Hasta ve infazı yakılan tutukluların tedavilerinin yapılması ve tahliye edilmeleri için başlatılan adalet nöbetleri sürüyor. Tutuklu yakınları İstanbul, Mersin, Van, Şırnak, Siirt, Hakkari, Batman, Mardin ve Diyarbakır'dan Ankara'ya gelerek, siyasi parti ve sivil toplum örgütlerine bir dizi ziyaret gerçekleştirdi.
Aileler, cezaevlerinden ve yakınlarından çok sayıda hak ihlali başvurusu alan İnsan Hakları Derneği'ni (İHD) de ziyaret etti. Hasta tutukluların tahliye ve tedavilerinin yapılması için mücadele eden İHD, çözüm için Adalet Bakanlığı, uluslararası kurum ve kuruluşlara çağrıda bulunmaya devam ediyor.
İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, Mezopotamya Ajansı'ndan Zemo Ağgöz'e verdiği söyleşide cezaevlerindeki giderek vahimleşen durumun "iktidarın Kürt sorununu çözmeyişiyle" doğrudan bağlantılı olduğunu söyledi. Türkdoğan "savaşa karşı çıkmadan, Kürt meselesinde barışçıl yöntemler ileri sürmeden hapishaneleri bile konuşamıyorsunuz," dedi.
"Savaş nasıl hakikatleri öldürüyorsa vicdanları da karartıyor" diyen Türkdoğan, çözümsüzlüğün giderilmesi için "İmralı'da olup bitene itiraz etmek, karşı çıkmak gerektiğini" ve "daha etkili ve hızlı çözümlere ihtiyaç olduğunu"n altını çizdi.
TÜRKDOĞAN: İMRALI'DAKİ AÇIK KANUNSUZLUĞA İTİRAZ ETMEK GEREKİR- VİDEO İÇİN TIKLAYIN
300 bin mahpus
Cezaevlerinde çok ciddi insan hakları ihlallerinin yaşandığını ifade eden Türkdoğan, "devletin hapsetme politikası"nın "mahpusların adeta çürütülmesi üzerine kurulu" olduğuna dikkat çekiyor: "F Tipi hapishanelerini 'tabutluk' diye tanımlıyorduk. Şimdi F Tipi hapishanelerinden çok daha ağır koşulları olan yüksek güvenlikli farklı harflerle isimlendirilen hapishaneler yapılıyor. Bir başka problem; Türkiye'deki siyasal iktidar otoriterleştikçe, insanları hapsetme siyaseti giderek gelişiyor. Şuan Türkiye hapishanelerinde 300 bine yakın mahpus var. Bu kadar kalabalık olması, tek başına her türlü hijyen durumunu engelliyor."
Yapısal sorunlar
Cezaevlerindeki kalabalık gerekçe gösterilerek salgın sürecinde 7242 sayılı kanunun çıkarıldığını hatırlatan Türkdoğan, "O kanunda bile ayrımcılık yaptılar. Sanki Covid-19 TMK kapsamındakilere bulaşmıyormuş gibi insanın aklıyla alay eder bir gerekçeyle düzenlemeleri yaptılar. Bu kanunla 100 bine yakın insan tahliye edildiği halde sayı yine şu an 300 bin. Dolayısıyla Türkiye'de yapısal problemler var." diyor.
Türkdoğan "TMK'nin bu kadar kötü uygulandığı başka bir dönem hatırlamadığını" söylüyor. "Herkes 'terör' suçlamasıyla karşı karşıya ve hapishanelerde hiçbir şiddet eylemine başvurmadığı halde TMK kapsamında hapsedilen 10 binlerce insan var: Gazeteciler, siyasetçiler, insan hakları aktivistleri, seçilmişler, öğrenciler, sendikacılar. Kategoriyi uzatabiliriz.
"Nüfusuna oranla hapishanede tuttuğu insan sayısı bakımından Türkiye Avrupa'da birinci sırada. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) ihlal kararı verdiği ülkelerde de Türkiye zaten birinciliği hiç elden bırakmıyor. Türkiye, Batı Avrupa grubu standartlarından tamamen uzaklaştı. Böyle bir ülkede sadece hapishanelerdeki ihlalleri değil, her şeyin kötüye gittiğini görüyoruz."
Dört temel yasa
İktidarın son iki yıldır kimi reform paketleri açıkladığını anımsatan Türkdoğan, söz konusu paketleri "tadilat" olarak yorumluyor. Bunların sorunu çözmediğine işaret eden Türkdoğan, "Çünkü temel problemler çözülmüş değil," diyor. "Hala iç düşman algısı var, rejim otoriter, hukukun üstünlüğü ilkesine uygun yargı yapılanması yok. Bunların sonuçlarının en ağır etkileri hapishanelerde yaşatılıyor.
"Derneğimizi ziyaret eden aileler de özellikle hasta mahpusların durumunu, tecridi ve infaz yakmaları gündeme getirdiler. 2005'te yeni infaz kanunu kabul edildiğinde TMK'nın hükümleri infaz kanuna taşındı ve koşullu salıverme süreleri uzatıldı. Hani Türkiye ölüm cezasını kaldırmıştı?
"Burada Anayasa ve hukuka karşı hileler yapılıyor. Bir insanı 30-40 yıl hapishanede tutarsanız onun canlı çıkması mucize olur. Dolayısıyla dört temel kanunun bir arada ele alınması, TMK'nın tamamen kaldırılması, Ceza Kanunu, Usul Kanunu ve İnfaz Kanunu'nun yeniden düzenlenmesi gerekiyor."
Siyasiler için süreç 1990'lardan daha ağır
Cezaevlerinde ayrımcılığın ortadan kaldırılması gerektiğinin altını çizen Türkdoğan, "Kadına yönelik şiddet uygulayanlar, uyuşturucu ve ekonomik suç işleyenler yani toplumun tamamının aleyhine suç işleyenlerin koşullu salıverilme süreleri daha az ama siyasi suç işleyenler uzun süre cezaevinde kalıyor" diyor. "Son beş yıldır bu anlayışa geri dönüldü. Özellikle infaz değişikliğiyle bu anlayışa tamamen teslim olundu. Anayasa Mahkemesi bile buna teslim olmuş durumda. Bir nevi 1990'lardaki yasal süreçlerin çok daha ağırını yaşıyoruz. Yasalar bakımından ciddi yapısal problemler var."
Sağlığa erişim engeli
Tutuklu yakınlarının gündeme getirdiği temel sorunlardan birinin de hasta tutukluların durumu olduğunu aktaran Türkdoğan, "Büyük hapishane kampüsleri yapıldı ve neredeyse her birinde 10 bin insan tutuluyor, binlerce asker ve koruma memuru barındırılıyor. Bir kasaba nüfusu barındırıyorsunuz. Buralarda neden tam teşekkülü hastane de yapılmıyor? Yapılmıyor, çünkü devlet için böyle bir öncelik yok. 'Ne halleri varsa görsünler' diyorlar."
Türkdoğan'a göre "Hapishanelerde tam teşekkülü hastaneler yapılmalı." Çünkü, "tahliyelere ve yaşamını yitiren insanlara rağmen ağır hasta mahpus sayısı sürekli artıyor. Adli Tıp Kurumu (ATK) da siyasal iktidarın önceliğine göre karar veriyor. Teşhisi yapıyor ama 'kalabilir' diyor. Sadece sağlığa erişimle ilgili sorun değil aynı zamanda mahpusun bin bir güçlükle sağlığa erişip hastalığını teşhis edip tedavi olmak üzere dışarı çıkması gerektiği aşamada da karşısına ATK engeli çıkıyor."
Kürt sorununun çözümsüzlüğü
Cezaevlerinin ülkedeki mevcut sorunlardan bağımsız ele alınamayacağına dikkati çeken Türkdoğan, "Bu iktidar Kürt sorununu çözmediği için hapishaneler bu hale geldi." diyor. "Türkiye şuan şiddet sarmalında. Cinayet suçu işleyenler birinci sırada. Uyuşturucu suçlarından içeride bulunanların sayısı çok yüksek." Türkdoğan "Niye bu hale geldik?" sorusunu "Savaşa karşı çıkmadan, Kürt meselesinde barışçıl yöntemler ileri sürmeden hapishaneleri bile konuşamıyorsunuz" diyerek yanıtlıyor ve ekliyor: "Türkiye bu dönemde vicdanını kaybetti. Savaş nasıl hakikatleri öldürüyorsa vicdanları da karartıyor. İnsanları vicdana davet etmek gerekiyor. Fiilen ölüm sonucu doğuracak her türlü uygulamadan kaçınmak zorundasınız. AKP-MHP nüfusunun büyük bir kısmını hapishanelerde tutacak bir Türkiye mi hayal ediyor?"
Türkdoğan, Meclis'te grubu bulunan partilere, iktidara ve Adalet Bakanlığı'na, Birleşmiş Milletler Mandela Kuralları'nı çerçevesinde "İnfaz Kanunu"nu yeniden ele almaları çağrısında bulundu.
CPT Türkiye'yi ziyaret edecek
Yetkili kuruluşların görevlerini yapmadığını ifade eden Türkdoğan, Garibe Gezer'in ölümü üzerine Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nun alt komisyon kurarak cezaevine gidip yaşananları ortaya çıkarması gerektiğini belirtti. Türkdoğan, "Hala etkili bir inceleme yok. Cezasızlığın üzerine gitmemiz gerekiyor. Türkiye bu cezasızlık politikasını terk etmelidir. Siyasal ve toplumsal muhalefetin hapishanelerle daha çok ilgilenmesi gerekiyor. Bu sene CPT tekrar Türkiye'yi ziyaret edecek. Tüm bunları onlarla da konuşacağız, daha etkili inceleme ve denetim yapmalarını isteyeceğiz. Uluslararası mekanizmaların bu konuda gereğini yerine getirmeye çalışıyor" dedi.
İmralı'da açık kanunsuzluk
PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın tutulduğu İmralı Adası'nda ağırlaştırılarak sürdürülen tecride değinen Türkdoğan, açık kanunsuzluk haliyle karşı karşıya olunduğunu vurguladı. Türkdoğan, "Herkes seyrediyor. İmralı'da olup biteni seyrederseniz, başka yerlerde de bunun olmasına sebep olursunuz. İtiraz etmek, karşı çıkmak gerekiyor. Bu şekilde yol alacağız. İktidar bunları gündemine alacak mı bilmiyoruz. Aylardır Adalet Bakanlığı'yla bu konuları görüşmek istiyoruz ama onlar da birkaç aydır görüşme talebimize cevap vermedi. Yazışıyoruz, biz şikayetleri iletiyoruz, onlar incelediklerini söylüyorlar. En azından şikayetlerimizin incelendiği bir süreç yazıyoruz ama bunlar ağır işliyor. Daha etkili ve hızlı çözümlere ihtiyaç var. Hapishaneler, gelecek iktidarın birinci gündemi olmalıdır," diyor ve uyarıyor: "Siyasal ve toplumsal muhalefetin önceliği hapishaneler olmalıdır."
(EAK)