"Eşcinsellik Amerikan Psikiyatri Derneği sınıflamalarında 1973'te hastalık olmaktan çıkarıldı. Bugün kullanılan hiçbir ruhsal hastalık sınıflamasında da bir hastalık olarak yer almıyor. Ancak Türkiye'de çocuklarının eşcinsel olduğunu öğrenen birçok aile, onlarla birlikte uzmanların kapısını aşındırıyor. Beklentileri, çocuklarının eşcinsel kimliğini yok etmek, değiştirmek. Doktor veya psikologlardan çocuklarını '"tedavi etmeleri'ni istiyorlar."
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şahika Yüksel, "Aileler cinsel kimlik konusunda bilgi sahibi değiller. Eşcinsel olduğunu ilk öğrendiklerinde çocuklarını yakından tanımaya hazır aile çok az. Çocuklarının kendilerine göre düzelmeleri, için psikiyatr ve psikologlara koşuyorlar" diyor.
Düşük taban hastalığıymış gibi tedavi etmemizi istiyorlar
Aileler geldiklerinde çok net bir soru soruyor: "Benim çocuğumunun cinsel kimliği nedir?" Sonraki talepleri de, bu kimliği değiştirmemiz. Bu durumun hastalık olmadığını anlatmakta zorluk çekiyoruz. Ailelerin bir kısmı çocuklarının eşcinselliğini, örneğin düşük taban hastalığıymış gibi tedavi etmemizi istiyorlar. Heteroseksüel birini eşcinsel yapmak nasıl mümkün değilse, eşcinsel de heteroseksüel yapılamaz. Zorluklarını anlıyorum. Ama ne kadar çok acı çekseler de bir başka insanın kimliğini değiştirmeye kimse kalkışamaz. Ailelerin bu nedenle bize çok kızdıkları da oluyor. Doktor doktor dolaşıyorlar. "Çocuğunuzun hormonlarına bakalım, psikolojik testini yaptıralım ondan sonra karar verelim" denmesi de çok yanlış. Aslında aileler kendi çocuklarını tanımak, öğrenmek, çok rahatsız oluyorlarsa kendi homofobileriyle başa çıkmak için bizden destek alabilirler.
Ailelerin bir bölümü çocuklarının eşyalarını (bilgisayar, cep telefonu vb.) karıştırıp durumu öğrendikten sonra dehşetle geliyor. Bazen de gençler ailelerinin çok üzüldüğünü söyleyip, eşcinselliklerini değiştirmemizi istiyor. Özellikle de sevgililerinden ayrıldıklarında...
Aileler daha çok erkek çocuklarındaki eşcinsellik için geliyor. Erkek çocuklarının yumuşak olması, sertliği sevmemesi, "delikanlı gibi davranmaması" gibi gerekçelerle... Kızların erkek gibi davranmalarını, cinsellikten uzak olmalarını aileleri tasvip ediyor. Bu konuda pek şikáyetçi olmuyorlar. Kızlardaki eşcinsellik ya geç fark ediliyor ya da hiç fark edilmiyor.
En çok anne suçlanıyor
Aileler bazen "Benim yetiştirmemde bir eksik mi vardı, ben hata mı yaptım" diyor. Aile bireyleri birbirlerini suçluyor. En çok da anne suçlanıyor. Yanlış bazı inançlar var: Kız çocuklarını erkek, erkek çocuklarını kız gibi giydirmenin eşcinsel yapması gibi. Çocukları diğer cinsiyete göre giydirmek cinsel kimliği değiştirmez. Bu, çok net bildiğimiz bir şey. Ailenin eşcinselliği kabulünün eğitimle de ilgisi yok. Hatta eğitimli bazı aileler tıbbın her istediklerini yapabilecek gücü olduğunu düşünüyor. Daha mütevazı insanlar eşcinselliğin değişecek bir durum olmadığını daha kolay kavrayabiliyor. Karadeniz bölgesinden, çiftçi ailesi adına gelmiş bir danışanım vardı, 20'li yaşlardaki oğlunun cinsel kimliğini anlamakta güçlük çekiyordu. Anneyle yaptığımız konuşmayı çok net kavradığını şöyle ifade etti: "Anladım, ben onu evlendirmek için zorlamamalıyım."
Bazıları çocuklarına çok ağır yükler yüklüyor. "Mirasımdan mahrum ederim, artık okuman için para vermem, öldürürüm, yaralarım, intihar ederim" gibi şantajlar.
Çocuklarını zorla evlendirmeye çalışanlar var. Tüm bunlar eşcinselin kendini depresif ve çaresiz hissetmesine yol açıyor. Eşcinsel gençler, heteroseksüellere göre yüzde 20-30 oranında daha sık intihar ediyor. Türkiye'de anne babalar eşcinsel çocuklarını sevmiyor ve korumuyor. Ailelerin çocuklarını dışlaması, eğitimlerinin yarım kalması sadece ilişkilerini koparmaya değil, onları kötü yola, ölüme teşvik ediyor. Eğitim ve sağlık sisteminde bu çocuk ve gençlere destek verecek mekanizmalar da yok. Aslında eşcinsel olduğu için öldürülen, kayıtlara böyle geçmeyen cinayetler olabilir.
Hakemin de ailesi bilmiyor
Hürriyet'in hikáyesini manşetten duyurduğu eşcinsel hakem de, en çok durumunu ailesinin öğrenmesinden korkuyor. Eşcinselliği nedeniyle askerlikten muaf olması, hakemlik yapmasına da engel olan klasman hakemi, Milliyet'ten Cemal Ersan'a verdiği röportajda ailesini kaybetmekten korktuğunu söylüyor: "Bana en acı gelen yarın ismimin de açıklanmasından sonra ailemin yüzüne nasıl bakacağım olacak. Onlar hiçbir şeyi bilmiyor. Onları kaybetmekten korkuyorum. Beni dışlamasalar dahi biliyorum ki eskisi gibi olmayacak. Tam hayatımı düzene koymaya başlamıştım bu olay çıktı. Paçavra durumuna düşeceğim."
Asıl yardıma ihtiyacı olan baba
Orta yaşlı adam doktorun odasına yüzünde dehşet ifadesiyle girdi. Doktor onun bu halini görünce, bir yakınını kaybettiğini sandı. Ama adamı sarsan bambaşka bir şeydi. Yurtdışında okuyan ve tatil için ailesinin yanına gelen 22 yaşındaki oğlu, annesine eşcinsel olduğunu söylemişti. Psikiyatr ayaküstü konuşmanın doğru olmadığını, randevu alarak oğlu ve eşiyle birlikte gelmesini söyledi. Üçü geldiler. Genç adam hayatını bir yalan üzerine kurmak istemediğini, cinsel kimliğiyle ilgili bir sıkıntısı olmadığını, ailesinin eşcinselliğini öğrenmesinin zamanı geldiğini anlattı. Anne şaşkındı. Ama asıl yardıma ihtiyacı olan babaydı. Kaskatı dinliyordu konuşmaları. Doktor aileye eşcinselliğin hastalık olmadığını, cinsel kimliğin değiştirilemeyeceğini anlattı. Aile terapiden hayal kırıklığıyla, asık yüzle çıktı. Bir daha gelmediler.
Dini inançları yüksek eşcinseller de var onların durumu çok daha zor
CNN Türk'te Reha Muhtar'ın sunduğu Çok Farklı adlı programa katılan Zaman Gazetesi yazarı Ali Bulaç'ın eşcinsellikle ilgili şu sözleri hálá tartışılıyor: "Ben çocuk ve torunumun eşcinsel olmasını istemem. Olmaması için de elimden geleni yaparım. Eşcinsellere karşı bir nefret ve ayrımcılık da gütmem. Eşcinsellik özendiriliyor. Eşcinsellik geliştikçe insanların kitlesel olarak öldürülmeleri hızlanıyor. Şu anda Irak ve Afganistan'da kitleler halinde sivil halkı öldürenlerin çok önemli bir kısmının eşcinsel olduğunu söylüyorlar. Bundan da özel bir zevk alıyorlar. Bu derin ruhsal travmalarla da ilgili bir konudur."
Prof. Dr. Şahika Yüksel bu görüşler karşısında şöyle söylüyor: "Bulaç'ın iddialarının bilimsel herhangi bir açıklaması yok. Sözleri yemeğini yemeyen çocukları öcülerle korkutmaktan farksız. Aynen heteroseksüellik gibi gay, lezbiyen olmak da kişinin isteğiyle seçilen bir özellik değil. Çok erken yaşlarda (3-4 yaşta) belirlenmiş bir durum. Kişinin cinsel kimliğini keşfi zamanla ve aşamalı olur. 3 büyük dinde de eşcinsellik günah. Dindar kişilerin, inançlarıyla uyuşmayan eşcinselliği kabul etmesi çok daha zor. Dini inançları kuvvetli eşcinseller de var. Bunlarda dini baskının da etkisiyle kendini suçlama, depresyona girme ve intihar riski daha yüksek. Hatta söyleyebilirim ki dindarlık arttıkça intihar oranı da artıyor (dindar heteroseksüellere göre). Çünkü yaşadıkları güçlüklere dini baskı ve zorluk da ekleniyor." (ME)