Yüz kadın, William Shakespeare, Albert Camus, Samuel Beckett ve Haldun Taner gibi yazarların tiyatro oyunlarından yüz replikle Meclis’te kadınların sahneye çıkarılmamasına karşı Kenter Tiyatrosu sahnesindeydi.
Kenter Tiyatrosu’nda bir araya gelen çoğunluğunu oyuncuların oluşturduğu farklı meslek gruplarından kadınlar yaşananları tiyatro oyunlarının replikleriyle protesto etti.
TIKLAYIN - "Afife Jale'nin Torunları Sahnede"
Kadınlar yüz replik performansının sonunda müzisyen Timuçin Gürer yönetmenliğinde perküsyon gösterisi yaptı.
Etkinliğe katılanlar arasında Zerrin Tekindor, Tilbe Saran, Sevinç Erbulak, Demet Akbağ, Hande Doğandemir, Rutkay Aziz, Gülriz Sururi, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu ve Mehmet Bilge Aslan gibi isimler de vardı.
28 Mart’ta Meclis’te Çanakkale Savaşı Anması etkinlikleri kapsamında sahnelenen tiyatro oyununda kadın oyuncuların sahnede yer almaması yönünde müdahalede bulunulmuştu.
"Sahnelerdeki cesaretimizi Afife Jale’den alıyoruz”
Performans öncesi oyuncu Tilbe Saran kısa bir konuşma yaparak “Kadınlar olarak hayatın her alanında vardık, varız, var olacağız” dedi:
“Türkiye halklarının iradesini temsil etmesi gereken meclisimizde kadına uygulanan sahne yasağını toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en cüretkar örneği olarak görüyoruz. Hiçbir erkek aklı siyasi bakışı ne olursa olsun bu varlığı yok edemeyecek.
“Sahnelerdeki cesaretimizi Afife Jale’den, Meclis'teki varlığımız yüz yıllık kadın mücadelesinden geliyor. Ve bunu tekrar hatırlatmak için şu an sahnedeyiz. Varlığımız tüm hafızalara kazınıncaya dek mücadelemize devam edeceğiz.”
Sururi'den tirat
Saran’ın ardından sahneye çıkan Gülriz Sururi, Giorgio Strehler imzalı Intermezzo başlıklı metni okudu.
“Benim mesleğim başkalarına hikayeler anlatmak. Bu hikayeleri ille de anlatmalıyım. Anlatmadan yapamam. Birilerinin hikayelerini diğerlerine anlatırım. Bazen de kendi hikayelerimi, kendi kendime ya da başkalarına anlatırım. Bu hikayeleri insanların da bulunduğu ahşap bir sahne üzerinde bir takım eşyaların ve ışıkların onasında anlatırım. Ahşap bir sahne olmasaydı, yerde, herhangi bir meydanda, bir sokak köşesinde, ya da bir balkondan, bir pencerenin arkasından anlatırdım. Yanımda insanlar olmasaydı, tahta parçalarıyla, kumaş parçalarıyla, kesilmiş kağıtla, tenekeyle, ya da dünyanın bana sunduğu herhangi bir şeyle anlatırdım. Şayet hiçbir şey olmasaydı, yüksek sesle konuşarak anlatırdım. Sesim olmasaydı, ellerimle, parmaklarımla konuşurdum. Ellerim, parmaklarım olmasaydı, vücudumun geri kalan bölümleriyle anlatırdım. Sessiz anlatırdım, kıpırdamadan anlatırdım, bir ramp ışığının önündeki ekrana bağlı ipleri çekerek anlatırdım. Ne yapar ne eder anlatırdım, çünkü benim için önemli olan bir şeyleri birilerine anlatmak, beni dinleyenlere. Bundan ötesinin hiçbir anlam ifade etmediğini anlamıyor musunuz? Anlamıyor musunuz ki içinizdeki şeyleri başkalarına anlatmak için seçilen yol sadece bir araç, sadece bir nesne, bir bahane. Bir de gelip bana tiyatrodan, sinemadan, daha birçok şeyden söz ediyorsunuz! Bir meydanın ortasında yerden yirmi metre yüksekte bir ipin üzerinde sandalyeye oturmuş bir adam bile orada, yukarıda, iskemlesiyle tek başına neler yapabileceğini anlatabilir. Var olduğunu, dengesini koruduğunu, düşebileceğini ama düşmediğini, korktuğunu ama korkusunu göstermediğini ve daha neler, neler anlatabilir. Bütün bunları anlamıyor musunuz? O zaman siz zaten hiçbir zaman, hiçbir şey anlamadınız. Ama, artık benim için önemli olan anlaşılmak değil. Beni dinleyin yeter." (TP)