Doksanlı yıllarda böyle işlerin mutfağında biri olarak "Barış İçin Bir Milyon İmza Kampanyası" hakkında bir yazı yazmam istenince sadece kampanyayı anlatmanın yetmeyeceğini, politik açıdan olayın geçtiği yer ve zamanın bilinmesinin önemli olduğunu düşündüm. Bu bakımdan -yazıyı biraz uzatmak pahasına- birkaç önemli durumun altını çizmekte yarar var.
Devletin savaşı “savaş kurallarını” bile hiçe sayarak sürdürdüğü ve batısıyla doğusuyla hemen her yerde günlük hayata da doğrudan yansıdığı yıllardı.
Faili meçhuller, Meclis'ten cezaevlerine götürülen milletvekilleri, suikastlerle öldürülen işadamları, sürekli baskı ve devlet terörü altındaki gazete ve gazeteciler, savaş zamanı çocukları…
Ve bütün bu günahları, ayıpları örtmek için devlet eliyle körüklenen milliyetçilik, yanlı televizyon haberlerinin eksilmeyen konularıydı.
Kürt Özgürlük Hareketi, savaşın bir tarafı olmanın yanında topluma da kendini anlatmaya çalışıyordu. Bir yanda tüm gücü ve imkanlarıyla devlet olunca bunun imkanlarını zorlamak da iğneyle kuyu kazmaktan büyük bir iş oluyordu.
Solun, darbe sonrası yıllardan sonra toparlanmaya çalıştığı yıllardı. Kimi ‘birlik partileri’ süreciyle yenilenerek ve birleşerek büyümeye çalışırken, kimi yeni, kimi bilinen partiler de ardı ardına kuruluyordu.
Kadın hareketi hiç ara vermeden sürdürdüğü çalışmalarla pozitif ayrımcılık, kota gibi konularla yol almış ve bu yeni oluşumlar içinde de kimliği ve bakış açısıyla aktif yer alıyordu.
Sivil toplumun canlanışına da tanık olunan yıllar olduğunu, gereğinde parlayıp sönen “yurttaş girişimi” gibi yeni politik öznelerden söz edilmeye başlandığını da ekleyelim. Örneğin “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemi bunun en çarpıcı örneklerindendir.
Durumu anlatabilmek için herbiri ayrı yazılara konu olabilecek bu meselelere değinmek gerekti.
Görev
İşte böyle bir siyasal durumun değerlendirildiği o zamanki partim Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Parti Meclisi'nde gereği için Merkez Yürütme Kurulu'na (MYK) bazı görevler verildi.
MYK’nın ilk toplantısında da yeni bir deneyim olan “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemi için gereken metinlerin hazırlanması dahil herşey için bir yurttaş girişimi olarak kapsayıcı bir çaba gösterilmesi benimsendi.
Bunun pratikteki anlamı çok görüşme, konuşma, yaratıcılığı teşvik, herkesin kendini önemli hissetmesi, çok toplantı demekti.
Meslek odaları, sendikalar, yöre dernekleri, kanaat önderleri ne varsa görüşmeler yapıldı. Kurulan yeni ilişkiler pek de kolay ulaşamayacağımız iş çevrelerini, aydınları, sanatçıları da katıyordu. Kimse kimseye partisini sormadan anlaşıyordu. Çünkü amaç ortaktı ve çok özlenen barıştı.
97 yazı
Doksanyedi yazı “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eyleminin etkisi ve sonlanışına ilişkin tartışmalar ve "Barış İçin Bir Milyon İmza Kampanyası” eylemine hazırlıkla geçti.
Kampanya, 8 Ekim'de Mecidiyeköy Kültür Merkezi’nde geniş ve renkli bir katılımla başladı. İş insanları, aydınlar ve sanatçıların da olduğu 300 kişinin imzasıyla yola çıkıldı. Sözcülük de Eşber Yağmurdereli’ye verildi.
Bundan sonrası, yapılan bu merkezi işlerin ülkenin her yanında, yerellerde de yapıldığı, gerektikçe gidilen gelinen, işe uygun örgütlenilen aylardır. Bastırılan imza formları hemen dağıtıma girdi.
Konu sadece imza toplamak olmadığı için herkesin kendi gerekçesini de anlattığı, barışın ve demokrasinin tartışıldığı nitelikli toplantılar yapıldı. Toplantılar, amaç tanışmalar, paylaşmalar, tartışmalar, empati, gibi gereken şeylerin yaşanmaya başlanması olduğu için verimli ve güler yüzlüydü. Böyle şeylerin özellikle metropol dışı yerlerde farklı bir büyüsü oluyor.
İmza topladığı için işine son verilen, polise kaptırılan imza formları gibi olaylar da yaşandığı tahmin edilecektir. Aslında böyle deneyimlerin de birleştirici, anlatıcı rolü olduğu yaşanarak görülmüş oldu.
İmzalar Meclis'te
Ezberleri bozmaya çalışan bu kampanya aynı yılın mayıs ayında toplanan imzaların meclise götürülmesiyle sonuçlandı.
1 milyon imzalı bir dilekçe Meclis Başkanvekili Uluç Gürkan'a sözcümüz Avukat Eşber Yağmurdereli tarafından verilirken Anayasa'dan gelen bir hakkın kullanıldığı, toplumun değişik kesimlerinden destek gördüğü, imzaların takipçisi olunacağı da vurgulandı. Böyle şeylerde hep olduğu gibi sözler de alındı.
Kısaca anlatmaya çalışıyorum ama insanların oturdukları yerden destek sunabildiği bu kampanyanın çorbada tuz kadar katkısı olmuş mudur bilmem. Bu coğrafyada adil bir barış için savaşıldığını, ölündüğünü, insanın insana yapamayacağı sanılan her şeyin yaşandığını unutmayalım.
Bir de unuttuğum olur korkusuyla o yakın tarihin unutulmayacak, kimini kaybettiğimiz barış savaşçılarının isimlerini yazmamaya özen gösterdim.
Bugün
İmzaya açılan kısa metne şimdi baktığımda gündem olmak, kapsayıcılık gibi gerekçelerle açıklanabilecek bir naiflik olduğunu görüyorum. Kendi zamanı için biraz inat, biraz cesaret olduğunu da biliyorum. En iyisi deneyim olarak yararlanalım ve işin kendisini meraklı tarihçilere bırakalım.
Bugün gelinen nokta böyle işler için daha çok imkan sunuyor. Sadece vicdanlara seslenmek değil ortak akıl oluşturmaya da katkı için daha çok şey yapılabileceğini hatta bunun gerekli olduğunu görüyorum.
Adil bir barış içinde bir arada yaşama, yılların zihniyetinin değişmesi, gerekli kültürel yapı için de çalışmayı gerektiriyor. Bence ‘olmazsa olmaz’ yasal düzenlemelerden sonra da sürecek ama artık keyifli bir çaba olacaktır.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) olduğu için işlerin bu yanıyla ilgili de iyimserim.
Böyle konularda çok daha kapsayıcı ve sonuç alıcı olacağını umuyorum. HDK, Halkların Demokratik Partisi'ni (HDP) kurduktan sonra adı ne olur bilmem ama adil bir barış için mücadele tarihini toplayacak, yakın tarihi de sözlü tarih çalışmalarıyla ortaya çıkaracak bir tür tarih vakfı da kurabilir.
Amacı, yöntemi gerektiği gibi tanımlanmış kültür merkezi hatta belki akademi kurabilir. Umudum olduğu için bunların bir tek benim aklıma gelmediğine de inanıyorum. (NA/BA)