Millet olarak, Kemal Sunal’ın halk kahramanlığından Recep İvedik’in dillere destan ülke sınırlarını aşan popülerliğine terfi ettiğimiz bugünlerde birçok orta ve üst sınıf mensubu aynı sorunun cevabını arıyor. Neden milyonlarca insan Recep İvedik gibi “kaba saba, küfürbaz, sakil görünen bir karakter"e gülüyor? Bu karakter kitleleri etkileme gücünü nerden alıyor?
Akademisyenler, gazeteciler, kamuoyu liderleri, sanatçılar bu konuda fikir beyan ededursun, Recep İvedik dili, okul koridorlarında yapılan taklitlere, arkadaş sohbetlerine, kısacası gündelik konuşma diline yerleşti bile. Recep İvedik’e karşı olanların büyük bir kısmı, onu toplumu yozlaştıran, terbiyesizleştiren, zekâdan ve incelikten mahrum bırakan bir mizah anlayışının mimarı olarak görüyor. Ancak bu öznel yaklaşımlar ve ahlakçı, hijyenik eleştiriler, olaya gerçekçi açıklamalar getirmek şöyle dursun, kişiyi içinde yaşadığımız topluma küsmekten öteye götürmüyor. Bunun yerine Recep İvedik’i var eden koşulları anlamaya çalışırsak daha gerçekçi açıklamalar getirebiliriz.
Recep İvedik ne kadar çığır açan yeni bir karakter gibi görünse de, aslında onun ataları 1990’lı yılların başında mizah dergilerinden fırlayan “Maganda” tiplemesidir. Ayşe Öncü’nün “İstanbullular ve Ötekiler” başlıklı makalesindeki tanımlamasında "maganda", mizah dergilerinin başlangıçta söz dışı kodlarla çizdiği, kaba kuvvete yaslanan, cinsel iştahı hiç dinmek bilmez, içine girdiği toplumsal çevrelerin kültürel ortamını zehirleyen ve kirleten bir tiptir. Bu tanım Recep İvedik’in elit partilerde estirdiği Sincan havasını, kendi deyimiyle tekme tokat önüne gelene dalmasını hatırlatıyor. O dönemin mizah dergilerindeki kıllı, göbekli, pis, saldırgan maganda karikatürüyle bugünün Recep İvedik’ini karşılaştırdığımızda büyük farklar göremiyoruz.
Ancak 90’ların maganda tiplemesi, dışlamak, dalga geçmek için var edilmiş, birçok olumsuzluğu bünyesinde barındıran, taklit edilmek istenmeyen “öteki”dir. Ne kadar dönemin ışıltılı atmosferine verilmiş bir cevap da olsa, mizah dergisi okuyucusu mevcut kültürel söylem içindeki hiyerarşide kendini hep üstte gördü. O yılların şehirli seçkinleri de, göçmenleri, büyük şehirleri istila eden magandalar olarak işaretleyerek onlarla aralarına sınır çizmiş oldular.
Köyden kente göç ile başlayan şehirli seçkinlerin ve sonradan görmelerin iktidar mücadelesi arabesk kültürünü, maganda söylemini, halk vatandaş ayrımını doğurdu. Birbirini dışlamaya yönelik bu kültürel savaş, 2000’li yıllarla beraber göçmen, şehirli ayrımının bulanıklaşması, saf, elit ve bayağı, arabesk beğenilerin birbirine karışmasıyla, kısmen anlamını yitirdi. Böylece, orta sınıf tarafından olumsuz olarak tanımlanan maganda, Recep İvedik ile en azından bazı yönleriyle özenilen, beğenilen, taklit edilen bir karaktere dönüştü. Recep, kendine yabancılaşmış elit çevrelerin maskelerini düşürerek o dünyaya ait olamayanlara bir alternatif sunuyor, patronlara meydan okuyarak, aklından geçeni pat diye söyleyerek gündelik hayatta yaptığımız rolleri deşifre ediyor ve böylece tüm olumsuz özelliklerine rağmen sevilen bir karakter haline geliyor.
Recep İvedik, 90’lı yılların "maganda"sından farklı olarak bir kahraman gibi sunuluyor. Böylece kentteki sonradan görmenin evrimleşmiş varlığı ve istilası Recep ile haklı çıkartılıyor. Göçmen kendi meşrebiyle şehirliye dönüşüyor, onların şehirde doğan çocukları sonradan görme yaftasını kabul etmiyorlar ama tamamen şehirli de olamıyorlar. Küreselleşen dünyayla, teknolojiyle, trendlerle, ekonomiyle yakından ilişkili kültürel söylem içinde, arabesk elektronik müzikle harmanlanarak çalınıyor boğaza nazır turistik gece kulüplerinde. Şehirli seçkinlere de bu ortama ayak uydurmak kalıyor.(DŞ/EÜ)