Hayal kurmaktan vazgeçmeyen bir yetişkin olarak, üç boyut katılmış Tim Burton yapımı Alice Harikalar Diyarında filmini büyük bir heyecanla bekliyordum. Çocukluğumda çizgi romanlarda rastladığım Alice'le birlikte beyaz tavşanı takip edip, o delikten düşüp, harikalar diyarında kafa karıştırıcı ve hayret verici yolculuklara defalarca çıktım. Sadece bir çocuk masalından ibaret olmayan Alice'i yaşım büyüdükçe daha iyi anladım. Harikalar diyarı gündelik yaşamın rutinin kırıldığı ve imkansızın olasılığa dönüştüğü her yerde vardı. Zamanı durdurup evrene daha yakından bakmanın gerekliliğini ve farklı dünyaların olanaklılığını anlatmaktadır Alice'in yolculuğu.
Alice bugün 155 yaşında. Lewis Carroll 1865 yılında bu hikayeyi yazdı. Bugüne kadar farklı versiyonlarıyla filme alındı. Ancak Tim Burton bu versiyonların hiç birini tatmin edici bulmadığı için Alice Harikalar Diyarında masalına kendi yorumunu katarak onu beyazperdeye aktarmak istemiş. Tim Burton'u tanıyanlar bilirler; filmlerinin bir çoğunda benzer izlere rastlanır. Viktorya İngilteresi'nin kasvetli mekanlarında, karanlıklar içinden çıkan renkli gölgeler şiirsel bir dille, gizemlerini koruyarak bireysel hikayelerini anlatırlar. Vazgeçemediği oyuncu Johnny Depp ve eşi Helena Bonham Carter'a birçok filminde rastlarız. Bu filmde Johnny Depp'i turuncu saçları ve koca yeşil gözleriyle Alice'e yol gösteren Şapkacı, Helena Bonham Carter 'ı ise yer altı diyarına korku salan koca kafalı Kırmızı Kraliçe rolünde izliyoruz. Filmdeki bütün karakterler ve mekanlar biçim olarak Tim Burton imzasını taşıyor. Ancak içeriğe yakından baktığımızda anarşist ve hayalperest Alice ruhunun kaybolduğunu, onun yerine daha conformist bir Disney ruhunun filme hakim olduğunu görüyorum.
Alice bu filmde 9 değil 19 yaşında evlilik çağına gelmiş bir genç kız. Küçük bir çocukken gittiği harikalar diyarını bir rüya zannediyor. Beyaz tavşana tekrar rastlayıp peşinden yeraltı diyarına sürüklendiği gün, aslında onun için tertiplenmiş, kendisinin haberi olmadığı bir nişan partisi.Çirkin ve şapşal koca adayı karşısındaki afallamışlığı, beyaz tavşanı gördüğü andan itibaren yerini eskiden kalma bir meraka bırakıyor ve Alice kalabalıktan sıyrılıp kendini delikten aşağı bırakıyor.
Toplumun ona dayattığı sıkıcı kurallara isyan niteliğindeki bir kaçış bu. Ama asıl önemli olan, Alice'in o delikte ne yaptığı. Görsel olarak hiçbir zahmetten kaçınılmamış yeraltı diyarında Alice bütün eylemsizliğiyle ilerliyor. Alice'in pasifliğini Şapkacı'nın (Johnny Depp) şatafatlı görünümü ve göz alıcı hareketleri bastırıyor. Alice'in öne çıkan bir karakteri yok. Kendine hep güçlü ve farklı bir baba figürünü örnek alıyor ve onun gibi imkansızı başarabileceğini söylüyor.
Aslında Alice, Kırmızı Kraliçe'yi yenme ve Beyaz Kraliçe'yi kurtarma operasyonunun bir askeri gibi davranıyor. Yeraltı diyarındaki düzeni sorgulamadan iktidara hizmet ediyor. Alice'in kendisi harikalıkların aynası olması gerekirken, harikalıklar, Alice'in dışardan izlediği üç boyutlu bir olaylar silsilesine dönüşüyor. Dikkatimiz Alice'in harikalıklarına değil, büyüyen renkli mantarlara, kelebeklere, ve Şapkacı'nın vintage şapkasına kayıyor. Alice kehanette ön görüldüğü gibi, Kırmızı Kraliçe'nin kahramanı olan canavarı öldürdükten sonra ne değişiyor? Bu kadar olaydan sonra ancak çirkin ve ukala koca adayına hayır deme cesaretinde bulunuyor. "Ben artık oldum" edasıyla nişan partisindeki herkese bir çift laf ediyor ve iş hayatına atılıyor. Yeraltı diyarına yaptığı bu harika yolculuk Alice'in zihnini açmış olacak ki, değme kapitalistleri aratmayacak bir çeviklikle, ticaret yollarını Çin'e kadar uzatma fikrini ortaya atıyor. Daha sonra Çin'e gitmek üzere bindiği ticari gemide harikalar diyarını hatırlayarak zafer sarhoşu bir gülücük atıyor.Bu yönleriyle Alice eski hayranlarını hayal kırıklığına uğratıyor. Alice'in kurtardığı iyilik sembolü Beyaz Kraliçe'nin (Anne Hathaway) yapmacık hareketleri filmdeki olmamışlığı doğruluyor. "Hiçbir canlıyı öldürmemeye yemin ettim" deyip öldürme işini Alice'e vermesi, çıt kırıldım hareketleri, "neden ki" diye insana sordurtuyor. Bütün bu mizanseni Türkçe seslendirilmiş bir şekilde izlemeye mahkum olmamız, büyünün bozulmasına tuz biber ekiyor. Bütün bunlara rağmen, Alice Harikalar Diyarında, görsel açıdan muhteşem ama yüzeysel bir yolculuğa razı olanlar için gidilmesi gereken bir film.