Fotoğraf: Avrupa Konseyi
“AİHS’in 46. Maddesi gereğince, AİHM'in kararları kesin ve bağlayıcı. Devletler, AİHM'in kararlarını uygulamakla yükümlü. Kararın nasıl uygulanacağını AİHM kararında belirtiyor: Selahattin Demirtaş derhal serbest bırakılmalıdır! Kararın uygulanmasını sağlama sorumluluğu Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne ait. Bakanlar Komitesi giderek arttırdığı siyasal baskılar yoluyla kararlarının uygulanması sağlanır.”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) eski hakimi Rıza Türmen, AİHM Büyük Daire’nin HDP eski Eş Genel Başkanlarından Selahattin Demirtaş’ın derhal tahliye edilmesi yönündeki kararıyla ilgili T24’e yazdığı “AİHM, Selahattin Demirtaş kararında ne diyor?” başlıklı yazısında karara ve kararın uygulanma mecburiyetine ilişkin böyle diyor.
İki ihlal daha eklendi
Yazısında AİHM 2. Daire'nin 20.11.2018'de Demirtaş hakkında verdiği kararı hatırlatan Türmen, Büyük Daire kararının daha kapsamlı ve daha sert olduğunu belirtiyor.
2. Daire’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) üç maddesinin (Tutukluluk halinin devamı, seçme ve seçilme hakkı ve hükümet tarafından AİHS'de öngörülmeyen amaçlarla hak ve özgürlüklere sınırlama getirilmesi) ihlal edildiğine karar verdiğini hatırlatan Türmen, Büyük Daire’nin bunlara ek olarak iki maddenin daha ihlal edildiği sonucuna vardığına dikkat çekiyor:
“İfade Özgürlüğü” ve “tutuklamanın hukuka aykırılığı”.
3 maddede kararın önemi
Türmen yazısında kararın önemli özelliklerini üç maddede özetledi:
- İfade özgürlüğünün ihlaline ilişkin şikayeti incelerken, AİHM dokunulmazlığı kaldıran Anayasa'nın geçici madde 20'sini sorguluyor. Anayasa'ya eklenen bu geçici maddenin Anayasa 83. Maddenin ikinci fıkrasına ilişkin olduğu, birinci fıkrasının ise geçerliliğini koruduğunu, başka bir deyişle, milletvekillerinin yasama sorumsuzluğunun devam ettiğini, dolayısıyla Meclis'te söyledikleri sözlerden ve bunların Meclis dışında tekrarlanmasından sorumlu tutulamayacağını belirtiyor. Demirtaş'ın tutuklanmasına yol açan beyanlarının bu kapsama girdiğini, ancak böyle bir incelemenin Anayasa Mahkemesi tarafından yapılmadığını ileri sürüyor.
- AİHM, Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi Demirtaş'ın tahliyesine karar verdikten sonra, hakkında yeni bir soruşturma başlatılarak tutukluluğunun sürdürülmesi üzerinde duruyor. İlgili makamların asıl amacının, Demirtaş'ı özgürlüğünden yoksun kılmak olduğunu belirtiyor. Son tutuklamanın, başvuru konusu olan önceki tutuklamayla aynı olgulara dayandığını, tutuklamanın sürdürülmesinin hak ihlalinin devamına yol açacağını, o nedenle Demirtaş'ın derhal serbest bırakılması gerektiğini vurguluyor. Dolayısıyla hükümetin, "AİHM kararı, yeni tutuklama için geçerli değil." bahanesine sığınıp kararı uygulamama olanağı yok. AİHM kararında bu kapıyı kapatmış.
- AİHM, bu kararında ilk kez ifade özgürlüğü (10. Madde) ile seçme ve seçilme hakkı (1. Protokol 3. Madde) arasında bir bağlantı kuruyor. AİHM'e göre, milletvekillerinin ve özellikle muhalefet milletvekillerinin ifade özgürlüğüne sahip olmaları öylesine önemlidir ki, milletvekilinin tutuklanması 10. Maddeye aykırı ise, bu 1. Protokol 3. Maddenin de ihlaline yol açar.
İhlal maddeleri
Rıza Türmen, yazısında AİHM’in ihlal kararlarına ilişkin de şu notları düşüyor:
İfade özgürlüğü (10. Md.):
AİHM kararında, Demirtaş'ın hükümetin politikalarını eleştiren siyasal söylemleriyle ya da yasal bir kuruluş olan Demokratik Toplum Kongresi'nde yer almasıyla silahlı örgüte üye olması arasında yeterli bir illiyet bağı bulunmadığı, TCK'nın ilgili maddelerinin böylesine geniş yorumlanmasının kabul edilemeyeceğini belirtiyor.
Bu nedenle ifade özgürlüğüne getirilen sınırlandırmaların yasal dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle 10. Maddenin ihlaline karar veriyor.
Tutuklamanın ve tutukluluğun devamının hukuka aykırı olduğu (5/1 ve 5/3 maddeleri):
AİHM'e göre Demirtaş'ın tutuklanmasına yol açan olayların hiçbiri, Sözleşme'nin 5. Maddesindeki "makul kuşku" kriterini karşılamıyor. Üçüncü bir kişiyi terör suçları işlendiğine ikna edecek somut olgular bulunmamakta.
Demirtaş'ın suçlandığı olaylar Sözleşme'de öngörülen hakların kullanılması niteliğinde. Tutuklama boyunca da makul kuşku kriterine uygun olgular gösterilemedi. O nedenle tutuklamanın devamı da ayrı bir hak ihlali oluşturdu.
Seçme ve seçilme hakkı (1 no'lu protokol'ün 3. Maddesi):
10. madde ile ilişki kurulması dışında, AİHM'in bu madde bağlamında üzerinde durduğu en önemli konu, ulusal yargı organlarının milletvekilinin ifade özgürlüğü ile ilgili incelemeyi yapmamış olması.
AİHM'e göre, ulusal yargı organları, değişik çıkarlar arasında denge kuran bir inceleme yapmalı ve bunu yaparken de milletvekilinin siyasal görüşlerini açıklama özgürlüğünün korunmasına özen göstermeli. Oysa, Demirtaş ile ilgili olarak böyle bir inceleme yapılmamış.
Yargı organları, Demirtaş'ın muhalefetin ileri gelen liderlerinden biri olduğunu ve parlamentodaki görevinin yüksek derecede koruma gerektirdiğini dikkate almamış. Ayrıca, tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin neden yetersiz olacağı konusunda bir açıklama verilmemiş. Bütün bu nedenlerle, AİHM 1 no'lu Protokol'ün 3. Maddesinin ihlal edildiği sonucuna varıyor.
Tutuklamanın Sözleşme'de öngörülmeyen saklı bir amaçla yapıldığı (18. Madde):
AİHM, yakın zamana dek 18. Madde şikayetlerini incelemezdi. Hükümetin siyasal nedenlerle hak ve özgürlükleri sınırlandırdığını ileri süren taraf için son derece ağır bir ispat yükü vardı.
Son zamanlarda AİHM, bu tutumunda değişiklik yaptı. İspat yükünü normal ispat yüküne çevirdi. Bunu sadece başvurucuyla sınırlı olmaktan çıkardı. Tarafsız gözlemcilerin, uluslararası kuruluşların raporlarını dikkate aldı. Çok belirgin ve ciddi durumlarda 18. Maddeden ihlal bulmaya başladı.
Türkiye ile ilgili olarak 2. Daire Demirtaş ve Kavala'nın tutuklamalarının siyasal nedenlerle yapıldığı ve 18. Maddenin ihlal edildiği sonucuna vardı. Büyük Daire Kararı ise bu ihlali pekiştirdi.
“İç yargı yolu tükenmedi” tezi üstüneTürmen, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da ileri sürdüğü “İç yargı yolu tükenmedi” tezine ilişkin de yazısında şu ifadelere yer verdi: “Hükümet, Demirtaş AİHM'de dava açtığı tarihte Anayasa Mahkemesi (AYM) önünde de aynı konuda bireysel başvurusunun bulunduğunu, dolayısıyla AİHM'in Demirtaş'ın başvurusunu kabul edilemez bularak AYM'nin kararını beklemesi gerektiğini ileri sürdü. “AİHM bu talebi reddetti. AİHM'in yerleşmiş içtihadına göre, ilke olarak başvuru yapıldığı tarihte iç hukuk yolunun tüketilmesi aranıyor. Ancak, iç hukuk yolu, AİHM'e başvuru yapıldıktan sonra fakat kabul edilebilirlik kararından önce tüketilmişse, AİHM bunu kabul edilebilir buluyor. “Olayda AİHM'e yapılan başvurunun tarihi 20 Şubat 2017. AYM, 21 Aralık 2017'de Demirtaş'ın başvurusunu kabul edilemez buluyor. Böylece iç hukuk yolu tüketilmiş oluyor. Ancak AİHM'in kabul edilebilirlik kararı bu tarihten sonra. O nedenle AİHM başvuruyu kabul edilebilir buluyor.” |
“Bakanlar Komitesi AİHM kararlarını uygulatır”
AİHS’in 46. Maddesi gereğince, AİHM'in kararlarının kesin ve bağlayıcı olduğunu, devletlerin AİHM'in kararlarını uygulamakla yükümlü olduğunu vurgulayan Türmen, Selahattin Demirtaş’ın derhal serbest bırakılması gerektiğini belirtti.
Türmen, kararın uygulanmasını sağlama sorumluluğunun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne ait olduğunu hatırlatarak, Bakanlar Komitesi’nin giderek arttırdığı siyasal baskılar yoluyla kararlarının uygulanmasını sağladığına dikkat çekiyor ve şöyle devam ediyor:
“AİHM kararlarının uygulanması, bir uluslararası yükümlülük olduğu kadar, hukuk devleti sorunu. O nedenle, Türkiye'de hukuk reformlarının konuşulduğu bir sırada, reform çabalarının ciddiye alınması isteniyorsa, hükümetin her şeyden önce AİHM kararlarını uygulayarak bir hukuk devleti olduğunu göstermesi gerekir.” (EKN)