ettim.
Davetim siz bianet okurları, meslektaşlarım, gazeteci meslek örgütleri ve benimle dayanışmak isteyen herkes için geçerli…
Tutsaklığımın 7. yılından günleri tüketmekte olduğum bu süreçte sizleri yanımda görmek beni çok mutlu edecektir.
12 Mart 2013 Salı sabahı, saat 10.00’da Çağlayan Adliyesi 10. ACM’de sizleri bekliyor olacağım. *
Görüşmek dileğiyle… Teşekkürler!
* * *
Yaptığım hesaplara göre, bu mektup 8 Mart günü sizlere ulaşacak. *
8 Mart’ı yaratanları ve bayrağı bugünlere taşıyanları, özgürlük mücadelesinde yitirdiğimiz tüm kadınları seviyle ve minnetle anıyor; tüm kadınların 8 Mart’ını kutluyorum!
Kadın arkadaşlar; katılacağınız tüm toplantı, sokak gösterisi ve mitinglerde bizi tutsak kadınların da sesi olmanızı, bizim yerimize de slogan atmanızı talep ediyorum.
Başarılı dileklerimle, hepinizi sevgiyle kucaklıyor öpüyorum. (FE/HK)
* Füsun Erdoğan, 2 Mart 2013, Gebze Kadın Hapishanesi.
* Füsun Erdoğan'ın mektubu tahmin ettiği tarihten geç elimize ulaştı, duruşma yapıldı, ve yine Füsun tahliye edilmedi.