Üç gündür 90'lara geri döndük. Aslında, kandırmayalım kendimizi, sadece üç gündür değil, AKP Hükümetinin açılım politikasının başından beri her gün, 90'ları aratmayan çok ağır günler yaşıyoruz. Her gün birileri ölüyor, Türkler, Kürtler, Lazlar, Çerkesler...
Gencecik erkekler, daha belki aşık olamadan, sevgilileriyle kavga edemeden, ilk işlerine girip, kovulamadan ya da belki istifa edemeden, parasızlıkla nasıl başa çıkacaklarını bilemeden, kendi dillerinde türküler söylemenin keyfine varamadan, annelerine, babalarına kendi dillerinde, özgürce mektuplar yazamadan ölüyorlar. Asker ya da gerilla, fark etmiyor. Aynı yaşlarda çocuklar, bu toprakların dağlarında birbirlerini vuruyorlar. Neden olduğunu bilmeden...
Anneler ve babalar ağlıyorlar. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu "artık babalar da ağlıyor" demiş, yanılıyor pek tabi. Anneler ve babalar bu ülkede en az 30 yıldır ağlıyor. Anneler daha çok, babalar daha az ağlıyor değil. Meseleyi neden kutlandığı anlaşılamayan Babalar Günü'ne çekip popülist diller kurmak ise iyice ucuz. Ucuzdan da beter, acı. Bu laf, Pazar günkü bütün gazetelere... Zira, kuvvetle muhtemel ki, gazetelerin ve gazete eklerinin haftalardır pompaladığı Babalar Günü ve manasız Babalar Günü alışverişleri, o cenazelerin gittiği yoksul evlerde pek bir şey ifade etmiyor.
Zaten bütün mesele de burada düğümlenmiyor mu? Bu savaş kimleri öldürüyor? Benim yanıtım net; bu savaş bu toprakların yoksul halklarını öldürüyor. Kimlik tanımıyor ama sınıf tanıyor. Cenazelerin gittiği evlerden yoksul feryatlar yükseliyor hep.
O cenazelere en janti takımlarıyla katılan askeri ve mülki erkanın yanında hep bir eğreti duruyor cenaze sahipleri. Evdeki en temiz, en güzel kıyafetler, hep biraz eskimiş oluyor, belli ki uzun zaman önce, belki bir düğün için alınmış kıyafetler giyiliyor, giyilmiyor da hatta, birileri o kıyafetleri giydiriyor muhtemelen adlarını söylemeye mecali olmayan annelere, babalara...
Yoksulların öldüğü bir savaş bu. Çoğu savaş gibi. Önce yoksulları, kadınları ve çocukları vuruyor. Ondandır ki bizden uzak bir savaş. Sadece her akşam haberlerde adlarını duyduğumuz, Yozgatlı, Çorumlu, Sivaslı, Dersimli, Vanlı olduklarını bildiğimiz ama haklarında başka bir şey bilmediğimiz genç erkeklerin öldüğü bir savaş.
Üstelik ölenlerin yarısının adını bile bilmiyoruz. Onlar haneye savaş ganimeti "teröristler" olarak yazılıyor. Oysa onların da bir hayatları, aileleri, sevgilileri var kuvvetle muhtemel. Onlar da tıpkı yaşdaşları genç askerler gibi hayaller kuruyorlar. Tıpkı televizyonlarda okunan son mektuplar gibi mektuplar yazıyorlar ailelerine ya da yazamıyorlar bile. Hiç bilmiyoruz onları. Savaşın bile kuralları olur dedirtecek kadar kuralsız bir savaş çünkü bu.
Artık bunu kabul etmeme, daha yüksek ses çıkartma, barış için bütün olasılıkları koşulsuz şartsız konuşma zamanı. Artık bir oğlumuzu daha kaybetmemek için hep birlikte ses çıkartma zamanı. Artık yeter!
Bu ülkenin vergi veren, bu topraklarda yaşama inadını sürdüren sıradan bir yurttaşı olarak, devletten bunu isteme hakkım var. Bu devlet yurttaşlarına eşit haklar sağlamalı ve bir tek tabutun daha gelmemesi için elinden gelen neyse yapmalı.
Devletin elinden "Türkiye Türklerindir" gazetesinin genel yayın yönetmeniyle siperde fotoğraf çektirmekten daha iyisinin geleceğine inanmak istiyorum.
Doksanların kamuflajlı gazeteciler dönemine geri gitmeyi reddediyorum, devletin toplumu her geçen gün daha fazla militarize etmesine itiraz ediyorum. Yeter! Gerçekten yeter!
Devletin 30 yıldır süren bu savaşı durdurmak için atacağı hiç bir adım benim için teslim olmak, oyuna gelmek, kaybetmek anlamına gelmiyor. Tam tersine, her yurttaşına eşit davranacak bir devlet umudunun yeşermesi anlamına geliyor.
Bu umut için de taviz dedikleri adımlar atmaları gerekiyorsa, atsınlar, bir vatandaş olarak bunu talep etme hakkım var ve ediyorum.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın önceki gün Kürtlere yönelik yaptığı çağrıyı genişletmek gerekiyor. Vicdani ret bir insan hakkıdır ve uygulanmalıdır. Ağustos ayında, askere gitmesi gereken binlerce genç erkekten, 300 tanesi bile çıkıp, vicdani reddini açıklasa, sonraki sabah başka bir Türkiye'ye uyanırız, emin olun! (ÇM/EÖ)