Geçtiğimiz günlerde Ermeni soykırımının 101. yılı nedeniyle Meclis kürsüsünde konuşma yapan HDP İstanbul milletvekili Garo Paylan “Osmanlı Meclisi Mebusan’ın da görev alıp 1915’te tutuklanan ve katledilen Ermeni vekiller 101 yıl sonra yeniden Meclis'te” diyerek yanında getirdiği Ermeni vekillerin fotoğraflarını meclis kürsüsünden gösterecek, sonrada o fotoğrafları meclis koltuklarının üzerine bırakacaktı.
Konuşmasında Meclis araştırması da isteyen Paylan, Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında, 1908-1915 yılları arasında mebusluk yapmış olan, Nisan-Mayıs 1915’te gözaltına alınarak, değişik zaman ve yerlerde öldürülen Krikor Zohrab, Ohannes Vartkes Serengülyan, Nazaret Dağavaryan, Garabed Paşayan, Onnik Tertsakyan [Arşak Vramyan], Isdepan Çıracıyan ve ayrıca idam edilen mebus Hampartzum Boyacıyan’ın (Büyük Murad) öldürülmelerinin nasıl ve kimlerin emriyle gerçekleştiğinin araştırılması, naaşlarının nerede bulunduğunun tespit edilmesi, usulüne uygun defnedilebilmesi ve bu çerçevede, Meclis çatısı altında çalışmış mebusların iade-i itibarlarının sağlanması amacıyla TBMM Başkanlığına bir araştırma önergesi sunduğunu anlatacaktı.
Başta AKP’li vekiller olmak üzere bütün partilere mensup milletvekillerin bilmediği bir sürece meclis kürsüsünden çok kuvvetli bir projektör tutan Paylan, unutturulan ve yok sayılan bir tarihsel gerçekliğinde kapısını aralamış oldu.
Bu konuşmadan kısa bir süre sonra Paylan’ı, HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarını kaldırarak onları yargı süreci bahanesiyle parlamentodan tasfiye etmeyi amaçlayan fezleke operasyonunun görüşüldüğü komisyon toplantısında gördük. AKP’li vekiller, birkaç gün önce HDP vekili Ferhat Encü’ye nefret duygularıyla nasıl saldırıyorlarsa, aynı azgınlıkla fezlekelerin görüşüleceği komisyonda bulunan HDP’li vekillere saldırıyorlardı. Garo Paylan bir yandan kendini kollarken bir yandan da araya girerek arkadaşlarını saldırılardan korumaya, ortalığı yatıştırmaya çalışıyordu.
Neredeyse 107 yıl sonra Ermeni bir vekil, daha birkaç gün önce meclis kürsüsünde adını andığı bir başka Ermeni vekilin Osmanlı Meclis-i Mebusan’ın da karşılaştığı durumun aynısını yaşıyordu!
Ne olmuştu 107 yıl önce?
Yıl 1909, aylardan Mayıs’ın 14/27’si idi. 1908’de ilan edilen 2. Meşrutiyet sonrası Osmanlı Meclisi'nde vekiller grevlerin ve işçi kuruluşların teşkili ile ilgili yasa teklifini tartışıyorlar, sendikaların ve meslek birliklerinin kuruluş esasları üzerine genel görüşme sürdürüyorlardı.
Kürsüde konuşan Adana vekili Hampartzum Boyacıyan (Büyük Murad), işçi sınıfının hayat şartlarına karşı direnebilmesi için örgütlere duyulan ihtiyaca vurgu yapıyor, sendikaların çalışanlar için ne kadar gerekli olduğunu anlatıyordu.
Murad konuşmasında, “Bizim aramızda ırk, din ve milliyet mücadelesi vardır. Ve biz bunu engelleyemedik. Hâlbuki işçi sendikaları kurulduğunda, işçilerin sınıf kardeşliği duygusu onların arasında yayılacak ve Osmanlılar arasında din ayrımı, bağnazlık ve kavgalar son bulacaktır. Sayın bakan zannetmeyiniz ki işçilerin hak mücadelesi yüzünden kötü durumlara düşeriz. Bizler hepimiz 5 bin yoksul yurttaşı temsil ediyoruz” diyecek ama bu konuşma üzerine Meclis karışacak, sataşmalar, kürsüye doğru yürümeler ve kargaşa çıkacaktı.
Meclis başkanının ortalığı yatıştırması üzerine Boyacıyan konuşmasına “İzin verin bazı açıklamalar yapayım, hayat şartlarının nasıl pahalandığının farkında değil misiniz? Ekmek 40 parayken işçiye 5 kuruş veriyordunuz şimdi ekmek 60 para işçiye aynı parayı mı vereceksiniz? Siz işçilerin sendika kurmasına, kendini haklarını savunmasına yasak koymak istiyor ve ısrarla onları anlamak istemiyorsunuz” diyerek konuşmasına devam edecekti.
Genel görüşmede tartışmanın kitlendiği nokta, sendika ya da işçi birliği kurmak için Şurayı Devlet’ten (dönemin Yargıtay’ı) izin alma zorunluluğu getirilmek istenmesiydi. Kanun tasarısında 17. Madde de ifadesini bulan bu anlayışa Boyacıyan itiraz ediyor ve tasarıdan çıkartılmasını istiyordu. Boyacıyan o tarihte konuşmasını güçlükle tamamlayabilmişti. Bu tartışmadan yaklaşık 1 yıl sonra yine bir Meclis oturumunda bu kez konu kadın ve çocuk işçilerinin çalışma hayatındaki yeri ve korunmasına ilişkin kanun teklifiydi. Sendikaların özgürce faaliyet sürdürebilmesi de tartışma konularından birisiydi.
Söz alan Murad, “Geçen gün Selanik seyahatimde gördüm ki, Türk, Ermeni, Rum, Yahudi, Bulgar ve hatta Kürt işçiler birlikte el ele vererek bir işçi birliği kurmuşlar. Bu birlikte çok çeşitli etnik unsura mensup Osmanlı uyum içinde idi. Fakat hükümet bu birliği lav etti ve faaliyetini yasakladı. Kavala’ da bir benzeri kurulan işçi birliğini de yasaklamış, biz bir yandan çeşitli Osmanlı unsurlarının birliğini istiyoruz bir yandan da onları neden kapatıyoruz” diye serzenişte bulunacaktı.
Murad aynı konuşmasında Bursa’da ki yün atölyelerinde sağlıksız koşullarda çalışan 6 yaş civarındaki erkek ve kız çocuklarının durumuna da dikkat çekerek, “6 yaşındaki çocuklar günde 10-12 saat çalıştırılmaktadır. Niçin kendilerine bu koşulları reva gören ve baskı yapan patronlarına karşı onları korumuyor, işçilerin birleşmelerine ve sendika kurmalarına hak tanımıyorsunuz” diye sürdürecekti.
Ama esas kargaşa arazi vergisinin Meclis'te tartışılması sırasında yaşandı. Üç Ermeni vekil, Zohrap, Vartkes ve Boyacıyan arazi vergisinin hakkaniyetli bir sistemle tahsil edilmediği görüşündeydiler. Bu konu Meclis içinde ve kamuoyunda büyük tartışmalara neden oluyordu. Toprak sahiplerinin topraklarının büyüklüğü ve gelirlerine göre vergi alınmasını savunan (Boyacıyan) Murad ve arkadaşlarının bu önerisine maliye bakanı Cavit Bey, İttihat ve Terakki’nin Meclis başkanı Ali Bey ve Suriye vekili büyük toprak sahibi Şefik el Müheyyet itiraz ediyorlardı. Bu itiraz Meclis'ten de ciddi bir destekte görüyordu.
Arazi vergisinin hakkaniyetli alınması fikrini savunan Murad’a itiraz edenler vekiller, bu fikirlerin Avrupa’dan ithal edilmiş komünist düşünceler olduğunu ve Osmanlı İmparatorluğunun yabancı ideolojilerle idare edilemeyeceğini ifade ettiler. Kürsüde konuşan Murad’ın (Boyacıyan) üzerine yürünmesi üzerine Vartkez bu vekillere “Mütegallibeler” diye bağırınca ortalık karışacak, Meclis’te başlayan itiş kakıştan Ermeni vekiller ve Bulgar Vlahof dayak yemekten zor kurtulacaklardı.
O dönemde “işçi sınıfının çıkarların savunan mebuslar grubu” olarak bilinen Murad, Vartkez, Vahan ve Vlahof’u, İttihat ve Terakki’nin sözcüsü Tanin gazetesi hedef göstererek, “Mecliste komünistler propaganda yapıyor” başlığı ile çıkmıştı.
Tanin bu dört vekili “batıdan gelen yabancı bir ideolojiden ilham alarak milletin ve halkın arasında dehşet yaratarak zararlı işler yapmakla” itham edecekti.
Aradan 100 yıldan fazla bir zaman geçti. Tarihe bakarken “Biz en başında o Ermeni’yi dövdürtmeyecektik” hikâyesi her yerde karşımıza çıkmaya devam ediyor… (KA/HK)
Kaynak: Dr. Yeğig Cerecyan, Büyük Murad- Hampartzum Boyacıyan, Arslan Yürekliler Yayınları No.1, 2016, Erivan.
Fotoğraf: 1908 Sonrası Meclis-i Mebusan