Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin “Cezasızlık ve Medya Atölyesi’nde avukat Arif Ali Cangı, Taraf yazarı Hayko Bağdat ve Şeffaflık Derneği’nden Özlem Zıngıl Türkiye’de yolsuzluk ve medya alanındaki cezasızlığı tartıştı.
İsveç Başkonsolosluğu'ndaki atölyeye Türkiye genelindeki yerek basından, Ankara ve İstanbul'dan gazeteciler katıldı.
Gazeteci Kemal Göktaş’ın moderasyonunu yaptığı atölyede Cangı 17-25 Aralık yolsuzlukları ve sonraki soruşturma sürecindeki cezasızlığı aktardı. Bağdat’ın Hrant Dink davasına atıfta bulunarak Türkiye’deki cezasızlık kültürüne değindiği atölyede Zıngıl da bir kültür olarak cezasızlığın sürekliliğine vurgu yaptı.
Cangı: Hükümet cezasızlık için elinden geleni yaptı
17-25 Aralık sürecinde soruşturmaların yarılamaya dönüşmeden kapatılması ve cezasızlıkla sonuçlanması için hükümet elinden geleni yaptığını ifade eden Cangı şöyle devam etti:
“Soruşturma açan savcılar görevlerinden alındı, hakimlerin yerleri değiştirildi, kolluk mevzuatında ciddi değişikliklere gidildi, HSYK’nın yapısı değiştirildi. Savcılığın kararına itirazı inceleyen Sulh Ceza Hakimliği itirazları esastan incelemedi, kovuşturmaya yer olmadığı kararına yapılan itirazlar da reddedildi. İtiraz edenlerin soruşturmaya konu suçlardan zarar görmedikleri gerekçe gösterildi.”
Cangı itiraz edilmesi için sosyal medya dahil bir çok kanaldan halka çağrı yaptıklarını, dilekçe örnekleri paylaştıklarını belirterek “Ne yazık ki sanıkların itiraz sayısı kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edenlerden fazla” diye konuştu. Cangı bu durumun vahametine dikkat çekerek bunun nedeninin de adalete güvenin kalmaması olduğunu ifade etti.
Bağdat: Katiller bulunmadığında kimlikler katilleşiyor
Bağdat, devletin üniformasını giyen, mühimmatını taşıyan birinin bir cinayet işlediğinde haliyle katilin de devlet olduğunu söyledi.
“Bu durumda devletin özellikle bu kişiyi bulmasını, soruşturmasını beklersiniz değil mi? Ama Türkiye’de devlet 100 yıldır katil.
“Tüm dünyada halkların bir ortak aklı vardır. Mesela Almanya tarihinde altı milyon Yahudiyi öldürmüş, sonunda bununla yüzleşmiştir. Bu kadar zaman sonra 500 ırkçı Almanya’da yürümeye karar verdiğinde karşılarında binlerce kişi yürümüştür. Çünkü o ortak akıl cinayeti görmüş ve engellemiştir. Bu ortak akıl neden 1915’te, Ceylan, Uğur, Hrant öldürüldüğünde olmuyor?”
Türkiye’de ortak aklın cinayeti tartışırken aynı zamanda katile “hafifletici sebep” aradığını söyleyen Bağdat şöyle devam etti:
“Burada mağdurlar tartışılırken ‘Ama onlar da…’ cümlesiyle konuşma başlıyor. Katil için hafifletici sebepler bulunuyor. Bu vakalarda da katil bulunmadığından kimlikler katilleşiyor. Dünyaya Madımak’ın penceresinden bakan Alevi katilini ‘sakallı, sarıklı’ diye, beyaz Toroslarda çocuğunu kaybeden de “bıyıklı, anahtarlığında üç hilal vardı’ diye anlatıyor.”
Bağdat, katillerin kim olduğu belli olmadığında, adalet temin edilmediğinde de cezasızlık kültürü oluştuğunu, bununla mücadele yönteminin de devletin şeffaflaşması olduğunu ifade etti.
Zıngıl: Pasif yargı cezasızlığı teşvik ediyor
Zıngıl, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) “‘Devletin öngörülebilir şiddet vakalarında şiddeti önleme yükümlülüğü var” diyen Opuz kararını hatırlatarak Opuz’un annesinin defalarca suç duyurusunda bulunduğunu ama yargının pasifliği sebebiyle sonunda öldürüldüğünü söyledi.
Zıngıl, Dink cinayeti sırasında Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğünde amir olan Ercan Demir'in Cizre İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne atandığını, buradaki görevi sırasında 12 yaşındaki Nihat Kazanhan’ın öldürüldüğünü hatırlatarak “Cezasızlık kültürü kırılmalı” dedi.
Atölye, Uluslararası Şeffaflık Derneği ve Toplumsal Araştırma ve Eğitim Merkezi’nin ortak çalışması olan gazetecilere yönelik hazırladıkları Türkiye’de Cezasızlık Araştırması’nın ön bulguları ve tartışmalarla devam etti. (EA)