Fotoğraf: Evrim Kepenek/bianet, video: Kıvılcım Akay
- · 2021/2022’de dünya genelinde kadın hakları tehlikeli bir biçimde saldırı altında.
- · Hukuki güvenceleri kaldırıldığı bir dönemde kadın insan hakları savunucuları benzersiz bir risk altında.
- · Kadınların ve kız çocuklarının haklarının korunması ve geliştirilmesinin yanı sıra kadın insan hakları savunucularının desteklenmesi, Covid-19’dan toparlanma süreci dahil pek çok açıdan hayati önem taşıyor.
- · Devletler geriye gidişi durdurmak için kararlı adımlar atmalı ve kadınların ve kız çocukların haklarını korumalı.
Uluslararası Af Örgütü Dünya Kadınlar Günü’nde yaptığı açıklamada, son bir yılda dünya genelinde insan hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğini hedef alan feci saldırıların kadınlara ve kız çocuklara yönelik korumaları zayıflattığını ve tehditleri artırdığını belirtti. Af Örgütü, kadınların ve kız çocukların insan haklarındaki tahribatı tersine çevirmek adına cesur adımlar atılması için çağrı yaptı.
"Karşı durmak zorundayız"
Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard açıklamasında, şöyle dedi:
“2021’de ve 2022’nin ilk aylarında meydana gelen olaylar, milyonlarca kadının ve kız çocuğun haklarını ve onurunu çiğneyen bir kumpasa dönüştü. Dünyanın krizleri herkesi adilane etkilemediği gibi eşit de etkilemiyor. Kadınların ve kız çocukların hakları üzerindeki orantısız etkiler kapsamlı bir biçimde belgelendiği halde -düpedüz görmezden gelinmediğinde bile- ihmal edildi.
"Ancak gerçekler açık ve net. Covid-19 pandemisi, Afganistan’da kadın haklarındaki kahredici geriye gidiş, Etiyopya’da çatışmaların temel niteliği haline gelen yaygın cinsel şiddet, ABD’de kürtaj erişimine yönelik saldırılar ve Türkiye’nin toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadele konusunda çığır açıcı bir sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi ayrı ayrı haklarda yaşanan ağır bir tahribattır; peki ya hepsi bir arada düşünülürse? Kadınların ve kız çocukların onurunu hedef alan bu küresel saldırıya karşı durmak ve onu alt etmek zorundayız."
"Covid-19’la geçen son iki yıl kadınların ve kız çocukların haklarını orantısız etkiledi. Ev içi şiddet arttı, kadınların iş güvensizliği daha da kötüye gitti, cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerine erişim azaldı ve birçok ülkede kız çocukların okula kaydolma oranı düştü. Halihazırda en fazla ötekileştirilen gruplar en ağır şekilde etkilendi. Devletlerin ve yetkililerin, kadınların ve kız çocukların durumunu gerileten kararları iptal edilmelidir.
Ukrayna’daki kriz
Bu yıl Dünya Kadınlar Günü, Avrupa’daki silahlı çatışmaların dünyayı yeni bir krize sürüklediği bir döneme denk geldi. Hava saldırılarından korunmak için sığınakta doğum yapan kadınların, kucağında çocuklarıyla bombalardan kaçan kadınların, yas tutan annelerin, yetim kalan çocukların görüntüleri savaşın ve insani krizin kadınlar ve çocuklar için ne anlama geldiğini gösteriyor. Ukrayna’daki çatışmalarda mahsur kalan kadınlar ve kız çocuklar bugün Suriye’den Yemen’e, Afganistan’dan diğer ülkelere kadar tüm dünyada silahlı çatışmaların insani bedelini ödeyen diğer milyonlarca kadın ve kız çocukla aynı saflara katılıyor.
Silahların çoğalması, şiddetin tırmanması ve kamu kaynaklarının askeri harcamaları desteklemek için yeniden yönlendirilmesi sonucunda günlük yaşamın gitgide daha fazla militerleşmesi, kadınların ve kız çocukların günlük yaşamı üzerinde çok yüksek ve sürdürülemez bir bedel ortaya çıkarıyor.
Mevcut durumda, Ukrayna’da ve bölge genelinde kadınlar ve kız çocuklar bir kez daha ciddi risk altında. Uluslararası Af Örgütü daha önce Ukrayna’nın çatışmalardan etkilenen doğu bölgelerinde son yıllardaki militerleşmenin toplumsal cinsiyete dayalı şiddet oranlarında artışa ve temel hizmetlere erişimde düşüşe yol açtığını belgelemişti. Şimdi bu eğilim ülke geneline yayılıyor.
Afganistan’da kadınların haklarına yönelik geniş çaplı kısıtlamalar
Taliban Ağustos 2021’de Kabil’in kontrolünü ele geçirdiğinden beri Afganistan genelinde kadınların ve kız çocukların haklarına akıl almaz kısıtlamalar getiriyor. Kadınlara daha önce çalıştıkları iş yerlerine dönemeyecekleri ve yanlarında bir erkek olmadan kamuya açık yerlerde dolaşamayacakları söylendi.
12 yaşın üzerindeki kız çocukların eğitim görmesi yasaklandı. Kadınların toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı daha güçlü bir biçimde korunması için kusursuz olmasa da titizlikle müzakere edilen bir sistem yok edildi. Yıllarca bu sistemin etkin şekilde işlemesi için çalışan avukatlar, hakimler, sığınak çalışanları ve diğerleri şimdi bizzat saldırı riski altında.
“Taliban’ın yasaları, politikaları ve uygulamaları, Afganistan halkının uğruna on yıllarca mücadele ettiği insan hakları kazanımlarını ortadan kaldırıyor. Kadınların ülkenin dört bir yanında gerçekleştirdiği cesur protestolara rağmen Taliban, kadınların ikinci sınıf vatandaş kaldığı bir toplum kurma amacından vazgeçmedi. Dolaşımı sınırlandırılmış, eğitimden yoksun bırakılmış, iş ve gelir imkanları elinden alınmış ve toplumsal cinsiyete dayalı şiddete karşı korumasız bırakılmış olmak mı? İşte bu akıl almaz bir durumdur ve tüm sorumlular ve sessiz kalan herkes için utanç vericidir” diyen Callamard, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Tüm dünyada hükümetler, Afganistan’la ilgili dış politikalarında kadınların ve kız çocukların haklarını merkeze almalıdır. Afgan kadın hakları savunucularının izinden gitmeli ve örneğin kadınların ve kız çocukların ayrımcılığa maruz kalmaksızın eğitim, istihdam ve temel hizmetlere eşit erişimi konusunda ısrarcı olmalıdır.”
Etiyopya’da toplumsal cinsiyete dayalı şiddet
Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, son bir yıl içinde devam eden veya yayılan silahlı çatışmaların değişmez bir özelliği oldu. Uluslararası Af Örgütü, Etiyopya’da, Tigray bölgesinde Etiyopya ve Eritre güçleri tarafından, Amhara bölgesinde ise Tigray güçleri tarafından yaygın olarak cinsel şiddet eylemleri gerçekleştirildiğini raporladı. Uluslararası Af Örgütü’nün belgelediği, toplu tecavüz benzeri saldırıların büyük bir kısmı, çok sayıda fail tarafından aile üyelerinin gözleri önünde yapıldı. Bazı vakalarda bu saldırılar cinsel uzuv kesmeyi de içeriyordu veya etnik hakaretler ve tehditlerle birlikte gerçekleştirildi.
Hukuki güvenceler kaldırıldı
Son bir yıl içinde, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadele etmek için var olan, uluslararası insan hakları hukuk çerçevesi de büyük hasar gördü.
1 Temmuz 2021’de Türkiye, Avrupa’da toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadele etmek ve şiddetten hayatta kalanların haklarını güvence altına almak konusunda çığır açıcı ve kapsamlı bir çerçeve sağlayan İstanbul Sözleşmesi’nden çekildi. Karar, Türkiye’de kadınların ve kız çocukların haklarında vahim bir geriye gidişin sembolü oldu ve bölgedeki diğer birçok ülkede hak karşıtı kesimleri cesaretlendirdi.
Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hakları da saldırı altındaydı. ABD’de kürtaj haklarına yönelik topyekun bir saldırı söz konusuydu. Eyalet yönetimleri 2021’de kürtaja daha fazla kısıtlama getirdi.
Teksas’ta kürtajı neredeyse tamamen yasaklayan bir karar çıkarıldı ve çoğu kadın öncesinde gebe olduğunu bile fark etmediği halde Yüksek Mahkeme gebeliğin altıncı haftasından itibaren kürtajı yasaklayan kararın yürürlüğe girmesine izin verdi. Bu yasak, milyonlarca kişinin güvenli ve yasal kürtaja erişimini engelliyor. Haziran 2022’de Yüksek Mahkeme yasaklama kararını görüşeceği için ülke genelinde güvenli ve yasal kürtaja erişime ilişkin anayasal güvencenin geleceği de risk altında.
Kadınların ve kız çocukların haklarını ilgilendiren hukuki güvencelere yönelik benzeri saldırılar, tüm dünyada toplumsal cinsiyete dayalı şiddet vakalarında keskin bir artışın yaşandığı ve cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarını hedef alan saldırıların raporlandığı Covid-19 pandemisi sürecinde bilhassa yıkıcı oldu.
Kadın insan hakları savunucuları direnişe ve olumlu gelişmelere öncülük ediyor
Tüm bu engellere rağmen, kadın insan hakları savunucularının yorulmak bilmeyen çabaları sonuç verdi. İnsan hakları savunuculuğu, kampanyaları ve seferberliği Kolombiya, Meksika ve San Marino’da kürtaj hakları açısından önemli kazanımlar elde edilmesini sağladı. Türkiye İstanbul Sözleşmesi’nden çekilirken diğer iki ülke, Moldova ve Lihtenştayn sözleşmeyi onayladı.
Slovenya’da kadın hakları aktivistleri; Danimarka, Malta, Hırvatistan, Yunanistan, İzlanda ve İsveç’teki olumlu gelişmelerin ardından, ülkenin tecavüzü suç sayan yasalarında uluslararası standartların gözetilmesini sağlayan değişikliklerin yapılması yönünde başarılı bir mücadele verdi. Hollanda, İspanya ve İsviçre’de de benzeri yasa değişiklikleri görüşülüyor.
Kadın aktivistler ve insan hakları savunucuları Ukrayna, Polonya, Belarus, Rusya, ABD ve Afganistan dahil diğer birçok ülkede direnişin ve insan hakları protestolarının da ön saflarında yer aldı. Pek çok vakada, hayatlarına ve ailelerine yönelik tehditlere, hapsedilme riskine ve bedenlerine zarar verilmesine rağmen mücadele ettiler. Bu nedenle dünya çapında desteği hak ediyorlar.
Agnès Callamard sözlerini şöyle sonlandırdı:
“Hükümetler, kadınların ve kız çocukların haklarını korumak için neler yapılması gerektiğini gayet iyi biliyor. Bağışçılar ve yatırımcılar dahil olmak üzere hükümetleri destekleyenler, ilgili yetkililerin derhal ve kararlı bir biçimde harekete geçmesi konusunda ısrarcı olmalıdır. Hakları geriye götüren yasalar yürürlükten kaldırılmalıdır.
"Temel hizmetler sağlanmalıdır. Kadınların ve kız çocuklar eğitime ve istihdama eşit şekilde erişebilmelidir. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet kınanmalı ve şiddeti önlemeye yönelik güvenceler zayıflatılmak yerine güçlendirilmelidir. Kadın insan hakları savunucularının hedef alınmasına son verilmelidir.
"Hiçbir toplum, nüfusunun yarısından fazlasının onurunun bu şekilde tahrip edilmesinin bedelini ödeyemez ve buna katiyen müsamaha göstermemelidir. Kadınlar ve kız çocuklar için hakkaniyetli ve adil bir yönetimi başaramamanın hiçbir bahanesi olamaz.”
(EMK)