Kobanî davası Sincan Cezaevi Kampüsündeki Ankara 22. Ağır Ceza Mahkemesinde görülüyor.
TIKLAYIN - Adalet, siyaset ve hukuk: Kobani Davası
Davada, Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü ve HDP MYK üyelerinin de aralarında bulunduğu 108 kişi yargılanıyor.
3 bin 530 sayfa ve 324 klasörden oluşan iddianamede 108 siyasetçi için “Devletin birliği ve ülke bütünlüğünü bozma” ile 37 kez “insan öldürme” başta olmak üzere pek çok suçtan ceza isteniyor.
Açlık grevinin 9. gününde
MA’nın haberine göre, bugünkü duruşmada eski Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel, Malatya'da hakkında açılan ve daha sonra bu davayla birleşen dosya üzerinden ek savunma yaptı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlayarak konuşmaya başlayan Tuncel, sözlerine şöyle devam etti:
"Zorlu bir süreç yürütüyoruz ama sonuçta bedel ödemeden özgürlüğe kavuşmak mümkün olmuyor. Sayın heyet, ben açlık grevi eylemimin dokuzuncu günündeyim. Biraz zorlanabilirim. Eğer zorlanırsam sizden ara verme gibi taleplerim olacak. Şimdiden belirteyim. Savunmaya geçmeden önce 8 Mart’a ilişkin birkaç ifadem olacak.
“Yargılanmamızın sebebi siyaset yapmamız”
Burada yargılanan tüm kadın arkadaşlarımız; aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesi verdikleri için yargılanıyor. Çünkü bizler demokratik özgür kadın hareketi içinde çalıştık, kadına yönelik şiddete hayır dedik. 8 Martlarda alana çıktık, barış talebinde bulunduk. Bunların yargılanma konusu olması Türkiye’nin ayıbı. Bizler hep kadın mücadelesi verdik, vermeye de devam edeceğiz.
Siz o cüppelerinizi çıkartın gidin. AKP’liler karşımıza gelsin. Çünkü bizim şuan yargılanmamızın sebebi siyaset yaptığımız içindir. Siz gitmeyi kabul etmediniz. AKP-MHP, hatta Cumhur İttifakı adına gelip bu koltukta oturdunuz. O halde bizi dinlemek zorundasınız. Benim muhatabım aslında siyasi iktidardır."
“Halen kadınların hayatına erkekler karar veriyor”
İnsanların artık baskı altında yönetilmek istemediklerine dikkati çeken Tuncel, şunları söyledi:
"İnsanlar emeğinin sömürülmesini, baskılanmasını istemiyor. Bakın 21’inci yüzyıldayız ama hala kadınların olmadığı yerlerde kadınların hayatına dair erkekler karar veriyor. Ama biz eşbaşkanlık sistemi ile kadınların karar ve uygulama mekanizmalarının katılmasını istiyoruz.
Bizim bulduğumuz bir şey değil. Tarihsel olarak kadınların büyük bir emeğiyle, mücadelesiyle gelişen bir süreç. Öyle kendiliğinden oluşan bir süreç değil bu.
Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için verilen emekleri konuşmadan konuşmak doğru olmaz. Ya da hadi ‘kadınlar günümüz kutlu olsun’ diye de değil. Nasıl bir mücadele ile geldi. Bu sürece nasıl bir zeminde geldi. Bugünü ne pahasına kutluyoruz. Bunlar önemli.
“Erkekler iktidarını paylaşmak istemiyor”
Bizler bu 5 bin yıldır örülen erkek egemen zihniyetini, kadını köleleştiren ve insan olarak görmeyen bu zemini hep birlikte değiştirmek istiyoruz. Mücadelemiz de bunun için. O yüzden de devrimseldir.
Erkeklerin neden kadınlara düşman olduğunu da anlıyoruz; çünkü erkekler iktidarını paylaşmak istemiyor, yaşam olanaklarını paylaşmak istemiyor. Sadece kadınların özgürleşme sorunu yok. Erkeklerin de özgürleşme sorunu var.
“Devlet kadın katliamını meşrulaştırıyor”
Devletin Kürt kadınlara yaklaşımını anlatayım; Nagihan Akarsel, Federe Kürdistan Bölgesi’nin Süleymaniye kentinde 4 Ekim 2022 tarihinde katledildi. Akarsel, Jineoloji Araştırma Merkezi üyesi ve Jineoloji Dergisi editörü gazeteci, yazardı. Yani devlet Kürt kadınlarının peşini bırakmıyor.
Devlet 'mücadele' adı altında kadın katliamını meşrulaştırıyor. Biz bunu kabul etmiyoruz ve siz de bizi tutukluyorsunuz. Her gün operasyonlar var ve kadınlar gözaltına alınıyor.
Ama kadınlar çalışıyor, örgütleniyor. Baskıcı devlet, maço bir tecavüzcüdür. O yüzden bu devletin değişmesi lazım. Yargı sisteminin değişmesi lazım. Polislerin anlayışı, askerin anlayışının değişmesi lazım. Bu değişmediği sürece gerçekten de kadınların hayatları değişmeyecek.
“Hepsi bizim sorunumuz”
Şimdi Filistin kadınlar katlediliyor. 7 Ekim’den bugüne 30 binden fazla insan yaşamı yitirmiş ve bunların çoğu kadın ve çocuklardır. Kadınlar tecavüz ediliyor, taciz ediliyor, zorunlu göçe maruz bırakılıyor.
Hepsi bizim sorunumuz değil mi? Bu durum sadece Filistin ilgilendirmiyor, bütün dünyayı ilgilendiriyor. Rojava'da yaşanan devrim sadece orayı ilgilendirmiyor. İran’da yaşanan isyan bütün dünyayı ilgilendiriyor.
“Türkiye’de de benzer şeyler yapılıyor”
Bu erkek-devlet şiddetine ilişkin dediğim gibi bir şeyi daha somut bir olay üzerinden anlatacağım. Biz Kürt kadınların yaşadığı örnekleri çok. Savaş süreçlerinde, çatışma süreçlerinde kadın bedeni bir savaş alanı olarak değerlendiriliyor.
Kadınlara tecavüz; erkek egemen sistemin işte egemen devletin bir toplumu cezalandırma yöntemi olarak değerlendiriyor. İşte Filistin-İsrail meselesini gördünüz değil mi? İnsanları çırılçıplak soyut resimlerini çektiler. Buna herkes isyan etti.
Türkiye’de de benzer şeyler yapılıyor. Türkiye’de de Kürt sorununu çatışma zemininde çözmek isteyenler, Kürt kadınlarına yönelik tecavüzü bir işkence yöntemi olarak kullanıldı. Hala da kullanılıyor. Bakın bunlar hesabı henüz verilmiş değil.
Özyönetim süreci
Bizim özyönetim süreçlerinde yaptığımız konuşmalar nedeniyle bizi yargılıyorsunuz. Biz hükümeti eleştirmişiz, demişiz ki 'sen kendi sınırların içerisinde insanları öldürüyorsun, bomba yağdırıyorsun. Bu kabul edilemez. Bu halkın bir sorunu var. Gelin bunun diyalogla müzakereyle çözün. Bu insanlar itiraz ediyor.'
Tayyip Erdoğan diyor ya ‘savaşın bile bir ahlakı vardır.’ Doğru, savaşın bile bir ahlakı vardır. 'Bu suça kimse ortak olmasın, AKP bu savaş politikasından, Kürt düşmanı politikasından vazgeçsin' dediğimiz için şimdi yargılanıyoruz.
Ben size o sürece dair bir şey anlatayım; Cizre’de yüzden fazla genç diri diri yakıldı ya hepsi üniversite öğrencisiydi. Bu insanların, çocukların, ailesi yok mu? Bak hiçbirinde yargılama yok.
Devlet onlara karşı bir tane dava açmadı. Niye, çünkü o gençleri ‘terörist’ diye gördü. O insanlar bodrumdan çıkmak isterken vuruldu, diri diri yakıldı. Bu ülkede insanlık suçu işlendi.
Şimdi ben bir kadın hakları savunucusu, insan hakları savunucusu olarak bunu dile getirmeyecek miyim? Ben bunları dile getirdim diye beni yargılıyorsunuz. Siz yargılayabilirsiniz ama ben bunu dile getirmeye devam edeceğim."
(AS)