Oysa gerçek nedeni kriz sonrası Uluslar arası Para Fonu (IMF) tarafından hükümete ev ödevi olarak verilen raporda ve hükümetin IMF'ye gönderdiği niyet mektubunda bulmak mümkün.
IMF sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarının kısılmasını, devletin sağlık hizmeti sunmaktan çekilmesini buyuruyor. Sağlık Bakanlığı ev ödevini iyi çalışmış, IMF'ye ve yoksul halka, on milyon yurttaşını daha sağlık hakkından mahrum bıraktığını söylüyor.
Türkiye'nin kredi puanı yükseliyor, Türkiye'nin bebekleri ve insanları sağlık hizmeti alamadığı için ölüyor. Bu konu ile ilgili meslektaşlarımızın düşüncelerini sorduk;
Soru 1: Yeşil kart nasıl bir sosyal güvenlik sistemidir?
Soru 2: Yeşil kart sisteminin eksiklikleri varsa nedir?
Soru 3: Yeşil kart kaldırılırsa ne olur?
Birinci yıl asistanı:
Yanıt 1: İhtiyacı olana verildiği zaman iyi.
Yanıt 2: Yeterli değil. Çünkü ayaktan tedaviyi karşılamıyor. Ayrıca normalde sağlıklıyken Yeşil Kart çıkarılamıyor.
İhtiyaç olduğu zaman yani hastaneye yattığı zaman çıkarılıyor. Bir de Yeşil Kart verilme koşulları çok standart değil diye düşünüyorum.
Yanıt 3: Eğer ihtiyacı olmayanlar da çıkarabiliyor gerekçesiyle kaldırılacaksa gerçekten ihtiyacı olanlar Yeşil Kart çıkaramayacak, yani açıkta kalacak ve ölüme terk edilecek.
İkinci yıl asistanı:
Yanıt 1: İhtiyacı olanlar için iyi.
Yanıt 2: Yeterli değil. Çünkü ayaktan tedaviyi kapsamıyor.
Yanıt 3: Bütün hastalar ücretli olarak yatmak zorunda kalır. Ancak daha sonra ücretlerini ödeyemeyecekleri için taburcu olamazlar.
Dördüncü yıl asistanı:
Yanıt 1: ihtiyacı olanlar için iyi bir sistem, ancak ihtiyacı olmayanlara da veriliyor olabilir. Bugün 11 milyon kayıtlı Yeşil Kartlı var.
Yanıt 2: Yeşil Kart çıkartma, yenileme prosedürleri çok uzun. Gerçekten ihtiyacı olanlar bu işlemler için yol parası bile bulamadıkları için çıkaramayabiliyorlar.
Yanıt 3: Yeşil Kart kaldırılırsa güncel deyimiyle sosyal patlama olur.
Uzman:
Yanıt 1: Kısmen iyi bir sistem ama eksikleri var.
Yanıt 2: Ayaktan tedavi masraflarını karşılamıyor. Polikliniğe başvurduğunda verilen reçeteyi alamıyorlar. Sadece tetkikleri karşılıyor.
Ayrıca hastanın ihtiyacı varsa üniversitelere sevki kapsamıyor. Bu özel durumlarda Devlet Hastanesinin heyetinde görüşülüp karar verilip, üniversitelere sevk yapılabilmeli diye düşünüyor. Örneğin Diyarbakır Devlet Hastanesinden hasta Dicle Üniversitesine sevk edilemediğinden Ankara'ya sevk ediliyor.
Yanıt 3: Yeşil Kart kaldırılırsa hastalar hastaneye yatırılamazlar. Yeşil Kartın kaldırılması değil, belli kriterlerle çıkarılması, torpilli çıkarılmaması gereklidir. Bu kriterleri belirlemek de zor olabilir.
Bunu bir örnekle söylersem; kırsal kesimde ailenin malları sadece bir kişinin, örneğin ailenin en büyüğünün üzerine kayıtlı, diğer kişiler fakirmiş gibi Yeşil Kart alabiliyorlar. Daha standart koşullara bağlanmalı, ancak ihtiyacı olanlar için mutlaka korunması, kaldırılmaması gerekli diye düşünüyorum.
Klinik şefi:
Yanıt 1: Çok gerekli.
Yanıt 2: Eksikleri olabilir. Bunlarda giderilmelidir.
Yanıt 3: Yeşil Kart kaldırılırsa hastalarımız hastane kapılarında ölürler.
Sağlık Bakanlığı yetkililerinin son günlerdeki demeçlerinden anlıyoruz ki hükümet, sosyal güvencesi olmayanların sağlık giderlerini karşılamak için 1992'de başlatılan Yeşil Kart uygulamasına istismar edildiği gerekçesi ile son vermek istiyor.
İstismardan kastedilen, parası olanların da Yeşil Kart yoluyla ücretsiz sağlık hizmeti alması. Bu durumda hükümet, siyaset bezirganlığına bağlı olduğu bilinen ve gerçek boyutları bir türlü açıklanmayan hayali bir istismar gerekçesiyle aslında tasarruf paketini genişletmek istiyor.
İşin acı yanı ise bir çok istismarda baş rolü oynayanların istismar demagojisini kullanarak yoksulların ölüm karşısındaki çaresizliğini bir nebze engelleyen bir uygulamaya son vermek istemeleri.
Ama her şeyin bu kadar kolay olmadığını, bıçak kemiğe dayalı durumda bekleyen milyonlarca yoksulun tevekkülünü yanlış anlamamak gerektiğini, Yeşil Kartı kaldırmanın bardağı taşıran son damla olabileceğini yetkililere anlatmak gerekiyor.
Herkes farkında ki, bu ülkede Devlet Planlama Teşkilatı'nın 1997 yılı rakamlarına göre yoksulluk sınırı altında yaşayan ev halkı oranının yüzde 45'e yükseldiği bölgeler var ve bazı bölgelerde sosyal güvencesi olmayanların oranı yüzde 70'e kadar ulaşabiliyor.
Hiç kuşku yok ki, son ekonomik kriz, bu rakamların ifade ettiği yaşam koşullarının daha da ağırlaşmasına yol açtı. Son bir yılda yüzünü birazcık topluma çeviren onlarca uzman, bu ağır faturanın başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere yoksulları ezeceğini anlatmaya çalıştı.
Bizim yakın zamanda yaptığımız küçük bir çalışma, Diyarbakır'da yaşayan çocukların yüzde 62'sinin babasının işsiz olduğunu, yüzde 80'ninin ekonomik yetersizlik nedeniyle doktora getirilemediğini gösteriyor. Amacımız yoksulluk edebiyatı yapmak değil; bu ülkenin bazı bölgelerinde çok, bazı bölgelerinde az ama çok ağır koşullarda yaşayan insanlar olduğuna dikkat çekmek.
Bu konu o kadar önemli ki, Dünya Bankası bile 28 Nisan 2001'de yayımladığı ve Türkiye'nin yeni ekonomik programına tam destek verdiğini açıkladığı bildirisinde Türkiye'ye açacağı kredileri özellikle sağlık ve eğitim gibi önemli sosyal içerikli harcamaların korunması ve başta yoksul kadınlar ve çocuklar olmak üzere krizden en fazla etkilenen kesimlere destek verilmesi için kullandıracağını vurgulama gereğini duydu.
Devlet eliyle ölüm
Kim ne dersin Yeşil Kart uygulaması, serbest piyasa tapınması ile geçen son 20 yılda devletin belki de sosyal yanının en çok göründüğü uygulama özelliği taşıyor ve hem bu uygulamayı başlattığı hem de iktidarda kaldığı sürece Yeşil Karta tam destek verdiği için Süleyman Demirel'i kutlamak gerekiyor. Yasanın çıktığı 1992 yılından bugüne
Yeşil Karttan yararlanan kişi sayısının 11 milyon 44 bin kişiye ulaşması (nüfusun yüzde 17'si), istismarcıların sayısındaki artmayı değil, ülkenin giderek yoksullaştığının gösteriyor. Bütün bu dönem boyunca on binlerce hastaya bakan bir hekim olarak nadir denilebilecek sayıda Yeşil Kart istismarcısına rastladım.
Buna karşın kanser ilaçlarından, hemodiyaliz malzemelerine; insülinden, pahalı antibiyotiklere bir çok çocuğun yaşamını kurtaran ilaç ve malzemelerin Yeşil Kart sayesinde alınabildiğini gördüm. Üzerinde fırtına koparılan Yeşil Kart harcamalarının 2001 yılı tutarı, resmi açıklamalara göre 250 Trilyon civarında.
Bu rakamın son yıllarda ayyuka çıkan yolsuzlukların yanında devede kulak olduğunu söylemeye belki gerek yok ama devletin bu kadar parayla aslında çok sözü edilen sosyal patlamayı önlediğini kriz sosyologlarının (veya Dünya Bankası yetkililerinin) acilen hükümet yetkililerine anlatması gerekiyor.
Yoksulluk, en çok hastane kapılarında çaresizliğe dönüşür. Kamu hastanelerinde çalışan bütün hekimler bilirler ki Yeşil Kart uygulamasına son verildiği gün bu ülkede binlerce hasta tedavisiz kalır ve ölür. Yoksulları koruyan bir düzenleme yapmadan Yeşil Kartı kaldıran bir hükümet, Devlet eliyle meydana gelecek ölümlerin sorumlusu olacağını göze almış olmalıdır.
Bence Yeşil Kart uygulamasına son verilmesi, ülkeyi bir sağlık krizine, giderek bir toplumsal krize sürükleyebilecek tehlikeli bir karardır. Sağlık hakkı en temel insan haklarından birisidir ve Anayasamız tarafından da güvence altına alınmıştır. Bu ülkedeki sağduyu sahibi herkes hükümeti uyarmalı ve yoksullara yetersiz de olsa sağlık güvencesi sağlayan Yeşil Kartın kaldırılması engellenmelidir.
* Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı'nda öğretim üyesi Prof. Dr. Şükrü Hatun'un "Yeşil Karta Dokunmayın" yazısı, Ankara Tabip Odası yayını Hekimden Hekime dergisinde yayınlandı..